Felsefe öğretmeni-Yazar Ayşe Ünüvar, eski Konya’da Ramazanlar, Konya’da yaşanana değişiklikler ve daha bir çok konuda önemli açıklamalarda bulundu. Konya’yı tarif eden Ünüvar; “İçimizden geldiği gibi yaşamaktır Konya; Mevlâna’da dinlenmek, Şems’te nefes almak, Aşgan Dede’de duaya durmak, Cemel Ali Dede Türbesi’nde hasbihal etmek, Üçler Mezarlığı’nda yeni ile eskiyi tartmak, Sadreddin Konevî’de felsefenin hallerinden İbni Arabî’ye varmak,  Hoca Fakih’e gönül vermek, Aziziye Camii yanında sade Türk kahvemizi yudumlarken uçuşan güvercinlerin kanatlarındaki özgürlüğe vurulmaktır benim için” dedi. 

Çocukluğunuz nerede geçti? Çocukluğunuzun geçtiği semtten ya da köyden biraz bahsedebilir misiniz?

Çocukluğum Seyyid Harun Veli Hazretlerinin kurduğu Seydişehir ilçesinde geçti. Yaşadığım şehir Toros Dağları eteğinde yeşille iç içe mütevazı küçük şirin bir ilçedir ki kuruluşundaki hikmet dolayısıyla yaşamaktan¸ var olmaktan ve hizmet etmekten onur duyduğum bir şehirdir. Huzuru içinde saklayan şehirleri seviyorum ve Seydişehir bana huzur veriyor. Geleneksel değerlerin korunması, manevi değerlere düşkünlük ve bereketli bir şehir olması da iç duygumu yeniliyor¸ geliştiriyor ve yaşam standartlarımı maddeden çok mana yönüne kaydırıyor. İnsan böyle yaşamalı diye düşünüyorum; içine sinen¸ kendini bulduğu bir şehirde. Burası da benim için hem Konya hem Seydişehir…

Eski Konya hakkında neler söylemek istersiniz? Değişen mekânlar mı¸ yoksa bizler miyiz?

Aslında eski ya da yeni diye nitelemekten öte biz ne kadar yeniyiz ya da biz ne kadar eskidik diye başlamak gerek. Zira içimizde eskitemediğimiz öyle güzel mekânlarla dolu ki Konya şehri, bazen bir medrese yanından geçerken eski sandığımız lakin genlerimizde eskimeyen yüzyıllar ötesinden bir rüzgâr eser de kendimizi ötelerde buluveririz. 

İçimizden geldiği gibi yaşamaktır Konya; Mevlâna’da dinlenmek, Şems’te nefes almak, Aşgan Dede’de duaya durmak, Cemel Ali Dede Türbesi’nde hasbıhal etmek, Üçler Mezarlığı’nda yeni ile eskiyi tartmak, Sadreddin Konevî’de felsefenin hallerinden İbni Arabî’ye varmak,  Hoca Fakih’e gönül vermek, Aziziye Camii yanında sade Türk kahvemizi yudumlarken uçuşan güvercinlerin kanatlarındaki özgürlüğe vurulmaktır benim için… Ha bir de Meram bağlarında akışına bırakmaktır şiiri…

Tarihi içine sindiren Konya şehrinde değişen şeyler de var elbet ama biz de çok değiştik. Değerlerimizin çoğuna hürmet etmeyi unuttuk, dünyanın bizi aldatan yanına kandık. Böylece bazı şehirler küstü¸ gönül koydu bize. Bundan sebep Konya’yı bize gönül koyan şehir diye yazar kalemim bazen. Buna rağmen de çok sevdik Konya’yı¸ onda¸ onunla yaşamayı çok sevdik. O da bizi çok sevdi ki nimetleriyle yaşayıp gidiyoruz… 

Başka bir bakış açısıyla bakmaya çalışırsak da mekânlar değişmese de mekânların ruhuna katkı sağlayan insanın değişmesi yerli mekânları bir bakıma incitiyor. Yalnız kalıyor bazen çınar altı bir kahve ve sadece yaşlı insanları ağırlıyor. Yapılan sohbetler mekâna göre ayaküstü olmaya doğru koşar adımlarla gitmeye başlayınca bizler de yemeyi içmeyi iki lafın belini kırmadan¸ sohbet etmeden ve sohbete doymadan bitiriyoruz. Dolayısıyla mekân ne denli tanıdık olsa da ruhumuz yabancılaştırıyor onu… Otantik döşenmiş, Anadolu motifleri ile süslenmiş, tarihimize güzel atıfların yapıldığı¸ yeni genç mekânlarda mekân yerli¸ ilişkiler yabancı geldikçe bana nereye gidiyoruz¸ bize ne oldu diye sormaktan kendimi alamıyorum. Öyle hızlı akıyor ki yaşam durup dinlenmeye¸ bizi biz yapan bir mekânda soluklanmaya¸ tefekküre dalmaya vaktimiz kalmıyor. Sanırım bu hıza biraz ara verip insanın kendiyle baş başa kalması ve eskiyi yeni ile durulayıp yeniden kendine gelmesi gerekiyor. Bunun için de içsel hırslarımızı bırakıp tarihin ruhuna kulak vermemiz gerekiyor. İnanıyorum ki bu yeni çağın insanına iyi gelecek. Belki çağın gereklerini yerine tez getiremeyecek ama ruhu ve kalbi sağlıklı ve dinç kalacak. Asıl olan da bu değil mi zaten? Durmalı¸ dinlenmeli ve ruhumuzu biraz da eski ile yeninin harman olduğu yerlerde aramalıyız kansındayım…

Konya sizin için ne ifade ediyor?  

Şehri Konya edeptir bende; Mevlâna’dır önce. Sonra Şems. Güneşin doğuşudur. Zafer’de zeytin peynirle çala kamçı iftar açmak¸ üzerine Alâeddin çay bahçesinde demli bir çay yudumlamaktır. Sonra ezanla yola düşüp Hacıveyiszade Camii’nde teravih kılmaktır. Sonrasında sahura kadar uyumayıp şehrin derinlerden söylediklerini kalp kulağıyla duymak ve yeni nesle nakşetmektir. Meram’da yeşile gönül vermek¸ Akyokuş’ta yıldızlara bakmaktır… Oku emrine uymaktır bir de. Şehrin tarihsel yapısında yol almak¸ yola varmak¸ yolcu olmaktır. Tennure saflığında dokunmaktır hakikate. İlmik ilmik dokunan maneviyatın gerisi ile yenisi arasında köprü olmaktır. Tanımak¸ tanıtmak¸ nasıl yaşadığı ile nasıl yaşadığımız arasında gidip gelmek¸ uzaklaşırken yaklaşmaktır. Konya tarihtir. Tarihe tanıklığın yaşayan¸ nefes alan halidir. Bir de kendini kaybedenlerin¸ kendini yeniden bulduğu şehirdir. Yerli bir turistten duymuştum bunu; “Maddenin beni içine aldığı¸ soluklamaya bile vaktimin olmadığı bir zamanda bu şehir beni kalbimden tuttu” demişti. Ne güzel söylemdi. Daha farklı baktım elimizde olanın değerine. İçini dinlemek¸ içten dinlemek için en anlamlı şehirdi Konya…

Mesleğinizi bilinçli mi seçtiniz yoksa bir yakınınızın etkisi mi oldu?

Efendim çocukluğumdan beri felsefeye olan ilgim neticesinde mesleğimi kendim isteyerek seçtim ve felsefe öğretmenliği yapıyorum. Yazarlığım ise yine elime kalemi aldığım günden beri yazmanın aşk olduğu duygusu ve bilinciyle süregelmiştir…

Meslek seçimi konusunda birçoğumuzun yaşamı hatalarla dolu. İnsan mesleğini seçerken gizil ya da açık yeteneklerinin farkında olmalı. Kişinin sevdiği, yetenekli olduğu, ilgi duyduğu, kendini daha iyi geliştirebileceği bir mesleği tercih etmesi onun çok başarılı ve mutlu olmasını sağlıyor. Dolayısıyla hem vatanına¸ hem insanlara hem de insanlığa faydalı olabiliyor. Bunun yanında severek yapılan iş insana bir anlamda terapik destek sağlıyor. İnsan mutlu¸ uyumlu oldukça, mutlu ve uyumlu insanları çoğaltıyor. Böylece toplumun ruh sağılığından tutun da ülke ekonomisine katkı anlamında tek bir birey olarak farkı ortaya çıkarıyor. Bu düşüncelerimden yola çıkarak gençlere, öğrencilerime meslek seçimi konusunda rehberlik etmeyi oldukça önemsiyorum. Her çocuk doktor olmak ya da mühendis olmak zorunda değil ki toplumun terzi ya da berbere de ihtiyacı var… Mesleğini sevmeyen bir doktor olmak yerine mesleğini seven bir berberi yeğliyor insan… Bu durumun sebebi olarak çağa yetişme¸ üstün olma¸ kariyer basamaklarında en tepede durma duygu ve yönlendirmemizin önemli olduğunu düşünüyorum… Mesleğimizi bizim yerimize başkası seçmesin. Bizim hangi alanda mutlu olacağımızı ancak biz bilebiliriz. Mesleğimi severek yaptığım için bu durumun çok önemli olduğunu ve bu sorunun çok yerinde olduğunu düşünüyorum. Aşk ile sınıfa giriyorum her sabah ve aşk ile kalemi elime alıyorum yazarken… Hem öğretmenlikten hem yazarlıktan Rabbim utandırmasın olağanüstü bir haz alıyorum… Çünkü çocukluk hayallerimin ikisi de gerçek oldu ve bunun böyle olmasında ailemin destek ve yönlendirmesini yadsıyamam… Bunun için aileler çocuklarının ilgilerine destek vermelidirler…

Biraz da eski Ramazanlardan bahsedebilir misiniz? Çocukluğunuzda Konya’da Ramazan ayı nasıl geçerdi?

Ah o çocukluk beklemeleri, tekne oruçları, ‘unutmuşum yiyiverdim anne’ serzenişleri, ‘daha kaç saat var iftara’ nazlanmaları, ‘sahura beni kaldırmazsanız aç tutarım’ tehditleri, kadir gecelerinde kılınan namazlarda ağaç yapraklarını biriktirerek rekât saymalar, ‘iftarda sizdeyiz annenlere söyle’ diyen akrabalar, teravih sonrası sahura kadar süren sohbet¸ dua¸ çay¸ çeşme muhabbetleri… Saymakla tükenmez. İçimde¸ çocukluğumda kaldı hemen hepsi. Biz şimdi modern iftar masalarında günü kurtarıyoruz… Öyle üzülüyorum ki buna kendimi de suçlayarak tabi ki; Ramazanın bereketine inanan insanlar olarak daha çok ve daha güzel şeyler yapabileceğimiz kanaatindeyim… İsraf etmeye yönelik tutumlarımız, fakir fukarayı gözetmeden yaptığımız dost akraba¸ konu komşu davetlerinde hatalarımız olduğunu düşünüyorum. Bol bol yemek  yemek değil Ramazan. Bol bol anlamak açın halinden. Hatır sormak¸ destek olmak¸ bir çocuğun başını okşamak aslında. Güneşte kalmış bir hayvana bir kap su koymak, yaşlıları ziyaret etmek, sabrın, sükûnetin değerini bilmek… İşin garip tarafı hepimizin bu konudan dertli olduğumuz halde hiçbir şey yapmayışı… Hatıralarımızda kalan o çocukluk Ramazanlarındaki tadı andığımız halde yaşatmaya çalışmamamız. Özeleştiri yaptığım zaman diyorum ki bizi alıkoyan nedir? Cevap olarak bizi alıkoyan; zamanın hızına yetişmeye çalışmak, kazanmak¸ daha çok kazanmak ve hiç kaybetmemek, üstün olmak, gözde olmak, yenilmemek… Oysa tüm bunlar anlık şeyler¸ anında dağılıp yerle bir olacak şeyler… Akletsek biraz göreceğiz ki kimse eli kolu dolu gitmiyor öte dünyaya. Nasip edilene şükretmek asıl işimiz olduğunda değerlerimizin değerli olduğu apaçık çıkacak ortaya…

Günümüzde de Ramazan kendine has güzellikleriyle geçiyor. Konya’nın Ramazan günleriyle ilgili neler söylemek istersiniz?

Zaman kendini ne kadar yenilese de saf kalan şeylerdendir çok şükür Ramazan ayları. Konya’mızda da iftar zamanları, sahur bereketi, Mevlâna Meydanı’nda teravih coşkusu, insanların duası, koşturmacası, fakiri gözetmesi, aylardan Ramazan denilerek dile ve gönle perde çekilmesi, Kültürpark’ta Ramazan etkinlikleri, toplu iftarlar, dağıtılan pideler, hâlâ devam edebilen mahalle iftarları… Öyle güzel ve zarif şeyler ki bunlar insan belki gelecek yıllarda bunları çok arayacak… Bir kere vakit Ramazanı gösteriyorsa bir heyecan yayılıyor etrafa. Zamanın tümünü ezan vakitlerine¸ iftar¸ sahur ve yapılabilecek en doğru davranışların neler olduğuna göre ayarlamaya çalışıyoruz. Bu güzel ayın bereketine nail olabilmek tüm davranışlarımıza sirayet ettiğinde görüyoruz ki bir Müslüman aslında hep böyle olmalı; Kanaat etmeli, sabretmeli, anlamalı, hoş görmeli, yardım etmeli, yakarmalı, aciz olduğunu bilmeli… Ne bileyim benim Ramazan ayı gelirken içim bir hoş olur. Çocukluğumdan beri de bu hep böyle oldu. Zaman değişir, ilişkiler güzelleşir, anlamak kolaylaşır, sevgi tazelenir ve iç huzurumuz yenilenir…

Günümüz Konya’sında sizi en çok etkileyen ve ‘Burada kendimi çok huzurlu hissediyorum’ diyebileceğiniz semt¸ mahalle¸ sokak ya da mekân neresidir?

Şems-i Tebrizî Türbesi yanında içim huzurla yıkanırken, Mevlâna Türbesi’nde gönlüm dinlenir. Alâeddin Tepesi’nde uçsuz bucaksız lale renklerini seyre daldığımda dinlenirim. Tavus Baba Türbesi’nden kuşbakışı görünenler Konya şehrinin âlim¸ ilim¸ evliya şehri olduğunu kanaat getirttirir ruhuma… Bir de eski ama eskimemiş mezarların geçmiş tütüsü çeker beni tarihin en çağıran yerine ve çağrılmış hissederim kendimi öze¸ doğruya ve samimiyete… Sonra Meram’da yeşil huzur verir ruhuma.

İmkânınız olsa¸ size öyle bir yetki verilse Konya’ya nasıl bir hizmet yapardınız?

Gençlerin dinlendiği ve dinlenildiği çınar altı kahveleri¸ kitap okuyup büyükleriyle sohbet edebilecekleri mekânlar yapmak isterdim. 

Bir çiftlik kurmak o çiftlikte okuma yazmadan tutun da bitki ekmek, yetiştirmek, hayvan beslemek, aile değerlerini, gelenek göreneklerimizi öğretmek, sevginin, şefkatin ve merhametin hâlâ tükenmediğini fark ettirmek ve tüm bilimsel çalışmaları teşvik etmek isterdim…

Huzurevlerinde yaşlıları ziyaret ederken fark ettiğim bir örnekten yola çıkarak onlara kendilerini aile ortamında hissedecekleri¸ işe yarayacakları¸ fikirlerinin alındığı¸ tecrübelerinden yararlanıldığı mekânlar oluşturmak isterdim…

Kadınların kendilerini anlatabileceği¸ eğitip eğitilebilecekleri ve bunu gönüllü yapabilecekleri yerler yapmayı düşlerdim…

Geleneklerimizin tamamen yaşatıldığı örnek bir köy kurup ya da bir köye bu desteği verip eski ile yeniyi harmanlardım. Böylece popüler şeylerden çok toprağa yönelik yapılan aktivitelerin önemine ilgi çekerdim…

Tüm şehre bir anket yapıp tek soru sorardım; Bizden ne istersiniz?

Hatıralar hakkında düşünceniz nedir? Siz de hatıralarınızı yazıyor musunuz ya da yazmayı düşünüyor musunuz?

Elbette hatıralarımı üzerinden çok vakit geçmeden yazabilmek hayalim. Ama hepsine henüz yetişemedim. Hatıralar insanı geçmişe bağlayan ve nereden¸ nasıl geldiğini unutturmayacak¸ aslımızı neslimize aktaracak olgulardır. Bundan sebep hatıra¸ insanı yaşama ve tarihe bağlar. Önce ile sonra arasındaki bağdır ve kıymetlidir…

Eskiyi anlatan hatıratların yazılı olduğu kitaplarda okuduğum çoğu şey tarihsel tanıklık niteliğinde. Biz hatıralarla büyüdük¸ büyütüldük ve bize aktarılan büyüklerimizden kalma hatıraları yaşatabilmenin derdindeyiz. Hatıralar geçmişle yüzleştirir bizi iyi ya da kötü ama değerinden bir şey yitirmeden… 

Konya değil de bir başka şehirde yaşasaydınız hangi şehri tercih ederdiniz?

Hangi şehirde yaşasam da gönül ikametim Şehri Konya olurdu… Nedenine gelince¸ bana huzur veren şehir diyebilirim¸ nedenini bilmeden hem de… 

Sizce başarının sırrı nedir? Bu konuda gençlere neler tavsiye edersiniz?

Başarının sırrı önce Allah’a sonra kalbine inanmaktır ve bir de doğru¸ prensipli çalışmak¸ emek sarf etmektir.  Gençler kendilerine inanmalı ve merdiven basamaklarını atlamadan tek tek çıkmanın geleceklerindeki önemini kabul etmelidirler… Bizler gençleri kolaycılığa alıştırırken onların yeteneklerini yok sayıyor ya da üzerini örtüyoruz. Oysa Rabbim her bireyi kendine özgü yeteneklerle donatmıştır¸ bize düşen onların açığa çıkmasına yardımcı olmaktır. Alın terinin, kendi becerisinin önemini anlatabildiğimizde birçok şey kendiliğinden aşılmış olacak… 

Başarılı olmak adına; Çok çalışmak, doğru ve sistemli çalışmak, iyi eğitim almak, zamanı düzenli kullanmak, helal çalışmanın bereketine inanmak, kimseden bir şey beklemeden gerekeni kendi emeği ile ortaya koymak ve bunları düstur edinmek gerek diye düşünüyorum…

Sosyal medya hesabınız var mı? Sosyal medya hakkında görüşleriniz nelerdir?

Evet, sosyal medya kullanıyorum ve doğru niyetle kullanıldığı takdirde inanılmaz bilgi¸ beceri ve yeniliklere kapı araladığını düşünüyorum. Sadece günlük yaşamımızdan zaman çalmasına izin vermeyip yerinde ve zamanında kullanmayı uygun buluyorum.

Tüm yenilikler gibi sosyal medya kullanımı da kişinin kendi algısı ile alâkalı bence. Neyi arıyorsanız o yola düşüyorsunuz. Bilimsel çalışmaları merak ediyorsanız çok çabuk ulaşıyorsunuz… Lakin doğru ve sağlam siteleri bulmak gerek¸ bunun için biraz kendimizi yetiştirmeli ve seçici olmalıyız. 

Çağımızın en önemli meselesi sizce nedir?

Çağımızın en önemli meselesi samimiyetsizliktir. Hiçbir şeye karşı samimi değiliz gibi geliyor bana… Bu da insanın kalbini öldürüyor ki kalp imanı saklar aslında… Öylesine yaşayıp gidiyoruz. Bazen hiç düşünmeden¸ şartlanmış bir hâl ile. Böylece robotlaşıyoruz ve Âdem kimliğine kara çalıyoruz…

Şu anda üzerinde çalıştığınız bir proje var mı? Yayımlayacağınız bir kitap¸ yeni bir yatırım ya da yeni bir sosyal proje…

Üzerinde çalıştığım bir romanım var şu anda.  Bu hafta ise yeni kitabım “Cebimdeki Fesleğen” okurlarıyla buluştu. 

Yaşadığım ilçede sosyal proje olarak “ OKU DEDİ HAK! OKUYORUZ” başlığıyla¸ sokaktaki herkesle okuma zamanlarının gerçekleştirildiği bir projeye devam ediyoruz… Bugüne kadar çok güzel dönütler aldık proje ile alâkalı olarak. Bizimle beraber okuma etkinliğimize gelen yaşlı insanlar tanıdık mesela. Onların fikirlerini dinledik. Nasihatlerine kulak verdik. Farklı tarihsel mekânların ruhuna okuyarak dokunduk. Şehir halkı¸ okuma grubuna ve etkinliğine oldukça ilgi gösterdi ve destek oldu. Dolayısıyla projemizi farklı katkı ve niteliklerle devam ettirmeyi düşünüyoruz. Proje kapsamında okul kütüphanelerine kitap topladık ve oldukça iyi kitaplara kavuşturduk kütüphanelerimizi. Bu konuda en büyük desteği ise sevgili öğrencilerime borçluyum…

Sivil toplum kuruluşları hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? 

Bireysel ve toplumsal özgürlüğe katkı sağladıklarını ve bunun önemli olduğu kanaatindeyim… Sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle birçok insana ulaşılabileceğini ve bunun önemli olduğunu düşünüyorum…

Bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum.  

Efendim onur duydum canı gönülden ben teşekkür ediyorum…

AYŞE ÜNÜVAR KİMDİR?

Konya’nın Seydişehir ilçesinde doğdu. Çukurova Üniversitesi Felsefe Grubu Öğretmenliğini bitirdi. Selçuk Üniversitesi Rehberlik Psikolojik Danışma Bölümü Psikolojik Hizmetler alanında Yüksek Lisans yaptı. Anadolu Üniversitesi Edebiyat Bölümünde eğitimi devam etmekte olan yazar Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir. “Yüreğime Cemre Düştü” (2012)¸ “Kör Kalbe Aşk Dokunmaz” (2014)¸ “Bekleyiş” (2016) adlı üç romanı, “Cebimdeki Fesleğen” (2017) adlı bir öykü kitabı bulunmaktadır. Çeşitli dergi, gazete ve sosyal projelerde eserleri yer alan yazar;  Kelâmı mürekkebe boyarken; Aşkın ancak Aşığa yakışacağını, aşığınsa Hak isterse Aşk’a düşeceğine olan inancından hiç vazgeçmeyerek eserlerini kaleme almaktadır…

AHMET KUŞ

Editör: TE Bilişim