1492 Amerika’nın keşfi ile, Kızılderililer,  Amerika’ya Avrupa’dan gelenlere yer açmak için,  soykırım, tehcir, zulüm ile  yok edilerek, yerlerinden edildiler, anavatanlarında etkisizleştirildiler.

Uzun dönemli dünyanın yeniden dizayn projesi başlamış oldu.

Önce bugüne kadar dünyanın en iyi devlet yönetimi sistemi olarak pazarlanan Amerikan devletini kurdular. 

O günden bugüne güzel işleyen bir sistem olarak birçok devletin de kuruluşunun perde arkasında oldular. 

Bu arada üzerinde güneş batmayan Birleşik Krallık ve Cihan devleti Osmanlı imparatorluğu tarih içinde küçülürken, bu devlet dünya çapında güçlenmeye devam etti.

Zaman zaman Avrupa ile zaman zaman yalnız başına bu gelişim devam etti.

Elbette bu gelişim, başlangıçta uygarlık, modern sistem olarak insanlık yaşamında yer buldu. Yerleşmesi sağlandı.

Bir taraftan sömürgecilik,  kölelik ile dünyanın farklı yerlerinden beslenen bu düzen,   günü gelince en değerli yeraltı zenginlikleri ve enerji etrafında, kendi kurallarını tesis etmek için, ilgi yoğunluğunu bölgemizde arttırmaya başladılar.

Bu bölgelerde çok uzun zaman öncesinde eğitim kurumları, sağlık kurumları, dünya çapında organizasyonları ile önce insanların yaşamlarında sempatik faydalar oluşturdular.

Birinci dünya savaşı ile ilk dizaynlarını yaptılar. Cetvelle sınırlar çizerek insan yaşamlarını diktatörlere zimmetlediler.

Böylece uygar devletleri sistemli devletlerle, uygar olmayanları da diktatör çobanlara emanet ettiler.

Tolstoy ‘’Savaş ve Barışta bu düzeni anlatırken; bu güçler kendi kontrollerinde olacak sistemlerle, demokrasi, barış, gibi sevimli ambalajlarla dünyayı yönetmeyi istiyorlar’’ diyordu.

Son yirmi yılda demokrasi, barış bahar gibi süslü amaçlarla dünya düzeninin yeniden yazıldığı masada, insan Kızılderililerin neden yerlerinden edildiklerini düşünmeden edemiyorum.

Sonra yurduma bakıyorum; bazen milliyetçi, bazen sosyalist, bazen din, bazen barış adına ne kadar çok insanımız katledilmiş. Ne kadar insanımız birbirine düşman edilmiş.

Her defasında milletimiz binlerce yıllık tecrübesi ile bu sıkıntıların üstesinden gelmiş.

Belki de bu dünyadaki en uzun, yeniden dizayn edilmek istenen ülke bizim ülkemiz.

Öyle ki son üç yüz yıllık bir dönemde sürekli üzerinde projeler yapılan ülke bizim ülkemiz.

Hatta çevremizdeki olayların tamamına yakını da bizim etkisizleştirilmemiz projesinin parçasından başka bir şey değil.

Bu konuda ülkemizde de o kadar güzel etki çevreleri oluşturmuşlar ki;   onların okullarından mezun olan, ülkelerinde master doktora yapan, staj gören birçok aydınımız bile onların penceresinden olaylara bakmaktan kurtulamıyor.

Ödül sistemleri,  iş imkânları ile insanların bakış açılarına ipotek koymuşlar. Bu tip vatandaşlarımız hala olayları değerlendirirken kendilerini onlar gibi düşünmekten alamıyorlar.

Mesela bir hoca, ya Amerika böyle düşünmüyorsa diye değerlendirme yapabiliyor.

Yani kendimiz olmamış bir bakış açısından tamamen kurtulamadık.

Onlarla iş yapanımız, onların okulunda okuyan, onları daha başında doğru olarak gösteren insanlarımız olayları değerlendirirken, tam bağımsız ülke olmayı unutuveriyor.

Olayları değerlendirirken istiklal ve istikbalimizi önümüze bir ana cetvel olarak koymamız gerekiyor.

Kurtuluş savaşı ile başlayan emperyalizmle savaşımız, çok partili dönemle demokrasiye bürünerek, Özal ile dünya ekonomisi ile entegre olma özgüveni,  Ecevit ve Erdal İnönü ile barış ve tevazuya bürünerek, Erbakan ile yerli ve ağır sanayiye yönelmesi, Tayyip Erdoğan ile bu dünyada ben de varım, bizim ve çevremiz, insanlık ancak bizim milletimizle barışı görecek diye kendini gösteriyor.

Bu arada bu gelişmeyi sağlarken; Tam bağımsız Türkiye diyen Deniz Gezmişlerimiz,   Uğur Mumcularımız, Bahriye Üçoklarımız, Çetin Emeçlerimiz, Adana Kahvecilerimizi katlederken, Maraş olayları, Sivas olayları, Başbağlar katliamı, Danıştay başkanının öldürülmesi, Ankara Tren garı  katliamı, Özdemir Sabancı ve arkadaşlarının öldürülmesi olayları ile insanlarımızın algısını birbirine düşman etmeye yönlendirme gayretleri ile bizi durdurmak, yavaşlatmak istemişlerdir.

Hendek olayları, 15 Temmuz olayları ile suçüstü yakalanmışlardır.

Şimdilerde yıllardır dünyanın en iyi sistemi olarak pazarlanan Başkanlık sistemi de şaşırmış,   yer altı örgütü gibi hareket etmeye başlamıştır.  Başkanın söylediğini, yardımcısı, senatörün söylediğini komutanın yalanladığı bir ülke haline gelmiş. 

Bu da gösteriyor ki bu devlet de bir yerden yönetiliyor. Yeni Başkan Trump belli ki onların istediği gibi yönetemiyor.

İşte böyle bir zamanda Afrin’de bir çıkarma yapıyoruz.

Bizim amacımız insanları yerlerinden etmek değil, yerlerinden edilmiş insanları memleketlerine geri döndürmek.

Şu insanların Akdeniz’de göçerken boğulan kısımlarından geri kalanları. Aylan Bebeğin kendi kapılarından geri çevrilen akrabaları.

Yardım söz verip de ülkemizde misafir ettiğimiz üç buçuk milyon insanın eve dönüşünün önünü açmaya çalışıyoruz.

Sen teröre dört bin Tır silah verirken bir çift söz deme, insanları göçe zorlarken sesini çıkarma,

Sen gel böyle bir zamanda Savaşa hayır de. Barış havarisi kesil.
Böyle bir zamanda siz kimin kafasına hizmet ediyorsunuz?

Kimin vicdanını emanet aldınız?

Hangi ihale, hangi işten ortaklık bekliyorsunuz?

Hangi menfaatiniz sizi buna zorluyor?

Kardeşim, sen tarih içinde, senin ülkenin altını oyarlarken;  sistem, denge, fren, adalet, barış demokrasi diyerek milyonlarca insanın ölümüne ve  göçüne sebep olurken, kendi obez insanlarının göbeğini düşünen ülkeleri doğru kabul edip, kendi ülkenin önünü kesmeye çalışıyorsun.

Kendi iktidar hırsın, Tayyip Erdoğan nefretin için bu ülkenin istikbal ve istiklali ile oynayamazsın.

Herkesin bize bel altından saldırdığı bir savaşta sen barış diyerek barışı savunmuş olamazsın.

Bugün Afrin’de ülkemizin dirayeti ile yeni bir başlangıç yapan insanlık,   Bu günlere Kızılderililer yerlerinden edilmeye başlandığında anda, uçuruma doğru yönünü çevirerek gelmişti.