İnsan içinde yaşadığı çevrenin, şehrin, yanındakilerin, dostlarının, arkadaşlarının kıymetini onlarla birlikteyken bilemeyebiliyor. 

Ancak onlardan ayrı kaldığında veya geçici de olsa uzaklaştığında onların kıymetli olduklarının farkına varıyor. Bu farkındalığı oluşturmak adına zaman zaman onlardan uzak kalmak da gerekiyor. 

Tıpkı doğup büyüdüğüm, yaşadığım şehir, Belde-i Muhayyere olan Konya gibi...

Her ne kadar Konya'yı içinde yaşadığımız için çok fazla hissetmesek, Konya'nın farkında olmasak ve eleştirsek de Konya'yı seviyoruz. 

Diğer şehirlerle kıyaslama yaptığımız zaman da Konya'nın aslında ne kadar düzgün, düzenli, tertipli, yaşanabilir bir şehir olduğunu görebiliyoruz. Ancak bu tertip ve düzen içerisindeki eksiklikleri de görüp görmezden gelmek bize yakışmaz.

Zaman zaman Konya'yı yönetenleri sert bir dille eleştirdiğimiz oluyor. Ancak bunlar hep, bizim gördüğümüz bazı eksikliklerin bu şehri yönetenler tarafından da görülmesi ve giderilmesine yöneliktir. Gayemiz yıkmak değil kesinlikle, yapıcı eleştirilerle yol göstermeye çalışıyoruz. Dinlerler dinlemezler orası ayrı. Biz kamu yararına, kamu için ve kamu istedi diye söylenmesi gerekenleri söylüyoruz. 

Konya'da yaşamak başkadır, Konya'yı yaşamak başka...

Hele Konya'da Ramazan'ı yaşamak bambaşka...

İstanbul dediler, gittik gördük. Şehirler birbirini kıskanır mı bilemem ama Konya birçok konuda kıskanılası bir şehir. Evet İstanbul'un belli başlı semtlerinde Ramazan ayı hissediliyor ama Ramazan İstanbul'un her yerine gelmemiş o da çıplak gözle çok bariz bir şekilde görülüyor. 

Keşke şehirleri bir iftar sofrasına oturtup, aynı sofrada onları izleme fırsatımız olsa da farklılıkları görsek. 

Her ne kadar Konya'da da oruç tutanların sayısı ile oruç tutmayanların sayısı arasında denge oluşturacak kadar bir yakınlaşma olmuş ise de Konya'da Ramazan kültürü halen hakim. 

Ramazan davulcusu modern zamanlara ayak uydurarak minibüsle geziyor olsa bile her gece sahur vaktinin geldiğini haber ediyorsa;

Sabahın ilk saatlerinde şehir daha uyanmamış oluyor, zorunlu olarak dışarı çıkanların haricinde kimse sokaklarda görünmüyorsa;

Öğleye yakın saatlerde Aziziye, Kapu Camii, Şerafettin gibi camilerin önünde hacı emmiler ellerindeki bastonlara dayanıp, birbirileriyle koyu bir sohbete dalıyor ve gölgedeki serin havanın keyfini çıkarıyorsa;

İkindin vakti ile birlikte tahinli pide kokuları sokak aralarından buram buram yayılmaya başlıyor ve adeta bu lezzeti sofralarınıza taşımaya davet ediyorsa;

Vakit biraz daha ilerlediğinde sıcacık pideleri alabilmek için ekmek fırınlarında uzun kuyruklar oluşuyor ve hatta bazen minik tartışmalar çıkıyorsa;

Sonrasında iftar sofraları bin bir özenle hazırlanıyor, misafirler bu sofralarda ağırlanıyor ve imamın davetiyle birlikte iftar açılıyorsa;

İftar sonrası Enderun usulü teravih namazları kılınıyor, ardından çay eşliğinde sahur vaktine kadar uzanan derin bir sohbete dalınıyorsa;

Ve yine sahur vakti geldiğinde aynı sofranın başında toplanılıyorsa Konya'da Ramazan'ı yaşamanın tadı da çıkarılıyor demektir.