Nasreddin Hoca gün boyu gelenden gidenden, sorandan sual edenden yorgun düşmüş. Eve gelip sofraya oturduklarında karısına:

– Hatun, demiş, çıkar şu yazmayı başından!

Karısı, yazmayı çıkarmış ama sormadan da edememiş:

– Efendi, demiş, bayram değil seyran değil, baş başa yemek yiyoruz, nerden icap etti şimdi bu?

O günkü kalabalığın uğultusu hâlâ kulaklarında olan Hoca:

– Bak hatun, demiş, sen yazmayı çıkardın melekler kaçtı, ben “Bismillah” dedim şeytanlar kaçtı; şimdi baş başa bir yemek yiyelim!

***

Hocanın fıkrası teşbihi temsil etsin. Biz de bismillah deyip başlayalım yazımıza. Bugün çıkınımızda ne varsa dökelim, paylaşalım değerli okurlarımızla...

Ne hikmetse millet bir türlü kendi haline bırakılamıyor. Sürekli başımızda bir el, kalkıyor kalkıyor, iniyor. 

Ha bire muştalanıyor, ha bire sümsükleniyoruz. 

O kadar alışmışız ki bu duruma, artık normal ve sıradan bir şeymiş gibi görüyoruz başımıza gelenleri. 

Allah başımızdakileri başımızdan eksik etmesin ama onlara da millet bilinciyle birlikte yönetme basireti versin. 

Halimize bin şükür. Şikayetçi olup da kötü duruma düşmekten Allah muhafaza etsin. Ancak nefis ya kör nefis, neden bundan daha iyisi olmuyor diyor. 

Bakmayın böyle dediğime, halkın istediği nefsani şeyler değil. Sadece biraz huzur...

Eşiyle dostuyla, aşını huzur dolu bir sofrada paylaşabilmek...

Dertsiz olmak da iyi değil. Ama bazı dertler var ki ciğer yakar, yakar da kavurur...

***

Babaannemin dili pek tatlıdır. Bazen onun sohbetini dinleyip hem kendimi zihnen rahatlatmaya çalışırım, hem de eskiye dair söylediklerini günümüze uyarlamaya çalışırım. 

Bir sohbetimiz esnasında demişti ki, “Evladım bizim çocukluğumuz zamanında büyüklerimiz derdi ki, kıyamet zamanı yaklaştığında tee Konya'da bir eşşek anıracakmış, onun sesini bizim köyden duyacakmışız...”

Babannemin kendi büyüklerinden duyup biz torunlarına aktardığı bu temsil bana çok manidar geliyor. 

Bırakın Konya'yı, günümüzde dünyanın öteki ucunda bir eşşek anırsa onu bizim köyden çok rahat işitebiliyoruz. 

Hepimizin evinde televizyon var. Yetmedi mi, internet var. E artık sınırlarımızı aştık, bütün iletişim kanallarına tek tuşla dahil ve hatta müdahil olabileceğimiz 'akıllı' telefonlarımız var. 

Eşşek Şam'da da anırsa, Bağdat'ta da anırsa, Moskova'da ya da Münih'te de anırsa, sesi anında kulaklarımızda yankılanıveriyor. 

Yani kendi halimizde kalamıyoruz bir türlü. Ya birileri kendi hallerine bürüyor, ya da alışkanlıklar bağımlılığa dönüşüyor ve biz birilerinin hallerine bürünüyoruz. 

Nasreddin Hoca'nın fıkrasında dokundurduğu gibi, ne şeytanlardan muafız, ne de meleklerden...

Meleklerimiz yanımızdan eksik olmasın da, şeytani iki ayaklılar büyük tehlike saçıyor vesselam...