Neresinden başlayacağımı, nasıl söyleyeceğimi, ne diyeceğimi tam kestiremediğim bir yazıyı kaleme alıyorum.
Türkiye dün akşam saatlerinde gelen kara haberle adeta karanlığa gömüldü.
Manisa'nın Soma ilçesindeki bir maden ocağında yaşanan faciadan bahsediyorum. Akşam saatlerinde gelen göçük haberi beraberinde çok sayıda içinin de hayatını kaybettiğinin habercisiydi.
Gece boyunca da kara haberler ardı ardına geldi. 20,50,150 derken sabahleyin 205 işçinin hayatını kaybettiği resmi kanallarca duyuruldu. Öğle saatlerinde ise 232 kişinin hayatını kaybettiği belirlenmişti.
Türkiye, tarihinin en büyük maden facialarından biriyle yüz yüze kaldı.
Türkiye, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın umut vaat eder bir açıklama bekliyordu. Bakan Yıldız da durumu yerinde gözlemledikten sonra ne yazık ki, umutvari konuşamadı. Hatta, facianın bilançosunun daha ciddi rakamlara ulaşabileceğinden dem vurdu. Henüz girilemeyen galeriler olduğunu, hayatını kaybeden işçilerin sayısının iki misline çıkabileceğinden endişe ettiklerini belirtti.
Bu açıklamalar Türkiye'nin umutlarını tüketen, kömür karası günlerin bizi beklediğini gösteren açıklamalardı.
Türkiye karanlık bir güne uyandı.
Herkesin gündemi Soma, her yerde konuşulan konu Soma, akıllarda Soma, çaresiz bekleyişin adı Soma, kelimelerin kifayetsiz kalışı Soma!
Acı olayın Türkiye'ye yansımaları çok derin oldu. 3 gün yas ilan edildi. Resmi programların önemli bir bölümü iptal edildi.
Türkiye Soma'ya kilitlendi. Nasıl kilitlenmesin ki, kömür madeni, kara haber madeni oldu. Renk değişmese de, rengin dili değişti.
Diyor ya Orhan Veli Kanık: “Yüz karası değil, kömür karası. Böyle kazanılır ekmek parası.”
Yerin metrelerce, belki kilometrelerce altında çalışmak her yiğidin harcı değil.
Rızkını kazanmak için uğraşan, tüm zorlukları ve büyük tehlikeleri sırtlayan, alnının ak terini kömürün karası ile yoğuran yüzlerce insanın tamamı sabahleyin evinden akşam geri eve dönmek üzere ayrılmıştı.
Kader çizgisi içerisinde insanın başına her an her şey gelebiliyor. Kadere inanıyoruz, ancak bu çizgi içerisinde küçük ve etkili ayrıntılar da var.
O işçilerin iş sağlığı için yeterince güvenlik önlemi alınmış mıydı? sorusu geliveriyor akıllara!
Yüzlerce insanın bir anda hayatını kaybetmesi, onlarca saat yerin kilometrelerce altında esir edilmesi, dışarıda gözü yaşlı, kara kara ancak umutla bekleyen insanların yürek acısı, milli bir bilinçle bu olaya kenetlenen Türkiye'nin yası elbette karşılıksız kalmayacaktır.
Bu vahim tablonun bir sorumlusu mutlaka vardır. Bu sorumlulara da Türkiye'nin vicdan sızını dindirecek bir ceza haktır.