İlginç coğrafi yapısıyla gerçekten başında bir takke varmış gibi durur. Birçok adamlar, Konya'nın vaktiyle suyla kaplı olduğunu ve ya dağın tepesine kadar suyun çıktığı ve gemileri bağlamak için halat halkalarının varlığından bahsederler. Yani gemilerin yüzdürüldüğü, ticaretin canlı olduğu büyük bir liman olduğunu söylerler. Ancak bu bir tahminden ibarettir. Çünkü Konya'nın suyla kaplı olduğu dönem Dünyanın yaratılmasında üçüncü döneme rastlar ve bu dönemde henüz insanlar yeryüzünde mevcut değildi.

Konya'ya merkeze yaklaşık bir saat mesafede bulunan bu dağa, ya Hoca Cihan'ın içinden geçen yoldan ya da Konya-Beyşehir tarikinden gidilir. En kısa yol, Hoca Cihan'dan Sarayköy'e giden yoldur. Sarayköy'üne kadar her türlü nakil vasıtasıyla varılabilir. Sarayköy'üne uğramadan bu köyün kuzeyinden geçilen yol ile de Takkeli Dağ'a ulaşılabilir. Dağın eteğinden tepesine yavaş bir yürüyüşle bir saatte çıkılır. Yolun bittiği yer, dağın güneybatıya bakan sırtı üzerindedir. Yolun batıya döndüğü mevkide ve hemen hemen ortasında dağa oyulmuş bir ahıra tesadüf edilir. Tavanı tonoz biçiminde olan bu ahırın içinde hayvanlara ait yemlikler, ocak, kandil ve aydınlatma veya gözetleme delikleri mevcuttur. Ahırdan sonra devam eden yol üzerinde irili ufaklı, harap ve mamur havuzlar, sarnıçlar görülür. Akarsu bulunmadığından dağdan inen kar ve yağmur suları bu havuz ve sarnıçlarda biriktirilir, ihtiyaca göre kullanılırdı. Yukarıdaki sarnıçlardan artan sular künklerle aşağıdaki sarnıçlara aktarılırdı.

Dağın tepesinde bir takım çukurlar taş yığınları, temel ve sarnıç harabeleri görülmektedir. Vaktiyle önemli bir yerleşim yeri olan tepenin etrafı üç sıra sur ile çevrilmiştir. Harç ve hatılı taşlardan örülmüş olan bu müdafaa hattının duvarlarından mazgal delikleri vardır. Tepede bulunan saray ve müştemilatından bugün eser kalmamıştır. Kalenin tahribinden sonra işe yarar taşlar köylüler tarafından sökülerek inşaat malzemesi olarak kullanılmıştır. Kule harabeleri tepenin güney batısıyla diğer mevzilerde kalmıştır. Bunların adedi sekiz tanedir. Diğerleri yıkılmıştır.

Dağın güneydoğu eteğindeki köyün adının Sarayköy olması ve köy ahalisinin buraya halen Kavela , (veya Gavela, Gevele, Doğu Roma tarihçilerinde Cabala, kabala) demeleri, Selçuklu ve Osmanlı tarihî eserlerinde geçen ve önemli bir garnizon merkezi olarak kullanılan kavela kalesinin bu dağın eteklerinde kurulmuş olmasında şüphe yoktur.

Dağın üstünde ve civarında ele geçen haçlı, putlu paralar ve taşlardan anlaşıldığına göre bu kalenin yapılış tarihi Doğu Romalılar, daha da öte gidecek olursak Firgyalılara ve Etiler'e kadar uzanır.

Ovadan 400m kadar yüksek olan dağın tepesinden etrafa bakıldığında Güneydoğu cihetinde gözün alabildiğine uzanan aslım çayırını, parlayan suları ve yayılan hayvanları, küme küme kararan köyleri ve Koca Konya şehrini görürsünüz. Dağın eteğine yakın bir yerde şırıl şırıl akan bir dere ve Hoca Cihan Köyünü, bağlarını, dağın hemen eteğinde Sarayköy'ünü ve yanından akan küçük dere ve etrafındaki ağaçları ve asmaları temaşa edersiniz.

Dağın kuzey tarafında dağlar, tepeler, dereler ile su kıyılarını donatan söğüt ve kavak ağaçlarıyla Sille kasabası ve üzüm bağları göze çarpar. Güneybatı yönünde Tanrının takkeliye nazire olarak yarattığı Sulutas Dağını ve dağın tepesiyle yamaçlarına serpilmiş, çalılar, ahlatlar, biraz ilerisinde çeşme ile etrafına dikilmiş söğüt, kavak ve iğde ağaçlarına hayran hayran bakar kalırız. Kıble tarafında, dağ, dere, tepe, iniş yokuş alan, sırt, bayır, zemin arızalarının muhtelif şekilleriyle Konya- Beyşehir yolunu görünür. (Halkıyat Mecmuası. Kanun-u evvel 1936 s.299 v.d)

Tabiatın bu kadar cazibesi karşısında Konya'dan birçok âşıklar, şairler yetişmiştir. Kimisi başucunda ya da burnunun dibindeki güzelliklere dörtlükler düzmüş kimi de şehirden ayrı kalışın verdiği özlem ve ıstıraplarla gönülden süzülen hislerini mısralar dökmüştür. H. Göncel de takkeli Dağ için şiir yazan âşıklarımızdan biridir:

YANDIĞIM ATEŞ

Her akşam önümden geçer hayalin

Kızıllar geyinmiş bir gelin gibi

Gülerken ufukta alevli halin

Ben de kan ağlarım Takyeli'n gibi…

***

Aşkın bir içkidir, ben bir "Cem"iyim;

Bilmem ayrımıyız içinde miyim?

Ben senin içinin bir "özlem"iyim

Hislerden örülmüş bir telin gibi

***

Tarihe devrilmiş Türk sarayların,

Aşkı çinîleşen "Karatay"ların

Kavruk ağaçların, susuz çayların

Dağlar kalbimi hep… sam yelin gibi…

***

Güzellik ölçülür bir şeyse eğer

Bir "İnceminâre"n bir cihan değer

Ruhun heykel olup dikilmiş meğer

Gökten bahtı arayan bir elin gibi

***

Ellere yastıklık ederken dizin

Yandım ateşine ben sevgimizin

Bir kere "Sevgilim!" deyemeksizin

Kim sana yanmıştır Göncel'in gibi? ... (Halkıyat mecmuası 2 .Teşrin. 1936 s.192)

Gavela kalesi Selçuklular zamanında önemli bir savunma merkeziydi. Buraya sahip olanlar Konya'ya rahatlıkla hâkim olabilirdi. Bunun için Selçuklular ve Karamanoğulları buranın savunmasına son derece ehemmiyet göstermişlerdir. Dağın eteğindeki Sarayköy'ün de Garnizonun ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulduğu tahmin edilmektedir.

Takkeli Dağ, Karamanoğlu- Osmanlı savaşlarına pek çok kez sahne olmuştur. En son fatih Sultan Mehmet Han döneminde sık sık isyan eden Karamanoğullarının savunmasını kırmak için kale tahrip edilmiştir. Konya 1466'da Osmanlı devletinin bir eyaleti haline getirildi ve Şehzade Mustafa Konya valisi oldu.

Muhammed Doğan

Editör: TE Bilişim