Bugün biraz Konyaspor, ama daha çok 15 Temmuz’la ilgili yazmak istiyorum…

Konyaspor’da yönetimi eleştirenler de var, ‘sabır edelim’ diyenler de var…

Ama, eleştiriler daha çok…

Ben mi?

Hakemin düdüğü çalmasını, topun dönmesini bekleyeceğim…

Şu gerçeğin de altını çizmekte yarar var…

Orta sahanın iki önemli adamı Jevtovic ve Milesovic yuvadan uçtular…

Şu nedenle ya da bu nedenle…

Zaten sıkıntılı olan ikinci bölgeden iki oyuncunun eksilmesi, Konyaspor adına önemli bir kayıp…

Bunların yeri nasıl doldurulacak bekleyip göreceğiz…

Ancak, karar vericilerin her gün toplanıp, somut bir adım at(a)mamaları açıkçası endişelendiriyor!

xxx

Fikstür çekildi…

Konyaspor Başkanı Fatih Özgökçen’in fikstür çekimine katılmasına şaşırdım mı?

Hayır…

Daha önce de yazdığım gibi, Fatih Başkan ekranlarda ya da gazete sayfalarında görünmeyi seviyor!

50-55 yıldır Konyaspor’u takip ediyorum, ilk kez bir başkanın fikstür çekilişine katıldığını gördüm…

Belki de sorumluluk almak istemiştir Başkan Fatih Özgökçen…

Kim bilir…

Neyse…

Fikstür iyi mi, kötü mü?

Çok önemli değil…

İyi takım yaparsan, fikstür sınıfta kalır…

Kötü takım yaparsan sınıfta kalan Konyaspor ve yönetimi olur…

Önemli olan iyi takım yapmak…

İyi takım yapmak için de para lazım…

Başkan kapı kapı dolaştığına göre, para konusunda biraz sıkıntı var gibi…

Maçlar başlar, takım kötü gider, sokaktaki insanlar, “paranız yoktu da niye geldiniz kardeşim” diye sorarlarsa da şaşırmamak lazım…

İnşallah karar verici arkadaşlar, para konusunu çözerler de emekleri boşa gitmez…

Gelelim Sivas maçına…

Sivas zor maç, ama kazanılması imkansız değil…

Ligin ilk maçları hep sürprizlerle doludur…

Konyaspor’da Sivas’da bir sürpriz yapabilir mi?

Neden olmasın...

İnşallah iyi bir başlangıçla hem moral, hem de sinerji kazanmış oluruz.

xxx

KANLI 15 TEMMUZ

Tam tamına 5 koca yıl oldu…

Dün gibi…

Allah, bize ve bizden sonraki nesillere inşallah böyle zalimliği, böyle zulmü tekrar göstermez…

İçinde “darbe” kelimesi geçen 2016'nın “15 Temmuz” akşamı yaşananlarla ilgili hatırlanmasını istemediğim, ama unutmak da istemediğim görüntüleri tekrar görmek, belki benim gibi milyonlarca insanı beş yıl öncesine götürecek...

Beş yıl olmuş...

O günü hatırlıyorum da,  tüylerim diken diken oluyor...

Televizyonun başında donup kalmıştım…

Bir taraftan dua ediyor, bir taraftan da ihtilallerin ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatıyordum, Emre ile Samet'e...

Kalkışmanın ilk dakikalarında Başbakan Binali Yıldırım'ın televizyon kanallarına bağlanarak, “Küçük bir grubun kalkışması, Türk Milleti bunlara pabuç bırakmayacak” açıklaması havada kalacak, işin boyutunun daha ilerilerde olduğuna şahit olacaktık...

Dua ediyorduk, Başbakan'ın dediği gibi küçük ve macera arayan bir grubun haltetmesi diye...

Ama, değildi...

Bu ülkenin tanklarıyla toplarıyla, uçakları ve uçaksavarlarıyla, yine bu ülke insanın üstüne bombalar yağdırıyor, masum insanları katlediyorlardı...

Hainlerin silahlarından çıkan kurşunlarla, bombalarla 248 şehit verirken, 2 binin üzerinde vatandaşımız gazi oldu...

Hainlerin niyeti ülkeyi bölüp parçalamaktı...

xxx

Ömrümde bir “muhtıra”, bir “ihtilal”, bir de “post modern” darbe gördüm...

12 Eylül 1980 darbesi ile Türkiye tarihine geçen 1997'deki “post modern darbe”yi hatırlıyorum da, 12 yaşımda olmama rağmen, 1971'deki 12 Mart Muhtırası'nı net olarak hatırlamıyorum...

O dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, KKK Faruk Gürler, HKK Muhsin Batur ve DKK Celal Eyicioğlu, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Meclis Başkanı Sabit Osman Avcı'ya bir muhtıra vererek, hükümetin istifasını ve yeni bir hükümetin kurulmasını istemişler...

Yine o dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'de “iyi bildiniz” diyerek, bu muhtıra sonrasında şapkasını alıp Güniz Sokak’taki evine gitmişti...

Dolayısıyla “darbe” ya da “ihtilal” gibi, kelimeler, bana acayip itici geliyor...

Tabi ki, “kalkışma” kelimesi de, kelime hazinemde kara listede...

xxx

Türk halkı 15 Temmuz'da yazdığı destanla, bütün dünyaya, daha doğrusu dosta düşmana, “vatana nasıl sahip çıkılır”ı göstererek, her an ihtilal olabilecek milletlere de örnek oldu...

Bu millet, ölümü düşünmeden, kefenini giyip bayrağına, kardeşliğine, devletine, dinine ve kendisine sahip çıktı...

Evet, o gece bu millet, öyle böyle değil, gerçekten bir destan yazdı...

Dolayısıyla 15 Temmuz'un tekrarlanmaması için, yaşadığımız bu felaketi, asla ve asla unutmamalıyız.