Azeri eğitimci Bahtiyar Vahapzade'yi anlattı. Azerbaycan Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Nazı İskender kızı Paşayeva Azeri Şair Bahtiyar Vahapzade'yi anlattı.

Bahtiyar Günlerin Saklı Bohçasından

Beni benden alan o bahtiyar anlar şimdi benden çok uzaklarda... Çağlayan gençliğim de analı babalı dünyam da hiç olmamış gibi sadece bir anda saraldı soldu, elimden düştü... İyi ki, hatıralar var, acısıyla tatlısıyla hatıralar... Avuta biliyorsun hiç olmazsa kendini, onların elinden tutarak uzanabiliyorsun senden uzakta kalan dünyana. Sevgili okurum, hadi yoldaş olalım bu yolda belki sen de bir pay alırsın benim benden uzak kalan dünyamdan , hadi gel birlikte varaklayalım “Hatıra Defteri”mi.

Sanki dün gibiydi üniversitelerin “gözü” Bakü Devlet Üniversitesinin Edebiyat fakültesinde öğrenciydik. Bölümümüz edebiyatla ilgili olduğundan tanınmış birçok ilgimizi çeken insanlarla; televizyonlardan, kitaplardan tanıdığımız şairlerle, yazarlarla sık sık karşılaşmakta idik. Elbette, çoğu ülkenin farklı bölgelerinden olan gençlerin aynı şekilde benim de hayatımda derin izler bırakmamış olamazdı bu ortam. Ama birgün... Üniversite arkadaşlarımın da düşüncelerinden haberdar olduğumdan eminlikle söyleyebilirim ki o gün hiçbirimizin hatırasından hiçbir zaman silinmeyecek.

Dersin başlamasıyla sınıf kapısının açılıp kapanması bir an içerisinde oldu sadece. “Merhaba” kelimesi de aynı zaman içerisinde eriyip gitti. Biz de erimiştik sanki ya şaşkınlıktan ya sevinçten, bilemiyorum, nefesimi çekemedik diyebilirim. Sözün büyük kudretine dayanarak sözün kendisinden yenilmez kule yapan söz bahadırı karşımızda durmuştu. Edebiyatımızın canlı efsanesi Bahtiyar Vahapzade... Farklı öğrencilik hayatımızın haklı gurur hissi dolmuştu içimize. Hepimizde aynı şekilde idi, yanılmıyordum... Çünki herkesin yüzünde, hayretle karışık bir mutluluk, tebessüm ifadesi yer almıştı. Okumak için gösterdiğimiz çabaların karşısında, sonunda, bu türdün gurur dolu hisslerle artık selamlaşabiliyorduk. O anda, içimdeki ben, kendimi aşarak güzel köyüme- anneme, uykusuz gecelerimin sırdaşı Melek nineme, orda bırakıp geldiğim arkadaşlarıma koşmak istemişti. Bilir misin? O bir dakikanın içerisinde içimde destan yazdım ben. Göğsümden çıkacak kalbimle ben... Bahtiyar Vahapzade’den ders alacaktık!

Bir keresinde arkadaşlar sınıfa  “Edebiyat” gazetesi getirmişlerdi. Bahtiyar hoca’nın doğum günü ile ilgili bir şiiri yayımlanmıştı. O şiiri su gibi içtik biz... Şiirin konusu ile ilgili aramızda fikir ayrılıkları oluştuğundan  ona sormayı düşündük. Doğrusu, kimse sormaya cesaret edemiyordu, sorabilir miydik?  Oysa ki bütün sorularımızın cevabı, yüce kameti, kendinden emin yürüyüşü, sert bakışı, keskin hareketi, yaratmak aşkı ve ehevesi ile gözlerimiz önünde durmaktaydı.  Her dersini şah eser saydığım hocam, “ben de günün birinde böyle bir öğretmen olabilir miyim?” sorusu eşliğinde beni hayaller dünyasına davet etmekteydi. Dersleri boyunca bütün dikkatim, düşüncelerim, o anda, onun bulunduğu dünyada oluyordu. Ama o gün dersin bitmesini herkesten çok belki ben istemiştim. Çünki sözleşmiştik ders bittiğinde, arkasından gidecektik. Dakiklikle hareketlerini ölçmüş ve buna göre kararımızı vermiştik. Kendisi, dikkat merkezinde olmayı sevenlerden değildi. Hızlı adımlarla merdivenleri iniyordu, biz de arkasından... O, kendisini bekleyen arabaya giderken biz de peşinden asla ayrılmıyorduk. Çok istemiştim bu merdivenler daha çok basamaklı olsaydı keşke... Şiirin konusu ile ilgili savunduğum düşüncelerimde haksız çıkmaktan mı çekinmiştim yoksa çok sevdiğim hocamla içerisinde bulunduğum  bu şekilde bir anının daha üzün sürmesini mi istemiştim, bilemiyorum... Galiba her ikisi de. Nihayet arabaya yaklaştı, düşünmeden koluna dokundum. “Kusura bakmayın, hocam, bir dakikanızı alabilir miyim?” Bu sözleri ben mi söylemiştim? Kendi sesime hayret ettim. Kaşlarını çatmış bakıyordu. “Buyur, kızım” sözleri çıktı ağzından samimiyetle. Zamanını aldığım için çok sıkılmıştım. Şimdi de o zaman da ilim insanlarının zamanının her anının altın değerinde olduğunu düşünmüşümdür. Elimdeki gazeteyi gösterdim. Arkadaşlarla konu üzerine olan fikir ayrılıklarımızı, kendisine yaklaşmakta olan maksadımı bir nefese söyleyiverdim. Konunun zemanenin net bir siyasi bakış açısıyla alakalı olduğunu söylediğimde eliyle kafama dokunarak “Burda bişey var, iyi sakla kaybetme” dedi. Sözlerinin hemen ardından yanımızdan uzaklaştı. Arkadaşlarla bir birimize baktık sadece. Mutlu olmuştum, yalnız ben ve aynı düşüncede olan arkadaşlarım haklı çıktığı için değil, birşeyleri söylenmek istediği gibi anlayabildiğim için. O tek cümle hayatım boyunca çok gerekti bana. Söylediğin, öğrettiğin herşey karşıma her zaman çıktı, yol yoldaşı oldu bana, Üstat!

Zamanında “Öğretmen” şiirini ezberlediğimde, aklıma bile gelmezdi bu şerefli adı layıkıyla taşıyan sevgili Bahtiyar hocamın ismi, benim de hatıralarımda yer alacak. Arada 11 yıllık zaman mesafesi olsa da zaman da aynı zaman, mekan da aynı mekan. Tahminen 4015 gün yaşı olan zaman, aradan geçen zamandan ne koparabilmiş ki? Geçip giden yıllar, ağaçları sarsıtan rüzgarlar, yağan yağmurlar, soğuğun çemberinde hala daha saralarak bakan Güneş, Yer, Gök, seni seven kalpler, seni ezberinde saklayan diller vaktiyle “Gülüstan”ında söylediklerini 11 yıl bundan önceki gibi senin ruhuna söylüyor:

Bırak eğsin başını bu yüce dağlar

        Matemi başladı büyük bir elin.

        Mersiye söylesin akan ırmaklar

            Feryatlar eylesin bugün kız, gelin.

Senin yerin kalbimizde, sözümüzde, her satırımızda. Nurlar içinde uyu, Üstat! 11 yıldır sana doğru gelen yollar burada bitiyor, galiba. 11 yıldır yılın dört mevsiminin kendine has oyunlarına dayandı kalemim de, kalbim de... Sonunda, bugün Bahtiyar dünyamın destanını yazabildim. Sözler nasıl da aciz, hizasız, düzene sokamadım onları bu yazımda. Kalbimdekileri,  tamamen açıp göstermeye, cilalamaya gücüm yetti mi? Seni sevenler okusun... Kendi tabirinle söylersek:

 Cümlelerin eveli söz

Ama sonu noktalar.

   Sözden iyi bildirir

   Bir kalbin isteğini

Arzusunu noktalar.

               

Son Söz Niyetine

“Ana dili” nden hamurunu alıp “Bir Bahar Kırlangıcı” gibi “Açılan Sabahlar”dan geçerek “Vatan Ocağının Sıcağı” na ısınanlar, milletin olur, ebedî olur. “İstiklal” şairi, “Dünyanın derdine köklenmiş göğsüm, gamın mızrağıyla söyletin beni”- diye “Kendimizi doğrayan kılıcı” sözlerinin gücüyle ikiye parçalamakta ve sözlerin kudretine dayanarak dünya durdukça “Ebedî heykel” e dönmektedir. O, “İnsan ve zaman” la ilgili felsefi düşünceler yükünün altına omuzlarını getiren “Sade İnsanlar” etrafında olup bitenlere “Kıymet” verirken “Tezatlar” önüne çıksa da “Vatandaş” kimliğini ortaya koyabilmektedir. “Şenbeye Giden Yol” a “Feryat” la atılarak “Şehitler” e, “Şehit Mezarları” na, “Vatandan Vatana” “Gülüstan” bağlamıştır. Bu milletin kanını içenlere “Yeter”, “Vatan Var” söyleyebilmiştir ve “Vicdan” la buna hakkı da vardır. İçindeki “İkinci Ses” le ana diline yukarıdan bakanlara “Cevap” verebilmiştir. “Terkedilmişler” in kaderine yağan “Yağmurdan Sonra” “Yollara iz düşer” ve bu iz, gerçek sanatın, asıl sanatkârın “Bütün Vatanıma Bütün Bağlıyım” söylediği o ölümsüz yere-  “Benim Anam” a- Şehriyar’ lı, Bahtiyar’lı sonsuz, ölümsüz Azerbaycan’a bütün Turan’a götürdü. “Dünya Dönüyor”  diyerek kuşkular içinde olduğu kaderine yandığı bu cihanın derdini, “Bir Yürekte Dört Mevsim” çekmiştir büyük şair.

Sonunda, kendisi de “Bir Selama Değmedi” düşüncesine varsa da bu “Ağlar Gülen” dünyanın “Şeb Hicran” havası, onun da kaderi için çalındı. 11 yıldır ki Türk Dünyası, Bahtiyar’sız, şiirimiz bahtı kara kalmıştır. “Akşamı gelmeyen günü kim görmüş ki?” Bu akşam farklı, ışıklı, nurlu bir akşam. Çünki bu akşam, günden kopmuş ve hopmuş şiirimizin kaderine, fikrimize, düşüncemize nur saçmaktadır. Bir teselli... Bir hakikat var ki, âli insanlar ölmez, onlar yeniden doğmak için dünyalarını değişirler. Onlar, damla damla milletinin kaderine karışmış, alın yazısına çevrilmiştir. 

“Benim Bahtiyar Dünyam”ın okurlarının, “ben de Bahtiyar Hoca’dan ders aldım” diye  gururu hissi ile yaşayan öğrenci arkadaşlarımın kısacası Bahtiyar şiirini seven herkesin adından büyük sevgi, içten saygı ve güzel dileklerle,

Nazı İskender kızı Paşayeva

Azerbaycan, Kazakh

Daş Salahlı Köy, Araz Amilov 1 Sayılı Okul

Azerbaycan Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Editör: TE Bilişim