Hoca bir gün hamama gider. Hamamcılar onunla hiç ilgilenmez, eski bir peştamal, yırtık bir havlu verirler. Hoca sesini çıkarmaz. Hamamdan çıkarken uzatılan aynaya yüklüce bir bahşiş bırakır.

Bir hafta sonra aynı hamama geldiğinde, bu kez büyük ikramlar görür, fakat çıkarken aksine pek az bir bahşiş bırakır.

-“Efendi” der hamamcılar, “gösterdiğimiz o kadar ilgiye, saygıya karşı bu kadarcık mı bahşiş verilir?”

- “Bugün verdiğim, geçen haftanın bahşişiydi” der Hoca, “geçen hafta verdiğim de bugünkü hizmetinizin karşılığıydı. Böylece ödeştik!”

***

Devletler arasında hiçbir zaman daimi dostluklar, daimi düşmanlıklar olmazmış. Tarih kitaplarında bize bunu öğrettiler...

Dün öğrendiğimiz kitabi bilgileri bugün yaşayarak ya da yaşamak zorunda kalarak görüyoruz. Kapı dibi komşumuz Suriye, bundan 5 yıl öncesine kadar 'kadim dostumuz'du... 

Mahalledeki komşunun komşuyu ziyaret ettiği gibi biz onlara giderdik, onlar bize gelirdi... Şimdi ise Nasreddin Hoca'nın hamam hikayesindeki geçen haftanın bahşişi bu haftanın bahşişi olayı gibi oldu durumumuz...

Devletler arasında daimi dostluklar ve düşmanlıklar olmazmış, bunu anladık. Ama milletler arasında öyle olmasa gerek...

Çünkü devlet kurumdur, millet insan topluluğu...

Milletin çekirdeğini insan oluşturur. Rengi, dini, dili, ırkı ne olursa olsun...

Ve biz (bizi) insanı eşref-i mahluk olarak biliriz. O nedenle yaratılmışların en şereflisi olan insan, düşenin elinden tutmakla mükelleftir. Hani derler ya düşmez kalkmaz bir Allah diye...

Yarınımızın ne olacağını bilmiyoruz. Etrafımızdaki ateş çemberi yavaş yavaş bizi de yakmak için hamleler yapıyor. Suriye üzerinden, terör üzerinden, Ortadoğu üzerinden, Rusya üzerinden, Yunanistan üzerinden ateş topları geliyor.

Ateş atana su ile karşılık veriyoruz misyonumuz gereği.

Ama yeri geldiğinde ateşe korla karşılık vermesini de biliyoruz. Tek tesellimiz...

***

Rusya ile de dün epey iyiydik...

Şakalaşıyorduk, atışıyorduk filan...

Bugün ise kanlı bıçaklıyız... Bir kaşık suda boğacak duruma geliyoruz zaman zaman. Rusya da hak etmiyor değil hani...

Amerika'yı da dost biliyoruz...

İttifakımız diyoruz. Seviyoruz Amerika'yı... Sevmek zorunda mıyız neyiz? Ama Amerika ile niye dost olduğumuzu, niye sevdiğimizi pek de iyi bilmiyoruz.

Sahi biz niye seviyoruz Amerika'yı?

Amerika'nın ne işi var Suriye'de... Neden Türkiye üzerinden Suriye'ye giriyor? Rusya ne iş? Onlar neyini arıyor Suriye topraklarında? 

Biri hayda biri mayda olan iki devlet bizim yanı başımızda ne arıyor?

Hmm... Ben anladım galiba. Dün Irak'ta ne arıyorlarsa, bugün de Suriye'de onu arıyorlar.

Yeni sömürü alanları, toprağın altındaki zengin kaynaklar. 

Tamam şimdi oldu. 

Dostumuzu düşmanımızı iyi bilelim...