"Bizdeki muhalefet iktidarı düşürme pahasına vatanı düşürmeye razıdır." (NFK)

Küresel efendiler, 1897 Ağustos ayında, İsviçre'nin Basel kentinde Theoder Heldz öncülüğünde 1 Siyonist toplantısı yaparlar. Toplanırlar ve şu kararları alırlar.

1-Abdülhamit tahttan indirilecek

2-Osmanlı yıkılıp parçalanacak

3-İslam 100 yıl içinde dejenere  edilip ortadan kaldırılacak.

 Bunun için düğmeye basılır ve Abdülhamit için karalama kampanyası başlatılır. Kimler yoktur ki Abdülhamit'e karşı olanlar içinde başta Mahmut Şevket Paşa, Ömer Nasuhi Bilmen, Elmalılı Hamdi Yazır, Saidi Nursi, Mehmet Akif, Rıza Tevfik, Talat ve Enver Paşalar Ziya Gökalpler. Liste o kadar uzunki!  Hepsi elbirliği etmiş; özgürlük isteriz, kızıl sultan, diktatör, “yıldız baykuşu”  diye uluorta bağırıp böğürüyorlar.

 Sonunda Abdülhamit'i 31 Mart vakası diye bilinen ayaklanma ile indirip Osmanlıyı parçaladılar. Sonrasında da cetvellerle çizdikleri sınırlarla Orta doğuyu dizayn  ettiler ve Küresellerin bu topraklarda 100 yıllık planları 16 Mayıs 1916'da yaptıkları Sykes-Picot antlaşmasıyla bu toprakları paylaştılar.

“24 Temmuz 1926'da İsmet İnönü'yü Lozan'da masaya oturttular,

Masada imzalanan kararlarla Misak-ı Milli sınırlarımız içerisinde yer alan Musul ve Kerkük 500 bin Sterlin karşılığı 100 yıllığına İngilizlere bırakıldı.

Boğazlar ve Kanallar küresellerin hizmetine sunuldu.

 

Lozan'da imza altına alınan karar gereği Cebeli Tarık Boğazından geçişlerden elde edilen yıllık 9 milyar dolar,

Panama kanalından geçişlerden yıllık 5,5 milyar dolar,

Süveyş kanalından geçişlerden yıllık 21 milyar dolar küresel sırtlanların cebini doldururken biz Çanakkale ve İstanbul boğazından hava alıyorduk.

 

24 Temmuz 1926'da Lozan'da masaya oturduğumuzda Musul'umuz, Kerkük'ümüz, Boğazlarımız, Batum, Batı Trakya, On iki adalar varken kalktığımızda hiçbir şeyimiz kalmamıştı.

Boğazlarımız da küreseller için transit geçişe açılmıştı.

Bizim tarihimiz de, Lozan'da bu ihanet antlaşmalarına imza koyanları 'vatan haini' olarak yazmak yerine Milli Şef olarak yazmıştı! Ama bunları geri almak isteyen Tayyip Bey istenmeyen diktatör öyle mi?

 

Bugün İngilizlerin ve Almanların gazete ve televizyonlarında Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Bey'e 'diktatör' diyerek saldırmaya başladılar. Ne yazık ki içerideki işbirlikçileri dün Abdülhamit'e karşı küresellerle işbirliği içine girmişlerdi bugünde Tayyip Bey'e karşı iş birliğine girişilmiştir. Düşman aynı.

İçimizdeki kifayetsiz muhterislerin; Küresel güçlerin Tayyip Bey'e saldırmasının gerçek nedeni; Kanal İstanbul projesi, 3.Havalimanı ve 3.Köprü projesi, Ortadoğu ve Kuzey Irak petrolleriyle ilgili yapılan antlaşmalar ve dahası tıpkı Abdülhamit ve Yavuz Sultan Selim Han gibi “ittihad-ı İslam” diye yola çıkmasından rahatsızlandıklarını göremeyecek kadar kör ve ihanet içinde olmasıdır.

Erdoğan'ın 'diktatör' olduğuna inandırılmış bir milletin Londra ve Berlin merkezli Küresel medyanın attıkları manşetlerle bölgemizdeki 100 yıllık küresel tezgâhları dağıtma imkân ve ihtimali yoktur.

 

Millet olarak 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü 'yolsuzluk' operasyonu olduğunu zannedersek, kafamızda yalnızca ayakkabı kutusundaki paralar kalırsa, Kanal İstanbul projesiyle, Lozan'da imza altına alınan 100 yıllık küresel tezgâhın nasıl bozulduğunu, 3. Havalimanı ve 3. Köprüyle Küresellerin para imparatorluklarının nasıl yıkıldığını, Ortadoğu ve Kuzey Irak petrol antlaşmalarıyla 16 Mayıs 1916 Sykes-Picot tezgâhının 100 yıl sonra nasıl dağıtıldığını anlamak ta mümkün değildir.

Türkiye'nin; İsrail'in Hayfa limanını reddedip Somali'de liman işleterek Afrika'yı kontrol altında tutmasının arkasındaki gerçeği göremeyiz!

AB'nin; ÇİN marifetiyle Afrika'ya yayılmasını enerji kaynaklarına sahip olma hesaplarını Tayyip beyin Putin ve Obama ile anlaşarak engellediğini göremeyiz!

 DAEŞ'in Orta Doğuya niçin indirildiğini sorgulayamayanlar, Arap Birliğinin Türkiye cumhuriyetinin PKK ve diğer terör örgütlerine yaptığı hava saldırısını kınamasının arkasındaki gücün küresel güçler olduğunu göremezsiniz!

Erdoğan'ın verdiği mücadelenin adı; 100 yıl evvel Lozan ve Sykes-Picot'la kaybedilen topraklarımızı ve itibarımızı yeniden kazanma mücadelesidir.

Küreseller tarafından planlanan, Paraleller tarafından hayata geçirilen Gezi saldırısı,

17-25 Aralık darbe teşebbüsleri,

DAEŞ'in Orta Doğuya indirilmesi,

Paralel İhanet Örgütünün bu millete ettiği ihanetleri, insanların evlerinden göçe zorlanmaları, para baronlarının tezgâhının devamını sağlamak içindir.

“””””Erdoğan, 100 yıllık küresel tezgâhları dağıtırken,

İçerden ve dışarıdan atılan manşetler, hakikatte Erdoğan 'diktatör' olduğu için atılmadı.

Sykes-Picot ve Lozan'dan 100 yıl sonra, ellerindeki Musul ve Kerkük antlaşmaları tarihin çöp sepetine gidecek korkusuyla saldırıldı. İstanbul yeniden başkent, hilafet yeniden canlanıyor korkusuyla atıldı.

100 yıl evvel Abdülhamit Han'a 31 Mart vakası ile yaptıklarını,

100 yıl sonra Erdoğan'a “GEZİ”, 17-25 ARALIK YARGI DARBESİ”, “6-7 CİZRE OLAYLARI”, “ŞİMDİDE SURUÇ KATLİAMI” üzerinden yapmak istiyorlar.

Meseleye sadece küresel ve tetikçilerinin manşetleriyle bakmak, hem milletimize hem de ümmete bir 100 yıl daha kaybettirecektir.

Bölgemizin yeniden barışın merkezi, kardeşliğin merkezi, medeniyetin merkezi olmasını istiyorsak,

Millet olarak, Ümmet olarak Erdoğan'ın yanında dik durmak zorundayız.

Erdoğan düşerse millet düşer, ümmet yeniden diz çöker.

29 Ocak 2009'da Küresel efendilerin Davos'unda suratlarına karşı “One Minute” restiyle başladı her şey.

100 yıl evvel cetvelle çizdikleri sınırlarla diz çöktürdükleri bir milletin evlatlarından böylesi bir karşı duruş beklemedikleri bir anda Siyonist İsrail'in terörist Cumhurbaşkanı Şimon Perez özelinden suratlarında patlayan “One Minute” haykırışı, bu toprakların evlatlarının 100 yıl aradan sonra yeniden ayağa kalkmasıdır.

Ne Küresel efendilerin IMF'sinin kovulmasını engelleyebildiler,

Ne de, küresel hesapları alt-üst eden Milli projeleri durdurmayı becerebildiler.

Diktatör dediler saldırdılar.

Girdiği 10 seçimde milletimizin desteğiyle galip gelmiş Erdoğan diktatörmüş!

Gazete manşetlerinde, Televizyon ekranlarında ulu orta şahsına, ailesine, sülalesine sövülen Erdoğan diktatörmüş!

Ne yaptı da diktatör oldu?

Milli Savaş Gemisi MİLGEM'i üretti...

-Yerli ATAK Helikopteri yaptı...

-Yerli HÜRKUŞ'u üretti...

-Yerli Milli Tankını, yerli Piyade Tüfeğini yaptı...

-Uzaya 5. uydusunu gönderdi...

-Ders kitaplarını, okulun 1. günü okul sıralarına koydu...

-Milyonlarca öğrencinin eline Tablet verdi...

-Başörtüsünü ve başörtülüleri okula, daireye, mahkemeye, meclise soktu...

-İmam-Hatiplilerin önündeki kat sayı duvarlarını yıktı...

-Kur'an-ı Kerim ve Siyer-i Nebi'yi Lise ve Askeri Liselere ders olarak koydu. şehir hastaneleri, üniversiteler, hava limanları, duble yollar, hızlı tren ve Kürt –Türk kardeşliğini tesis etmek için “çözüm süreci” ve en önemlisi milletin hazinesine küresellerin eli uzattırmaması, dolardan kurtulup kendi para birimimizi kullanmak istemesi, İsrail'in yüzüne bebek katilisiniz demesi!.

Milletin oylarıyla seçilmiş Milletin Vekiline yemin ettirmeyen, o Vekili Meclisten kovana diktatör diyemeyenler!  ERDOĞAN'A “diktatör” diyorlar!

Tutmadı!

Bu milletin 240 milyar dolarını 22 Bankada batırmak oyunuyla küresellerin cebine dolduranlara hırsız diyemeyenler,

13 yılda sadece borç faizi oyunuyla küresellerin kasalarına gidecek 340 milyar doları, küresellere yedirmeyen Erdoğan'a hırsız dediler.

Vatanı sattı, vatan haini dediler!

Lozan'da Musul'u, Kerkük'ü küresellere bırakanlara,

Hilafeti kaldıranlara,

Bir gecede milletin dilini, kıyafetini, kültürünü değiştirenlere,

Milletin hafızasını silenlere,

Ezanın dilini değiştirenlere,

Kur'an eğitimini yasaklayanlara, ses çıkaramayanlar; 1000 yıldır bir arada yaşayanları birbirine düşman edenlere karşı çıktığı için aidiyet duygularımızı yeniden tesis ettiği için, Tayyip Bey'e o haksız manşetleri attılar

DAEŞ'in işgal edip soykırım yaptıktan sonra PYD' ye teslim ettiği toprak oyununu Erdoğan bozduğu için saldırıyorlar.

Buda tutmadı tabi!

Erdoğan 13 yılda attığı tüm bu adımlardan vazgeçmiş olsaydı eğer, asla Küresel medyada 'diktatör' manşetleri atılmayacak, köşelerinden 'hırsız', 'hain' taşlarıyla taşlanmayacak,

13 yılda milletin alın terini küresellere yedirmeyen Erdoğan'ı Ak Saray'ın masasıyla indirmeye çalışıyorlar!

Garip değil mi sizce?

Seçimlerden önce, seçim kampanyalarını Cumhurbaşkanı Erdoğan düşmanlığı, Ak Parti'yi iktidardan indirmek üzerine inşa eden MHP; "HDP siyasi partiler kanununa göre kurulmuş, legal siyasi faaliyetlerle seçimlere giren HDP'nin barajı geçmesi bizleri memnun eder, ..."

"HDP barajı geçerse MHP karlı çıkar..." (Semih Yalçın - MHP Genel Başkan Yardımcısı)

"HDP'nin barajı geçmesinde bizim için hiç bir mahzur yok..." (Meral Akşener - MHP İstanbul Milletvekili)

Hatta MHP'li Oktay Vural'ın MHP'nin Bölge İl Başkanlarına; "Eğer Erdoğan'ın durdurulmasını, Ak Parti'nin indirilmesini istiyorsanız, bölgede MHP'lilerin oylarını HDP'ye verdirin"

"Ak Parti'yi çok iyi salladık, iyi ders verdik..." CHP Milletvekili Şafak Payev'den, Demirtaş'a...”””””

Bu günde MHP, HDP, CHP birleşmiş, “ortak düşman”larının Tayyip bey olduğunu her platformda söylemeye devam etmektedirler. Yeni bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadırlar. “Cumhurbaşkanı koalisyon istemiyor, seçim istiyor”, “masayı saray devirdi”, “yolsuzluk dosyalarının başkasının eline geçmesini istemiyor” , “kendi iktidarının ve ihtirasının devamını sağlamak istiyor” “kaçak sarayda oturan adam” gibi alçakça ve seviyesizce saldırmaktadırlar.

MHP'in sözcüleri ekranlara çıkarak “o adam” şartlarımızı kabul etmedikçe koalisyona evet demeyeceğiz, yani önümüzde diz çökmedikçe anlaşma olmayacak demeye getirmektedirler. 20 yıldır yaptığı tek iş; 2001 krizini yaratmak, milletin servetini bir gecede yarıya indirmek olan, eline gelen Abdullah Öcalan'ı asmayıp sonrasında da meydanlara ip atıp, ip sekmek, deprem paralarını maaş ödemelerinde kullanmak olan MHP vatanperver olarak(?)

“Cumhurbaşkanı konuşmasın” köşesinde otursun diyecek! Öylemi?

 Şimdi; Murat Karayılan, Bese Hozat, SELO, MLKP'li FİGEN YÜKSEKDAĞ, Türkiye'yi  “dertleri ucuz enerji değil, atom bombası yapmak” diye batılı ağabeylerine jurnalleyen Şahin Alpay, PKK sizi tükürüğü ile boğar” diyen Abdullah Zeydan, Kılıçtaroğlu, Bahçeli, bilmem neresini göstererek meşhur olan sözüm ona sanatçı müsveddeleri, LBGDİ li hastalıklı insanlar grubu, gazetelerin köşelerini işgal etmiş dinozorlaşmış birtakım köşe yazarları salyalarını akıtanlar vs! ilgili ilgisiz herkes konuşacak Tayyip Bey konuşmayacak öylemi?

 Bir başka algıda PKK'nın meşrulaştırılmaya çalışılması. Sözde bu akan kanın durması için Sayın Demirtaş “her iki tarafta elini tetikten çeksin” derken PKK resmi ve meşru tarafınızdır. Siz barışı onlarla sağlayacaksınız. Masada ikiniz olacaksınız algısıdır. Türkiye Cumhuriyeti ve PKK! Yani tek çare Murat Karayılan, Duran Kalkan ekibi ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı aynı masaya oturmalı öylemi? Yaptıklarının bedelini ödememeli öylemi?

Arabulucu kahraman cici çocuk Selahattin, PKK'nın yaptığı katliamlara kılıf bulup yurt sever” olacak vatanı böldürtmeyip kurda kuşa yem etmeyen Cumhurbaşkanı,  BAŞKAN olamayacak öylemi? Dünyaya diktatör ilan edeceksin öylemi?

Benim anlamadığım Sayın Başbakanın bu konuda daha aktif olmaması. Gündemi belirleyememesi. Amatörce bir tutum izlemesi! Muhalefetin iddialarının peşine takılması!

Milli görüşün tasfiye edildiği kadrolarınızın getirdiği sonuç bu.

Acilen genel kurula gidilip yönetim kadrolarınız değiştirilmelidir. Sayın Süleyman Soylu'nun teşkilat başkanı olduğu partinizden bundan daha iyisine değil daha vahim sonuçlara hazırlıklı olmaktan başka çareniz yok. 

Abdülhamit Han'ın karşısındaki en ateşli muhaliflerinden olan Rıza Tevfik Bölükbaşı'nın Abdülhamit'in hallinden sonra ülkenin parçalanışını görünce duyduğu nedameti dile böyle getirmişti.

 

 

tarihler ismin andığı zaman, 

sana hak verecek, hey koca sultan; 

bizdik utanmadan iftirâ atan

asrın en siyâsî pâdişâhına! 

 

padişah hem zâlim, hem deli dedik, 

ihtilâle kıyam etmeli dedik, 

şeytan ne dediyse, biz beli dedik

çalıştık fitnenin intibâhına! 

 

divâne sen değil, meğer bizmişiz! 

bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz! 

sâde deli değil, edepsizmişiz! 

tükürdük atalar kalbigâhına... 

 

sonra cinsi bozuk, ahlakı fena, 

bir sürü türedi, girdi meydana. 

nerden çıktı bunca veledi zina? 

yûh olsun bunlara ham ervâhına!.. diyecek duruma düşmüşlerdi.

 Tevfik Fikret de Ermeni komitacıların, Abdülhamid'e; Cuma çıkışı suikast için kurduğu tuzağın boşa gitmesine duyduğu nedameti böyle dile getirmişti "Ey şanlı avcı, damını bihûde kurmadın. 

Attın fakat yazık ki, yazıklar ki, vuramadın.”

HER İKİ NEDAMETİNDE OLMAMASI DİLEĞİMLE!