Ligde 17 haftalık zorlu ilk yarı maratonu sona erdi. Takımların kıyasıya yarıştığı bu maratonda bizim görevimiz yaşadığımız şehir olan Konya'nın temsilcisi Torku Konyaspor'u takip etmek ve bu konuda yazmak idi. Bunu hiçi bir çıkar gözetmeden ve art niyet taşımadan yapmaya çalıştım. Ne kadar becerebildiğim konusunda kararı verecek olan da okuyucularım. İnşa Allah bunu layıkı ile yerine getirebilmişimdir.

Ligin ilk yarısının son maçında Konyaspor evinde ligin flaş ekiplerinden Eskişehir'i ağırladı. Doksan dakika sonunda tabelalarda Konyaspor'un 4-1 kazandığı yazıyordu. Bu skor son haftanın en çok konuşulan konusu oldu. Ligin genel gidişatına bakılırsa Konyaspor'un aldığı bu sonuç sürpriz gibi görünüyor. Ancak ilk yarının ilk maçı olan Fenerbahçe maçı baz alınırsa bu skorun sürpriz olmadığı görülür. 

Ligin ilk haftasında oynanan ve iki farklı geriye düşen Konyaspor oyuncularının hareketlenerek maçı 3-2'ye çevirmeleri gelecek için bir sinyal vermişti. Bu maçtan sonra saha içerisinde ortaya çıkan bazı olumsuzluklar ve dış etkiler yüzünden arka arkaya birkaç maç kaybedilmesi oyuncuların moralini bozdu. Hemen akabinde gelen eleştiriler, özellikle teknik direktörün yetersizliğinin tartışılması düzelebilme umudunu da tamamen kaybettirdi.

Sonuçta öne geçtiği maçlarda bile skoru koruyamayan, oynadığı oyun taraftarına zevk vermeyen bir Konyaspor ortaya çıktı. Evinde kazanmaya devam etmesine rağmen, birkaç maçı hakem hataları yüzünden vermek zorunda kaldı. Hakem hatalarının artması ve bu hataların maçın sonucunu da etkilemesi futbolcular üzerindeki karamsarlığı daha da artırdı.

Üst üste gelen bu olumsuzluklardan sonra yönetim futbolcuların yeni bir başlangıç yapabilmesi için 15. Hafta sonrasında teknik direktörü değiştirme kararı aldı. Hakem kararlarının da etkili olduğu Karabükspor maçının kaybedilmesinden sonra takımı Süper Lige taşıyan Uğur Tütüneker istifa etti. İstifanın hemen akabinde Mesut Bakkal'la anlaşma yapıldı. Mesut Bakkal takımın başında ilk defa Kayseri deplasmanında sahaya çıktı. Bu deplasman maçında düşme potasında ki en büyük rakibimiz Kayserispor'dan bir puan almayı başardık. Bu aynı zamanda ikinci deplasman beraberliğimiz ve deplasmanda aldığımız ikinci puan oldu.

Mesut Bakkal ikinci maçında ise evinde ligin flaş takımlarından Eskişehirspor'u ağırladı. Zor gibi görünen bu maç skor olarak muhteşem bir sonuçla neticelendi. Ligin en az gol yiyen takımı olan Eskişehir bu maçta son beş maçta yediği golden daha fazla gol gördü kalesinde. Konyaspor da bu sezon ilk defa bir maçta rakip fileleri dört kez havalandırmayı başardı. Bundan önceki en yüksek rakam Fenerbahçe'ye attığı 3 goldü.

Konyaspor başlangıç maçı olan Fenerbahçe maçı ve son maç olan Eskişehir karşısındaki futbolunu ve skora yönelik oyununu ligin diğer maçlarına da taşıyabilirse bu yıl düşme korkusu olmadan ligi tamamlayabilir. Her iki maçta da güzel oyunu ve skoru kazanan aynı oyuncular olduğuna göre bundan sonra da bunu gerçekleştirememeleri için bir sebep göremiyorum.

Takımın saha içerisinde ortaya koyduğu mücadele kadar, yönetimin lige ağırlığını koyması da önemli. İlk yarıda takımın aleyhine o kadar çok yanlış kararlar verildi ki tribünlerden bizi isyan ettirdi. Kale arkası hakemleri gözleri önünde gelişen olaylarda dahi seyirci konumunda kalmayı tercih ettiler. Yönetim maç kasetleri ile federasyonu ve Merkez Hakem Komitesini rahatsız etmedi. Bu kabulleniş de aleyhimize gelişen kararların artmasına sebep oldu.

İkinci yarıda yönetimin, verilen yanlış kararları kasetleri ile birlikte Federasyon ve Merkez Hakem Komitesine götürüp haklarını aramaları bir görev haline geldi.” Hakkımız olmayan bir şeyi istemiyoruz ama hakkımızı da kimseye yedirtmeyiz” diyerek yumruklarını masaya vurmalarını bekliyoruz.