Her kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa komşusuna eziyet etmesin. Komşusunun kendisinden bir kötülük gelmeyeceğine emin olmadığı kimse cennete giremez. Şu nebevi ikazların dehşetine bakınız!.. Komşuya eziyet etmemek, imanın bir gereği ve neticesi olarak takdim edilmekte. Yüce Rabbimiz de Nisa Suresi’nin 36. ayeti kerimesinde şöyle buyurmaktadır: Allah’a kulluk edin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolda (sokakta) kalmışa ve ellerinizin altında bulunanlara iyilik edin. İşte bu ayette gördüğümüz gibi, Allah’a kul olmanın gereği hem ibadet hem de böyle güzel bir ahlaka sahip olmaktır. Komşuya eziyet etmemek ve ona ikramda bulunmak nasıl olur? Rasulullah Efendimiz bizzat öğretiyor: Peygamberimiz, arkadaşlarından Ebu Zer radıyallahu anha; Bir çorba pişirdiğin zaman, suyunu çok kat ve sonra ondan komşuna da yedir buyurmuştur. Alemlerin Efendisi Sevgili Peygamberimiz bir gün; Kim söyleyeceğim şu tavsiyeleri alır ve onlara göre davranır yahut davranacak kimseye bunu öğretir? diye sordu. Ebu Hüreyre radıyallahu anh; Ey Allahın Peygamberi; Ben dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz, Ebu Hüreyrenin ellerini tuttu ve beş tavsiyede bulundu. Biri şu idi: Komşuna iyilik et, iyi davran ki; mümin olasın. Görüldüğü gibi bu hadisi şerifte komşuluk haklarına riayet doğrudan iman ile irtibatlandırılmıştır. Dinimizde komşuluk haklarına dikkat etmenin, önemli bir prensip olduğu bir hakikattir. Nitekim İslam’ın ilk yıllarında müşriklerin eziyet ve işkencelerinden kaçıp Habeşistan’a hicret eden müslümanların reisi Cafer bin Ebi Talib radıyallahu anh; Necaşi’nin karşısında, cahiliyye ile İslam arasındaki farkları anlatırken; akrabalık bağlarını koparıp komşuluk haklarına riayet etmemeyi cahiliyye döneminin, akrabalık ve komşuluk haklarına riayet etmeyi de İslam’ın bariz özelliklerinden biri olarak saymaktadır.

Muaviye bin Hayda radıyallahu anhın; Ey Allah’ın Elçisi! Komşumun benim üzerindeki hakları nelerdir şeklindeki sorusuna, Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in verdiği şu cevap, komşuluk vazifelerimizi özetlemektedir: •Hastalanırsa, ziyaretine gidersin. •Vefat ederse, cenazesine katılırsın. •Ödünç bir şey isterse, verirsin. •Bir şeye muhtaç olursa, ihtiyacına yardımcı olursun. •Bir nimete kavuşursa, bir hayra ulaşırsa; tebrik eder sevincini paylaşırsın, •Başına bir felaket gelirse, teselli edersin, •Evinin duvarını, çatısını onunkinden yüksek yapmazsın; böylece onun rüzgarını, manzarasını kesmezsin. •Tencerenin, ocağın dumanı ile ona eziyet etmezsin veya hiç olmazsa o pişirdiğinden ona da bir miktar verirsin. (Heysemi, VIII, 165) Bütün bu gerçeklerden anlıyoruz ki, komşuya kötülük etmemek ve onlarla iyi geçinmek, dolayısıyla hayatı yaşanır ve huzurlu hale getirmek durumundayız. Sevgili Peygamberimiz de bu gerçeğe işaret ederek; akrabalık bağlarının güçlü, güzel ahlakın yaygın ve komşuluk münasebetlerinin güçlü olmasını; memleketlerin huzurlu ve ömürlerinin uzun olmasının sebeplerinden sayarken, akrabalık bağlarının kopmasını ve komşuluk düzeninin bozulmasını, kıyametin alametlerinden biri olarak haber vermiştir. Çünkü insanlar arası münasebetler iyi ise; o cemiyetin tesanüdü, medeniyet ve gelişmesi de iyi ve sağlıklıdır; o toplulukta huzur ve emniyet vardır. Ancak üzülerek belirtelim ki; zamanımızın getirdiği modernite, bu güzelliklerin birçoğunu yok etti. Komşusu açken tok yatan bizden değildir. (İbni Ebi Şeybe, Musannef, İman ve Rüya, 6) anlayışı ve; Komşu komşunun külüne muhtaçtır, denilen yardımlaşma duygusu çok zayıfladı. Komşuda pişer, bize de düşer sözü adeta unutuldu. Komşuluk hukukunun yaşatıldığı zamanlarda, insanlar; huzurlu ve mutluydular, yardımlaşma hasbi olarak yapılırdı, cenazesi olan ev üç gün yemek pişirmezdi; komşular gelir ve cenazenin asıl sahipliğini yapar, yıkar, yedirir, kaldırır, taziyesine yardımcı olur ve böylece cenaze sahibinin acısını hafifletirlerdi. Bunun gibi nice ihtiyaç duyulan konu, elbirliği içinde paylaşılıp halledilirdi.

Asıl olan güzel komşuluk ve muhabbet ise, yine de ümitsiz olmamak lazım. Hiçbir engel bizi komşularımızla muhabbetten alıkoymamalıdır. Kuran ve Sünnet üzere bir hayatı; samimi bir şekilde, muhabbetle yaşarsak, bu tablolar tekrar gerçekleşir. İnsanın, elinden geldiğince, arkadaşlarını salih, hayırlı ve müttaki bir çevreden seçmesi gerektiği gibi; komşularını da güzel ve faydalı insanlardan belirlemeye gayret etmesi lazımdır. Nitekim Peygamber Efendimiz de bu mevzudaki hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur: Devamlı oturacağınız yerde kötü komşu sahibi olmaktan Allah’a sığının. Çünkü insanların geçici olarak oturduğu yerdeki komşu bir müddet sonra değişir, fakat devamlı oturduğunuz yerdeki komşu öyle değil. (Ahmed, II, 336)

Evden önce komşu bulun, yola çıkmadan önce de yol arkadaşınızı bulun. (Taberani, el Mu‘cemül kebir, IV, 268) Ecdadımız da insanın bir yere yerleşeceği ve bir mesken tutacağı zaman komşu seçmenin önemine dikkat çekerek; Ev alma komşu al; Yoldan önce arkadaşı; evden önce komşuyu seç; Ev yapacaksan komşuyu seçmeden temelini atma; Komşun iyi, yerin kötü, dur bekle! Yerin iyi, komşun kötü, bırak git! diyerek, kötü komşunun ne kadar ağır bir yük olduğunu ifade etmişlerdir. Fakat unutulmamalıdır ki, kötülüğe karşı iyilik, en katı kalpleri bile yumuşatır. Yüce Mevla’mız bizlere hayırlı komşular nasib eylesin. Bizleri de hayırlı komşular kılsın.