İki seçenek; ya hayallerini ertelersin, ya da hayallerinin peşinden gidersin. Zaman aleyhine işliyor hiçbir şeyi elinin tersi ile itmemelisin.

Keyifle uyanıyorum her sabaha… Günaydın dağıtıyorum tüm kâinata… İnsanlara, kuşlara, çiçeklere… Duymak isteyene ne çok şey anlatıyor bu âlem… Kat kat giyiniyorum sevgiyi, kucaklıyorum tüm evreni… Yüreğime merhamet tohumu ekiyorum ve her gün onu suluyorum özenle…

Güneşe, toprağa, gökyüzüne, çelimsiz karıncaya, renklere bulanmış kelebeğe, cıvıl cıvıl doğanın şarkısını söyleyen kuşlara selam veriyorum. Yeni günün umudunu derin bir nefesle içime çekiyorum. 

Her yeni güne bir umut serpiyorum. Gönül zenginliğini, yaşın kaç olursa olsun hâlâ çocuk kalabilmenin ne olduğunu biliyorum. Bundandır hep gülümseyişim… 

Başladığım her günde bana sunulan nimetlere bir şükran sunuyorum. Hava durumu ister yağmurlu olsun, ister güneşli, ister bulutlu; benim gönlümde kocaman mutluluk güneşinin doğmasını sağlıyorum.

Evet, hâlâ beni en çok mutlu eden şey bir oyuncak ayı, beni en fazla heyecanlandıran ise bir animasyon filmi… Hayat, bunlar varken daha gerçekçi geliyor bana... Dünyaya çocuk gözlerle bakmayı daha çok seviyorum. 

Bir bahçıvanım ben… Gözüme, gönlüme ne ekersem onu biçiyorum. En sevdiğim hasatlarım; sevgi, mutluluk, umut ve hayal… Uçsuz bucaksız bahçeme sayısız hayal gücü ekiyorum. Bazı şeylerin erişilmez oluşu yıldırmıyor beni… Bilhassa belki de bundan dolayı daha makbul istediklerim.

İçimde deli dalgalar… Kalp atışlarımın hoyratlığı sahilimi dövüyor. Yüreğim efelenmiş, gülümsüyorum geleceğe… 

Rüzgârdan kanatlarım var benim… Koşarak geldim kendi memleketime; hiç korkmadan, tereddüt etmeden, elim ayağım titremeden… 

Bazen insanlar gözünde öyle büyütüyor ki hayatı!..Karşılarına geçiyorum; merdivenin son basamağında iken ikişer ikişer inişlerine şahit oluyorum. Kimisi de yokuş aşağıya bırakıyor kendini… İçimdeki ses; “keşke bu kadar aceleci davranmasalar” diyor. “Biraz daha sabretseler hayatın oyunlarına…”

Hayat; oyunlarını bizimle oynarken kuralları kendisi koyar. Bazen bu da yetmez, huysuz bir çocuk gibi koyduğu kuralları yine kendisi bozar. Haylaz, mızıkçı bir çocuktur o… Ona hiç hayallerden yapılmış pamuk şeker sunmayı denediniz mi? Ya da hüzünlü bunaltıcı yaz günlerinde yüreğinizi serinletecek umut dondurması?..

Toparlanın! Kendinize gelin! Bir gün mutlaka kapınızıçalacak nasibinizde olan mutluluklar… Üzdüler demi sizi? Ah şu bir türlü kaynamayan kırıklar… Bence biraz sohbet etmeyi denemeliyiz. Derttaş oluruz birbirimize,kötü mü ederiz? 

Bir kelebeğin kanatlarındayım şimdi… Öğretiyor bana üç günün değerini… Güzelliklerden önceki çirkinliği, özgürlükten önceki tutsaklığı ve sınırsızlıktan sonraki bitimi…

Uçarken izliyorum onu… Fısıldıyor bana; kelebek olmadan önceki tırtıl halini, özgürce uçmadan önce kozada sabırla beklediğini ve her şeye sahip olduğu zaman da; ona istediği gibi yaşayabileceği bir hayatın belli bir süreye esir olduğunu…

Ölçüyorum, biçiyorum dediklerini… Birçok benzerlik buluyorum kendi hayatımdan. Süre biraz uzatılmış olarak kelebek hayatı yaşıyoruz hepimiz… Acılara kendimizi hapsetmeye ne hacet. Hayatın sonunu hiç kimse değiştiremeyecek. 

Bu haftanın umut tohumunu da bu yazıyla ektiğimize göre, selam olsun farkına vararak yaşayanlara ve hayatı sevgiyle, mutlulukla kucaklayanlara… Allah’ın rahmeti üzerinize olsun yazı dostlarım.