Ramazan ayı,  Müslümanların dini hassasiyetlerinin zirve yaptığı, paylaşma ve kardeşlik duygularının en üst seviyede yaşandığı bir ay. 

El açana yardım etmek, aman dileyenin yanında olmak İslam medeniyetinin bir ürünü. Kültürümüzde de insanlara yardımcı olmak, darda kalanın yardımına koşmak, isteyene vermek var.

Konya'nın belli başlı noktalarında belli zamanlarda el açıp dilenen insanlar var. Artık yüzlerine aşina olmaya başladığımız insanlar bunlar. Büyük camilerin önünde el açarlar. Üç beş kuruş verirseniz alırlar, vermezseniz de sizin tercihinizdir. 

'Kapu Camii'nde toplar, Aziziye'de dağıtır' denir bazı insanlar için. Bu tabir o insanlara cuk diye oturur. Çünkü bir taraftan el açarlar, bir taraftan da isteyene ellerinde avuçlarında ne varsa verirler. 

Ancak Ramazan ayı geldiğinde yüzüne aşina olduğumuz, dilenciliği bile bir edep çerçevesinde yapan insanlar bir anda kayboluyor. Başka başka, daha önce hiç görmediğimiz insanlar el açmaya başlıyor. 

Bunların sayıları da Ramazan ayında bir hayli artıyor. Her caminin önünde, her işlek caddede, yeşilin yanmasını için beklediğiniz kavşakta, aracınızı park edeceğiniz parkta, düz yolda, market çıkışında, iş yerinizde, kapı önünde ve hatta evinizde... Artık hayatınızın her alanında Ramazan dilencilerini görebiliyorsunuz. 

Ramazanla birlikte sayıları bir hayli artan dilencilerle ilgili bir efsane var. 

Bu dilencilerin hepsinin zengin insanlar oldukları söylenir. Pek de efsane sayılmaz aslında. Yıllar önce yapılmış bir haberi hatırlıyorum da dilencinin birinin son model arabası, lüks evleri, katları, atları, yatları vardı. 

Dilenerek kazanmış bunların hepsini. Polis veya zabıta sorduğunda da anlatıyordu böylece. Elinin olmadığını, ayağının olmadığını, gözünün görmediğini, kulağının duymadığını söyleyerek dilenenleri de gördük. 

Ancak hüngür hüngür ağlayarak dilenenlerine az rastlanıyor. Ben gördüğümde çok şaşırmıştım. Büyük bir yetenek bu. Nasıl oluyor da sürekli olarak ağlamayı beceriyor hayret ettim. Yani dilendiği için değil de, sürekli ağlayabilecek kadar yetenekli bir insan olduğu için böylelerine para verilir. 

Anlayacağınız dilencileri sınıflandırabilecek kadar iyi tanıyorum artık. Her gün onlarca dilenci kapıdan girip, bir şeyler koparmadan gitmeme gayreti içinde olunca insan ister istemez dilencileri tanıyor. 

Hangisinin hangi sınıfta yer aldığını da anlayabiliyor. 

Bir efsane daha var aklımdayken onu da paylaşayım sizinle. Trenlerle Adana'dan Konya'ya dilenmek için gelindiği, özellikle Ramazan ayında vurgunu yapanın Konya'yı terk ettiği anlatılır. Ki bu da doğru. Geçmişte şahitlik etmiştik böyle bir olaya. 

Şimdilerde plakası 42 olmayan, son model ve ultra lüks minibüslerle belli noktalara bırakılıyor dilenciler. Organize sanayi bölgeleri, büyük camilerin önleri, işlek caddeler bunların kendilerine mesken edindikleri mekânlar oluyor. 

Emniyet mi ilgilenir, zabıta mı ilgilenir bilmiyorum da özellikle Ramazan ayının son günlerine yaklaştığımız bu dönemde dilencilerin sayısındaki artış umarım dikkatleri çekiyordur.