Selçuklular tarihinde müfrit şi'i fırkasını adı altında yıkıcı faaliyetlerin en önemlisi Hasan Sabbah tarafından kurulan Batınî(İsmailiye) teşkilatı idi. Hasan Sabbah, Sasaniler zamanında İran'ı alt üst eden Mazdek mensuplarının İslam devrinde Hurremi, Karmati v.s gibi adlar altında zuhur eden fırkaların devamı olup İslamiyet'i, Selçuklular zamanında kurulan siyasi ve içtimai düzeni yıkmak gayesini güdüyordu. Melikşah'ın Cihan Hâkimiyetini kurma teşebbüsü sırasında meydana çıkan Hasan Sabbah mutedil Şii hüviyetiyle gözükmekte ve sadece "İmamet" meselesi ile meşgul olduğunu iddia etmekte idi. Kur'anın bâtınî manası üzerinde durarak onu ve İslamiyet'i tahribe çalışmak gayesini güdüyordu.(1)

Nizamül Mülk, Siyasetname'sinde Sultan Melikşah'a tavsiyede bulunurken, Tuğrul Bey ve Alp Arslan'ın İslamiyet'e yaptığı hizmetleri hatırlattıktan sonra Hasan Sabbah ve Batınîler hakkında: "Selçuk Devletine ve özellikle Cihan'ın Efendisine yaptığım hizmetle malumdur. Her devirde ve her ülkede hükümdarlara karşı asiler çıkmıştır. Lakin hiçbir Rafizî mezhebi Bâtıniler kadar me'şum olamaz. Zira onların gayesi İslamiyet'i ve bu devleti fesada vermektir. Kulaklarını ve gözlerini bir sesin çıkmasına ve bir hadisenin çıkmasına dikmişlerdir. İlk fırsatta ve felakette kulübelerinden fırlayacak olan bu köpekler Rafızî mezheplerini yayacaklar ve her şeyi yıkacaklardır. Bu sahtekârlar Müslümanlık iddiasında görünürler; lakin hiçbir düşman Muhammed'in dini ve sultanın devleti için onlar kadar tehlikeli ve korkunç değildir. Ben öldükten sonra büyük ve mümtaz insanları kuyulara attıkları, davul sesleriyle kulakları çınlattıkları ve sırlarını açığa vurdukları zaman bu sözlerim hatırlanacak ve bu felaket gününde Sultan bütün söylediklerimde haklı olduğumu görecektir." (2) Nizamül Mülk Melihşah'ı Batınîlerin faaliyetleri hakkında bilgilendirmekte ve gerekli tedbirlerin alınması, Batınîlerin üzerine gidilmesi konusunda ikaz etmektedir.

Selçuklu Sultanı, Hasan Sabbah ve Batınîlerin bu cüretini görünce 1092'de Emir Aslantaş kumandasındaki bir kuvveti Alamut'un fethine gönderdi.  Bir rivayete göre çok zor durumda kalan Hasan Sabbah, fedailerini gönderip Nizamül Mülk'ü öldürtmekle kale üzerindeki Selçuklu baskısını azalttı. (3) Mayıs ayında Alamut'u kuşatan Selçuklu beyi, Eylül ayında bozguna uğrayarak geri çekildi. Aynı zamanda Kuhistan Batınîlerine karşı Horasan askeri ile gönderilen Kızıl Sarığ da ciddi bir temizliğe girişti ise de Nizamül Mülk ve Melikşah'ın ölümleri istenilen neticeyi elde etmeye imkân vermedi. 

Melihşah'ın ölümünden sonra ortaya çıkan siyasi buhranlar ve Haçlılarla başlayan savaşlar, Batınîlerin kuvvetlenmesine ve fesatlarının yaygınlaşmasına yaradı. Her tarafa gönderdikleri dai ve fedailerle teşkilatlarını yaymaya ve büyük devlet adamlarını, kumandanlarını ve âlimleri öldürmeye başladılar.  Melikşah'ın İsfahan'da sarp bir yerde inşa ettiği Şahdiz kalesini 1099'da ele geçirdiler. Horasan ve Kuzistan'da da bazı kalelere yerleşerek ticaret ve hac kervanlarını açıktan basmaya başladılar. Bazı İranlı devlet adamlarını da kendi saflarına çekmeyi başardılar. Sultan Berkyaruk ve Büyük Emir Çavlı ve Kirman hükümdarları onlarla mücadele ederek pek çok Batınîyi öldürdüler. 

Hasan Sabbah'ın cinayetlerinden en korkuncu sultan Muhammed Tapar zamanında meydana geldi. Onun zamanında Alevi-yi Medeni diye bir şahsın ortaya çıkması, kör taklidi yaparak pek çok kişiyi kandırması, sarp ve çıkmaz sokakta bulunan evine kadar götürenlerin içeride sakladığı adamlarına öldürterek onları kuyulara atması olayıdır. İçeriye kattıkları insanları baş aşağı asarlar, ölünceye kadar bekletirlerdi. Bu olay bir dilenci kadının para istemesi ile ortaya çıktı. Kadın adamı eve kadar götürdüğü zaman evin içinden iniltiler duymuş, adamın elinden kurtararak bağırmaya başlamıştır. Kadının feryat ederek bağırması üzerine halk toplanarak İsfahan ahalisi adamı ve karısını yakaladılar. İsfahan halkı kaybolan pek çok hısım ve akrabalarını burada kimisinin çarmıha gerilmiş, kiminin parçalanmış kimisinin de asılmış olduğunu gördüler. Alevi-yi Medeni ve karısı ve pek çok Batınî bu baskında öldürüldü.

Sultan büyük bir ordu hazırlayarak Şahdiz kalesini kuşattı.  2 Zilkade 500 (25Haziran 1107) yılında kaleyi ele geçiren Muhammed Tapar fitne yuvasını dağıttı. Kalenin sahibi Ahmed öldürüldü.  Sultanın veziri Sadü'l Mülk'ün de Batınîlerle işbirliği içinde olduğu öne sürülerek malları müsadere edildi ve asılarak idam edildi. (4) Bu zamanda Horasan Meliki bulunan Sencer de batınilerle mücadele etti.  Bütün bunlara rağmen Alamut kalesi zapt edilemedi.

 Sultan Muhammed Tapar, 1109 yılında veziri Nizamül mülk'ün oğlu Ahmed'i ve Emir Çavlı'yı bunların üzerine sevk etti. Burada pek çok batını öldürüldü; lakin kışın yaklaşması üzerine geri dönüldü.  İntikam almaya girişen fedailer bu sırada sultan ile birlikte Bağdat'a gelen veziri bıçaklayarak öldürdüler. Bu seferin muvaffakiyetsizliğinden dolayı Batınîlerin cüretleri daha da arttı. Bu münasebetle Sultan, Atabeg Şirgir'in idaresinde Karaca, Gün-doğdu, İl- Kavşut ve Bozan gibi meşhur kumandanlardan oluşan savaş levazımatı tam bir orduyu Alamut kalesine gönderdi. 1117'de başlayan muhasaranın sonuna kadar devam etmesi ve ordunun orada kışlaması için köşkler ve barakalar inşa edildi. Erzak ve techizat yığıldı. Kalenin dışarı ile irtibatı kesildi. Batınîlerin açlıktan yok olmaları ve ya teslim olmaları mukadder iken Sultan'ın İsfahan'da 1118'de vefat etmesi seferin muvafakatine mani oldu. Şirgir'e haber vermeden diğer kuvvetlerin de çekip gitmeleri Selçuklu ordusunun kayıplara uğramasına sebep oldu. Bu sebeple ordunun 2 milyon dinar hazinesi ve kıymetli eşyalar Batınîlerin eline geçti. Vezir Ebukasım Dergezi'nin gizlice Batınîlerle ittifak ettiğini İmadeddin bildirmektedir.

 Kale düşmek üzere iken Muhammed Tapar'ın ölüm haberi gelmesi üzerine ordu geri çağrıldı. Bu suretle Hasan Sabbah ve Alamut Batınîleri kurtularak Hülagu'nun kaleyi zapt etmesine kadar fitne ve fesatlarına devam ettiler. (5)

Batınilerin faaliyetleri bunlarla sınırlı kalmamış, kurulan her yeni siyasi, dini ve içtimai düzeni yıkmak için harekete geçmişlerdir. Şii-Batınî propagandası yapılarak Sünni itikadı yıkmak, devleti ele geçirmek için çalışmışlardır. Burada temel husus devleti ele geçirmek için her türlü yolu mubah görmeleri, casusluk, cinayet, rüşvet vs. faaliyetleri yapmakta bir mazur görmemeleri bilakis dinin bir vecibesi gibi göstermeleridir. Osmanlı devrinde Şeyh Bedreddin hadisesi, Kalender isyanı, Osmanlı-İran savaşlar ve Şah İsmail'in daileri; Cumhuriyet döneminde rejime karşı başlatılan isyanlar hep devleti ele geçirme operasyonlarıdır. 

Dipnot

1) Turan, a.g.e, s.319

2) Nizamül Mülk, Siyasetname, (Terc: Nureddin Bayburtlu,) pdf, 44.Fasıl (123/176),  s.212-213, Dergâh Yay,1981/İST

3) Merçil, Erdoğan Prof Dr., "Büyük Selçuklular", Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Çağ Yay,s.159,1988/İST

4) Reşiddü'd-Din Fazlullah, a.g.e, s.108; Merçil, a.g.m., s.160

5) Turan, a.g.e,s.322 v.d; Reşideddin Fazlullah, a.g.e.s.109 v.d.

Anuş Gökce

 
Editör: TE Bilişim