Günlük hayatımızın içinde dile getiremesekte  pek çoğumuzun yaşam kalitesini düşüren kaygı, psikolojide de önemli bir yer tutar.Birçok filozof, bilim insanı ve psikolog kaygı  üzerine  görüş bildirip kuram geliştirmişlerdir.Bu kuramlardan biri olan psikoanalitik  kurama  göre de kaygı temeli bilinçsiz  olan  fakat,  birey  tarafından bilinçli  olarak   yaşanan  bir   korku, tedirginlik  ve  endişe  duygusudur.Bu tanımda da olumsuz,yaşanmaması gereken bir durum gibi görünse de aslında kaygı,vücudun tehlike karşında verdiği doğal bir tepkidir.Kaygı sizi tetikte tutar ve motive eder fakat bizler bu tepkinin miktarını ayarlayamadığımız için bugün kaygı bozuklukları ile karşı karşıyayız.

Gün içinde bile yaşadığımız basit kaygılarımız var; Sabahları işe, okula yetişme kaygısı, gündüz işlerimizi yetiştirme kaygısı, sağlık kaygısı, gelecek kaygısı...Listemiz daha da uzayabilir.Çoğumuz bu kaygılarımızla çeşitli yöntemlerle başa çıkabilirken bazılarımız kaygılarını yönetmede yetersiz kalır ve yönetilemeyen kaygı da kişide kaygı bozukluğuna neden olmaktadır.Bu yönüyle kaygı, ”kaygı bozuklukları“ adıyla psikoloji alanına dahil olur ve günümüzde psikologların en sık rastladığı bozuklukların başında gelir.

Hayatımızı bu denli olumsuz yönde etkileyen kaygılarımızla baş etme üzerine sizlere verebileceğim önerilerim şunlardır;

Pek çok zihinsel durum gibi, kaygı ile de başa çıkmak için gerekli olan ilk düşünce tarzı bunun kafada bittiğini kabullenmektir.Öncelikle buna inanmalıyız.

Her günün yeni bir başlangıç olduğuna inanıp bir önceki gün yaşadığımız stresin yeni günümüze zarar vermesini engelleyebiliriz.Unutmayın ki”Bugün geri kalan hayatınızın ilk günü.”

Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur ilkesiyle düzenli beslenmeye ve spor yapmaya gayret edebiliriz.          

Ruhumuza hoş gelecek işlerle, hobilerle uğraşıp zihnimizi dinlendirebiliriz.                    

Hayatın bizi güldüren taraflarına bakıp mizahi yönler arayabiliriz.Mutlu olduğumuz için gülmeyiz ama güldüğümüz için mutlu olabiliriz değil mi?                  

Ne geçmişin hayaletlerinden kaçalım ne de geleceğin düşlerine sığınalım. Dolayısıyla hayatta yapamadıklarımıza değil yaptıklarımıza ve başarılarımıza odaklanıp gerçekçi hedefler koyabiliriz. Böylece hayal kırıklıklarımız da azalmış olacaktır.                   

Başımıza gelen kötü olaylar karşısında yıkılmayıp dik durabilmeyi öğrenebiliriz. Nitekim insanın yıkılış öyküsü aynı zamanda  umut öyküsüdür.

                                 

Hiç kaygı duymamak , endişelenmemek olanaksız elbette. İnsan endişe duyar,  bunalır, gerilir. Bunlar doğal duygu halleridir ama yukarıda belirttiğim basit tedbir ve çalışmalarla kaygıyı yaşamımızda kontrol edilebilir hale getirebiliriz.

Unutmayalım ki; “Kaygı yarının acısı olmaz, sadece bugünün neşesini götürür.” Mirebaeu

                                                PSİKOLOG MERVE KAYHAN