Yaşamda öyle bir noktaya geldik ki... Komşusunu, akrabasını, ailesini, yakınını, mümin kardeşini, Türk soydaşlarını düşünmeyen bir hayat yaşıyoruz. 

Kafalarda tek bir düşünce var: Bana dokunmaya yılan bin yıl yaşasın.

Hayatımızı bireyselliğe dönüştürdük. 

Bu hale gelmemizde tabii ki kültürel bozulma var. 

Günümüzdeki gelişen teknolojiyle bağlı olarak  kolay yaşam tarzı karşısında insanların sürekli dünyayla iletişim içinde olması kültürel bozulmayı hızlandırdı. 

Batıcı kültür anlayışı toplumlara aktarıldı. 

Kendini düşünen, bireysel yaşayan, çevresinde ne olup bitmiş umurunda olmayan bir yaşam tarzı. 

Sanırım bu işin sonu çok da iyiye gitmeyecek. Bencil bir hayat tarzının toplumlara bir faydası yok ve olmamıştır. Hatta bu yapıdaki toplumlar içine kapanık yaşadığı için yaşam kültürünü de unutmuş durumda. Teknolojiyle, lüks yaşam biçimiyle, bol yemek yeme anlayışı içinde günlerini gün ediyorlar. 

Maalesef şu anda biz de aynı durumu yaşamaya başladık. Gençlerdeki bozulma hat safhaya çıkmış durumda. Geleneksel aile yapısına bağlı bireyler bu duruma direnmeye çalışsa da belli bir süre sonra onlar da aynı duruma düşüyor. 

"Kendin için yaşa ve kendin için öl" anlayışı değişmediği sürece de çok fazla yapacak bir şey yok gibi. 

Bu yapıyı değiştirmek de yeni bir kültürel çalışmanın yapılmasıdır. Göstermelik değerler eğitimi ile bu işin mümkün olmayacağı açık. Daha ciddi çalışmaların yapılması ve toplumunda şimdiden gelecek nesillere örnek olacak yapıya getirilmesi gerekiyor. Toplum insani değerlere yeniden ödenmediği sürece okulda verilen eğitim pratikte kaybolur. Toplumun ruhsal dinamiklerini ortaya çıkarmalı ve ahlak, maneviyat, milli değerler benliklere kazınmalıdır. Aksi takdirde bencilleşen yapı içinde toplumsal yapı ortadan kalkacaktır. 

Bu anlamda şu hikaye oldukça önemlidir; 

Dünya hayatında hep kötülük işleyen bir adamı ölünce cehennem kapısında bir melek karşıladı. 

Melek adama şöyle seslendi: Hayatta iken tek bir gün bile birisine 

iyilik yaptıysan buraya girmeyeceksin.

Günahkar adam uzun süre düşündükten sonra, bir keresinde ormanda gördüğü örümceği hatırladı.  Balta girmemiş ormanda yürürken önüne  bir örümcek ağı çıkmıştı. Adam ağı bozmamak ve örümceği ezmemek için o gün yolunu değiştirmişti. Heyecan içinde o günü meleğe anlattı. 

Melek adama gülümsedi ve ardından elini şaklattı.

Gökten bir örümcek ağı inmişti.

Adam bu ağa tutunarak cennete girebilecekti. 

Adam neşe içinde ağa tırmanırken cehennemden bazıları da bu ağa tutunarak cennete gitmeye çalıştılar. Ama adam ağın o kadar çok insanı taşımayacağından korkarak onları itmeye başladı. Tam o sırada ağ gerçekten koptu ve diğerleri ile birlikte adam da cehenneme düştü.

"Yazık" dedi melek.

"Bencilliğin, hayatında işlediğin tek iyiyi de kötülüğe döndürdü.

O insanlara şefkat gösterebilseydin eğer, ağın herkesi taşıyabileceğini de görecektin."