Toplumsal yapının en güçlü olması gerektiği, önemli bir süreçten geçtiğimiz bu günlerde, bazı provokatörler her zaman olduğu gibi yine iş başında...

Olayların bilançosu ağır, dün sabah itibariyle bu olaylara karışan 40 kişinin hayatını kaybettiği söyleniyordu. Özellikle ülkemizin doğusunda bulunan illerde farklı zamanlarda provokasyonlar yaşanıyor.

Sanki bir ekip varbu işi üstlenen. 200-300 kişilik bir ekip. İl il geziyorlar. Nüfuz ettikleri illerde eylemlerini yoğunlaştırıyorlar. Sonra da ortalığı birbirine katabilmek için verip veriştiriyorlar.

Bunların arkasında duran ve sözde siyaset yapanlar da pofpoflayıp zemini hazırlıyor. Sonrasında malum olaylar işte.

Aklı selim bir insanın çıkıp Konya tabiriyle 'deli kimin arı kimin' demesi gerekiyor. Kime taş atıyorsun, kimin malını yağmalıyorsun, kimin camlarını kırıyorsun, kimle çatışıyorsun, kime el kaldırıyorsun, dahası kime başkaldırıyorsun?

Düşünülmeden, sonunun nereye varacağı bilinmeden, istişare edilmeden ve neye hizmet edildiği dahi bilinmeden ortalık karıştırılıyor. Yani birileri 'karıştırın' başlıklı senaryoyu okuyor, diğerleri de bu senaryoyu oynuyor...

Kolay elde edilmedi bu vatan toprakları. Daha dün birlikte omuz omuza çarpışmadık mı? Biriz, beraberiz, tekiz, Türkiye'yiz demedik mi?

Şimdi ne oldu da birlikte var ettiğin, ekmeğini yediğin topraklarda kargaşa çıkarmak isteyenlerin oyununa geliyorsun?

Tek açıklaması var, Türkiye üzerinde emelleri olan birileri senin beynini yıkıyor, kullanıyor ve sen bunun farkına varamıyorsun...

1921 yılındayeni bir devletin temellerinin atıldığı dönemde sancılı bir süreç yaşanıyor. O dönemde de dış mihraklar emellerine ulaşabilmek için kışkırtıyorlar etnik yapı üzerinden. Ancak bu oyun o dönemde tutmuyor.

Kürtlerin ve Arapların ileri gelenleri yeni kurulmuş olan meclise birer telgraf gönderiyorlar. Ne diyor o telgrafta Kürtlerin ileri gelenleri:

“Kürtler küçük lokmanın pek kolay yutulacağını vaktinden çok önce anlamışlardır. Türk birliğinden ayrılmak düşüncesinde bulunanları Kürtler kendi milletlerinden saymazlar. Kürtlerin kaderi Türk'ün kaderiyle ikizdir. Biz Kürtler Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinden başka kurtarıcı beklemediğimiz gibi İtilaf Devletlerinden merhamet dileme durumuna düşmüyoruz. Milli Yemin içinde barış antlaşması yapılmasını sağlamak üzere bütün varlığımızla hükümetimize yardım edeceğimizi; Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti içinde Kürtlüğün ayrı bir parça olarak anlaşılmasını hiçbir zaman duymak istemediğimizi bildirerek başarılar diler ve saygılarımızı sunarız.”

İmzasını atan Kürt aşiret liderleri:

Aluçlu Aşiret Reisi Muhammed, İzoli Aşiret Reisi Hacı Fiya Sebâti, Ulemâ-i Ekrâd'dan Bekir Sıdkî, Bâricgân Aşiret Reisi Halîl, Bükler Aşiret Reisi Hüseyin, Ulemâ-i Ekrâd'dan Rüşdî, Ulemâ-i Ekrâd'dan Avnî, Eşraf-i Ekrâd'dan İzdelili Fehim, Ulemâ-i Ekrâd'dan Halîl, Cürdî Aşiret Reisi Muhammed, Zîve Aşiret Reisi Halîl, Ulemâ-İ Ekrâd'dan Hâfız Muhammed, Deyükân Aşiret Reisi Hüseyin, Eşrâf-ı Ekrâd'dan İbrâhîm, Eşrâfdan Sâdık, Zebûhlu Halîl.

Bilmem anlatabildim mi?

Mesnevi'den:

“Şu aleme baksan görürsün ki, baştanbaşa savaştan ibarettir. Zerre, zerreyle adeta dinin kafirlerle savaşması gibi savaşır durur.”