KLASİK İNGİLİZ TAKTİĞİ; BÖL, PARÇALA, YÖNET VE SÖMÜR!.

 Bundan yüz küsur sene önce Hindistan'da Hindular ve Müslümanlar birbirleri ile kavga halindeydi. Sonrasında tarafların önde gelen aklı başında liderleri dediler ki- yahu biz burada yaşıyoruz, biz kavga ettikçe bundan İngiliz karlı çıkıyor ve her ikimizi de sömürüyor diyorlar. Yani bizim ortak düşmanımız İngiliz. Biz önce ondan kurtulalım sonra aramızdaki anlaşmazlığı çözeriz diyorlar. İki taraf ateş kes ilan ediyor ve İngiltere ye karşı bağımsızlık mücadelesine girişiyorlar.

Bunu haber alan İngiltere hemen, Müslüman ve Hinduların yoğun yaşadıkları bölgeye ajanlarını gönderiyor. Bir kaçı Hindu kıyafeti ile elinde bir inek köyün meydanına geliyor diğer birkaç ajanda hoca kılığına girip sarık ve cübbesi ile elinde sopalarla başlıyorlar diğerinin elindeki ineği dövmeye. Bunu gören diğer Hindular  vay Müslümanlar bizim kutsal ineğimizi dövüyorlar diye hoca kılıklı ajanlara saldırıyorlar. Derken Hindular ve Müslümanlar birbirlerine giriyorlar..Tabi aralarında yaptıkları anlaşmada böylelikle bozulmuş oluyor.

Sonrası malum İngiliz kurmuş olduğu tuzağın semeresini, sömürmeye devam etmekle alıyor. Tabii bununla da kalmıyor, hem yıldırma ve cezalandırma politikalarını da devreye koyuyor.

İngilizler ve Yahudiler, kendinden başka insanları, insan olarak görmezler. Hayvanla insan arası, yerde sürünen bir sürüngen olarak görürler. Onları, kendilerinin sadist egolarını tatmin ettikleri yaratıklar olarak görmektedirler. Nitekim Sir Winston Churchill, Çanakkale savaşında gaz kullanmaya gerekçe olarak ''Türkler insan değil ki, onlar barbar bir kavim''demişti.

Hinduları ve Müslümanları yıllarca sadistçe zulüm ve işkencelere maruz bırakıyorlar.

 1919 yılında Amritsar şehrinde Hindular ayin için toplanmıştı. O esnada yanlarından bisikletle gezen bir İngiliz misyoner geçti. Dönüp ona saygılarını sunmaları gerekiyordu. Ama bunu yapmadılar. Bisikletli İngiliz kadın "Bana hürmet gösterilmedi" diye şikayette bulundu. Şikayeti inceleyen İngiliz General Dyere hemen harekete geçti.
Ayin yapan Hinduların üzerine asker gönderdi. Açılan ateş sonucu on dakikada 700 Hindu öldü. Binin üzerinde yaralı vardı.
General Dyere bununla da yetinmedi.
Bir İngiliz'e saygı-hürmette bulunmamak ne demekti? Sağ kalan Hinduları üç gün elleri ve ayakları üzerinde hayvan gibi yürüttü.
Olay Londra'ya Kraliçe'ye taşındı.
Derhal bir müfettiş gönderilmesine ve soruşturma açılmasına karar verildi.
Hindistan'a Londra'dan gönderilen müfettiş General Dyere'e "Savunmasız insanlara neden ateş açtın" diye sordu. Dyere "Burası benim sorumluluğumda. Öyle lüzum gördüm, gereğini yaptım" dedi.
Peki halkı üç gün neden hayvan gibi yüzüstü süründürdü? Bu soruya da gayet pişkinlikle cevap verdi General Dyere; "Hinduların bir kısmı tanrılarının karşısında yüzüstü sürünüyorlar. Bunlara saygı göstermedikleri bir İngiliz kadının, bir Hindu tanrısı kadar mukaddes olduğunu hatırlattım. Bir İngiliz kadınına saygısızlığı değil onun karşısında da sürünmeleri gerektiğini anlattım."
Müfettiş son soruyu yöneltti; "Halk alış veriş için sokağa çıkmak zorunda ama bu hayvan gibi sürünerek mi olmalı?"
General Dyere gayet sakin cevap verdi; "Bunlar insan olsalardı, sokakta yüzüstü sürünmezlerdi.
Çünkü, bunların evleri birbirine bitişik ve damları düzdür. İnsan olsalardı damlar üzerinde insan gibi yürürlerdi
."

Daha sonra Hindistan'ı bölerek Pakistan devletini kuruyorlar. Başına da İngiliz yanlısı Ali Cinnah'ı getiriyorlar. Yıllarca İngiliz yanlısı adamlar hep devletin başına geçmiştir. Zülfikar Ali Butto ve daha sonra kızını başbakanlığa getirip sömürmeye devam ediyor. Ne zaman ülkesini seven bir Ziya-ÜL Hak  darbe yapıp devletin başına geçince bunların düzeni bozuluyor. Sonrası malum Ziya- ÜL Hak ı düzenledikleri bir suikastla ortadan kaldırıyorlar.

Yani bu hep yaptıkları iştir ''böl parçala, yönet''Aynı taktikleri, bize karşı da yıllarca başarıyla uyguladılar.

Osmanlıyı Tunus'la, Libya ile Yemen'le uğraştırırken, kendileri Mısır'ı işgal ediyorlar. Süveyş kanalını kontrol altına alıp milyar dolarları cebe indiriyorlar.

Yunan'ı üstümüze salıp İzmir'den içeriye sokuyorlar biz onlarla uğraşırken kendisi gelip İstanbul'u ve stratejik limanları, işgal ediyorlar. Biz Çanakkale'de savaşırken, bunlar petrol ve doğalgaz zengini bölgelerde isyanlar çıkartıp parçalanmaya sebep oluyor. Sonrasında kendine peyk devletleri cetvelle sınırlarını çizip kendilerine hizmet edecek ailelere, “yeni devlet'' adıyla teslim ediyorlar. Bunlar hikaye değil yakın tarihimizde bölgemizdeki olaylar.

Cumhuriyetin ilk yıllarında toplumu saltanatçılar ve saltanat karşıtları olarak bölüp yüzlerce binlerce insanımıza zulüm ettirdiler. İnsanları istiklal mahkemelerinde yargılayıp idam ettiler.

Sonra sağcılık solculuk fitnesini içimize soktular. Binlerce gencimiz, birbirine düşmanca vurmakta bir beis görmediler. Sonra birbirine düşmanca saldıran gençlerimizde oynanan oyunun farkına vardılar ama hem ülkücüsü hem devrimcisi binlerce evladımız kara toprağın altına girdi.

 Maraş'ta alevilik -sünnilik tartışması çıkarıldı.

 Ve Maraş olaylarında, 19 Aralık ile 26 Aralık 1978'de Kahramanmaraş'ta meydana gelen Alevilere yönelik katliam. Yedi gün süren olaylar sırasında 150 Alevi öldürüldü. Alevilere ait 200'ün üzerinde ev yakıldı, 100'e yakın işyeri tahrip edildi. Yirmi üç yıl süren davalar sonunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1–24 yıl arasında ceza almıştırKatliamdaönemli rol oynayan 68 kişiye ise ulaşılamadı. 12 Eylül Darbesi'ne sebep olan olaylardan biri olarak gösterdiler. Olaylar iki solcu gencin öldürülmesi ile başladı. Yedi gün sürdü. Olan öldürülen alevi ve devrimci gençlerimize ve ülkücü camiaya olmuştur. Kayıp 66 kişi hala gizemini korumaktadır.

Ve 12 Eylül askeri darbesi gerçekleştirildi. Ne devrimcisi, ne ülkücüsü, ne de islamcısı! ne kadar fikir hareketi varsa hepsini ekin gibi biçip geçtiler. Ülke elli yıl geriye gitti. SONRASINDA ÜLKÜSÜNDEN, İDEOLOJİSİNDEN VE DAVASINDAN BİHABER BİR GENÇLİK YETİŞTİRDİLER!

Sonrasın da Kürt- Türk meselesi ile  halkımızı, iki ayrı halkmış gibi birbirine düşman etmeye çalıştılar. Kısmen de başarılı oldular. Ülke 30 senesini bununla meşgul olmakla geçirdi. İşin maddi boyutu ise ürkütücü boyutta idi. 35000 şehit, yüz binlerce insanımız dağda telef edildi ve 500 milyar doların üzerinde paramız buharlaşıp gitti. Bunlar hep bu Londra-Telaviv işbirliği sonucudur.

Kanıt mı? İşte; hükümet barış sürecini başlatılınca ilk İngiltere ve İsrail karşı çıktı. MİT müsteşarı Sayın Hakan Fidan'ı İran'cılıkla suçladılar. İçerideki işbirlikçileri marifeti ile de istemezük naralarını attırdılar. Gezi-17 Aralık ve 25 Aralık operasyonları bunların ürünüdür.

Rahmetli Erbakan hocam ömrü bunların ipliğini pazara çıkartmakla geçti. Her sohbetinde siyonizmi anlatırdı. Daha sonra MİLLİ GÖRÜŞ ten ayrılıp parti kuranlardan bazıları şöyle demişti.“yıllarca bizi siyonizm masalları ile avutup korkuttular halbuki öyle korkulacak bir durumda yokmuş''diyecek kadar saflığa düşmüştü. Sonra başlarına gelen olaylardan sonra anladılar ve hocamdan özrü ancak kabrini ziyaret ederek yapabildiler. Olsun buda yeter. Çünki artık bu arkadaşlar tekrar fabrika ayarlarına döndüler.

Ve Osmanlı'yı çökertip yerine yeni devlet kuruluncaya kadar idare ediyorlar. Kendiliklerinden çekilip giderken tek bir şart koşuyorlar  Hilafetin kalkması. Ancak bu  şart ile yeni Türkiye Cumhuriyetini tanıyorlar. Nedeni çok basit, güneyimizde ki ve uzak doğudaki hatta Afrika'daki Müslümanlar, devletleri yıkılsa bile, halkı Halife'ye bağlılığını sürdürüyordu. Halifenin bir selamı orda ki halkları ayağa kaldırıyor, onları Osmanlı'ya daha bağlı hale getiriyordu. Çünkü Hilafet İslam dünyasında çimento görevi yapıyor. Onun içindir ki Hilafet acilen kaldırılmalı Müslümanlar parça parça, fırka fırka ayrılmalıydı.

Burada çok önemli bir soru soracağım;

İngiliz başbakanı CHURCUHİLL  ''Anadolu'nun bütün il, ilçe, kasaba ve köylerini işgal etmiş olsak bile Hilafeti bu kadar kolay kaldırmaya cesaret  edemezdik'' demiştir.

 Hilafeti kaldıranlara soruyorum –SİZ BU CESARETİ NEREDEN ALDINIZDA BİR GECEDE BÜTÜN İSLAM ALEMİNİ ÖKSÜZ BIRAKAN HİAFETİ KALDIRDINIZ?

  Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle demektedir:

"Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; Ey Müslüman, Ey Allah'ın kulu, şu arkamdaki Yahudidir, hemen gel de öldür onu!" diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır."

Çözüm basit Yavuz Sultan Selim Han'ın Abdülhamid Hanın, Adnan Menderes'in ve Necmeddin Erbakan'ın, uğruna hayatlarını ve makamlarını verdikleri İslam birliğinin acilen kurulmasıdır. Hatta Müslüman olmayıp ta ezilen halkları da bünyesine alan bir birlik kurulmadıkça, tek geliri para ihraç eden bu egemen ülkelerle mücadele hayal olacaktır. EN ÖNEMLİSİ DE BÖLÜNMEK DEĞİL BÜTÜNLEŞMEKTİR, İRİ VE DİRİ OLMAKTIR.

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZA VE SAYIN BAŞBAKANIMIZA BÜTÜN GÜCÜMÜZLE SAHİP ÇIKMAKTIR AKSİNİ DÜŞÜNMEK BİLE İSTEMİYORUM! SAYGILARIMLA