Başbakan Ahmet Davutoğlu Avrupalı bakanlar ile görüştükten sonra “Avrupalılarla Kayserili pazarlığı yaptık” diye bir açıklama yapmıştı. Geçen hafta bu açıklama ilgili bir şeyler yazmak istemiş; ancak Ankara'da meydana gelen patlama yüzünden bu konuyu yazamamıştım. 

Bu hafta da İstanbul'da bir patlama meydana geldi, ardından dünyanın sayılı derbileri arasında sayılan Galatasaray- Fenerbahçe maçı güvenlik gerekçesi ile ertelendi. Baktım ki gündemi takip edecek olursam ben de gündemin arasında boğulup, ne yapacağını bilmez bir vaziyette sağa sola yalpalayacağım. Öyleyse gündemi takip etmek yerine, kendime göre önemli gördüğüm konuları gündeme taşımak ve bu olaylar üzerine dilimin döndüğü, aklımın erdiği, kelimelerimin yettiği ve kalemimin kırılmadığı ana kadar yorum yapmaya çalışacağım. 

Başbakanın Kayserili pazarlığı beni yıllar öncesi kullanılan AT PAZARLIĞI konusuna götürdü. Evet, bir dönemler ABD'nin Irak'a girmesine yardımcı olma karşılığında bu devletle AT PAZARLIĞI yapılmıştı. O zaman da bu pazarlığın çok sıkı yapıldığı ve Irak müdahalesi sonrası kazançlı çıkacağımız yazılıp çizilmiş, vatandaşa pembe rüyalar sunulmuştu.

Aradan geçen seneler bize bu pazarlığın ne kadar kazançlı olduğunu gösterdi. ABD'nin Irak'a müdahalesi sonrası milyonlarca Müslüman Iraklı mülteci durumuna düştü. On binlerce Müslüman genç kıza tecavüz edildi. Hapishanelerde ABD'nin özgürlük savaşçıları, Müslümanlara akla gelmedik, Saddam zamanında dahi şahit olmadıkları türden işkence metotları uygulayarak özgürlüğün ne olduğunu öğrettiler. Biz bunların vebalini nasıl öderiz diye düşünürken, Irak'ın Kuzeyinde nur topu gibi bir Kürt Devletimiz oldu. Demek ki AT PAZARLIĞI sonucunda hanemize yazılan kâr payı, Kürt Devleti imiş!

Bütün bunları yaşayan birisi olarak bu Kayserili Pazarlığının altından ne çıkacağını merak etmiştim. (Doğru Suriye politikamız sonucunda da burada bir Kürt Devleti kurulduğunu da göz ardı etmemek gerekir!) Bu pazarlığın semeresi de yavaş yavaş elde edilmeye başlandı. 21 Mart'tan sonra Yunanistan'a Türkiye'den geçen mülteciler tekrar ülkemize gönderilecek ve biz de bu iadeyi kabul edeceğiz. Peki, bu mültecilerin bizim ülkemiz üzerinden gittiklerini nasıl ispat edeceğiz. Yunanistan elinde bulunan bütün mültecileri bunlar sizin ülkeniz üzerinden geldiler, diye bize gönderirse! Bunların bizim ülkemizden gitmediklerini nasıl ispatlayacağız?

Ayrıca ülkemize gelen mülteciler için sarf edilmek üzere AB Ülkeleri bize belirli miktarda yardım parası göndermeyi taahhüt etmişler. Bu paranın ödeneceğini nasıl garanti sayabiliriz? Daha bu günlerde Sayın Cumhurbaşkanımız bu Avrupalılara güvenilmeyeceğini, sözlerinin arkasında hiçbir zaman durmadıklarını söylemedi mi? Daha birkaç ay önce iri gazetelerin sayfalarını süsleyen “Avrupa söz verdi, vizesiz seyahatler başlıyor” haberleri bu gün ne kadar gerçekleşti.

Korkarım Avrupa ülkeleri ile yapılan bu Kayserili Pazarlığı sonrası, bu iki yüzlü adamlar kendi ülkelerinde bulunan mültecileri Yunanistan üzerinden bize yollamaya kalkarlar.

***

Yetkili ve etkili bir isim “bundan böyle terörle yaşamaya alışacağız” diye büyük bir laf etti. Sanki “depremle yaşamaya alışacağız” der gibi! Ben bu sözden terörün bir güvenlik meselesi olduğunu değil bir tabii afet olduğu sonucunu çıkardım. Yani hangi gün ve saatte depremin olacağını bilmiyorsak, terörü de önceden bilemeyiz. Ama hiçbir zaman depremin olacağını önceden bilip maç ertelemeyiz.  Terörün bu hale geleceğini önceden haber veren hassas bilim adamlarımız var. Bunlar açılım süresince siyasileri uyarmaya çalıştılar. Ama siyasiler bunlara inanmak yerine kendilerinin atadıkları ve maaşa bağladıkları akillere inanmayı tercih ettiler. Şimdi ise suçlu arayışı içerisindeler. Halbuki suçlu hemen yanı başlarında, gölgelerinin aslına baksalar görecekler!

Suçlu, Oslo görüşmeleri sırasında “bizim iyi niyetimizi suiistimal edip büyükşehirlere bomba yığıyorsunuz” diyen ve bu şahsı bu görüşmeye gönderenlerdir. 

Şimdi teröre karşı birlik zamanı! Amenna ve sadakna! 

Ama önce ülkeyi bu hale getiren, Oslo, Habur, İmralı görüşmecileri çıkıp bir öz eleştiri yapsınlar!

***

Dokunulmazlıkların kaldırılması konusuna gelince!.

MHP 3 Mart 2016 tarihinde bu konuda bir dilekçe verdi Meclis Başkanlığına. Bu dilekçeyi gündeme almak yerine halen havanda su dövülüp, kayıkçı kavgası yapılıyor!