Bütün anne-babalar çocuklarının eğitim hayatının sorunsuz ilerlemesini, başarılarla dolu olmasını arzu ederiz. Çünkü günümüz dünyasında ekmek aslanın midesinde ve o ekmeğe ulaşmak için çok uzun ve meşakkatli bir yol var. İyi notların iyi karnelere, iyi karnelerin iyi bir üniversiteye, iyi bir üniversitenin ise iyi bir iş hayatına dönüşeceğini düşünüyor ve bütün mücadelemizi bu zincirin devamlılığı için veriyoruz. Ancak, çocuklarımızın üzerine yığdığımız bütün bu iyi niyetlerin bazen bambaşka sonuçlar doğurduğuna şahit oluyoruz. Çünkü hayat tekdüze değildir. Bütün çocuklar da aynı değildir. Her birinin yetenekleri, hayalleri, kişilikleri başka başkadır. Her çocuk diğerlerinden bambaşka ise onları aynı şablona göre değerlendirmek doğru mudur? İyi bir ebeveyn olmaya çalışırken, çocuklarımıza en büyük zararı bizler veriyor olabilir miyiz?

Haziran geldi,  yarın karne günü... Çocuğunuz da siz de heyecan içerisindesiniz. Bizler -haklı olarak- okullar tatile girdiğinde çocuklarımızdan parlak bir karne bekliyoruz. Fakat iş burada bitmiyor. Çünkü çocuklarımız da bizden iyi bir “ karne günü karnesi” bekliyor. Ve bizim “ karne günü karnemizdeki” kırık notlar, çocuklarımızın hayatını dahi riske atabiliyor. En iyi ihtimalle, onlarla aramızda uzun yıllar aşılamayacak uçurumlar yaratabiliyor.
Ne yazık ki başarı kaygısı ve karne günü stresinin çok ciddi, olumsuz sonuçlar doğurabileceğini bilmemiz gerekiyor. Haberlerde duyduğumuz ve tamamen gerçek yaşanmışlıklar bizden uzak değil.  Bu yılki TEOG-1 sonrasında Bursa' da bir çocuğumuzu kaybettik. 13 yaşındaki bir çocuğun sınav sonucu ile ilgili bu derece yanlış bir algıya sahip olmasında ve bunu canına kıyacak kadar önemli bir noktaya taşımasında aileler, okul ve toplum olarak payımız nedir?

 Ülkemin bir başka noktasında geçen yıl, yine 13 yaşındaki bir çocuk karnesindeki zayıflar sebebiyle babasıyla tartışınca intihar etti. Karne intiharları ne yazık tekil olaylar değil artık. Bir olgu olarak karşımıza çıkıyor ve “Her evde yaşanabilirim.” diyor. Önceleri sadece istisna olarak baktığımız bu olayların basit bir internet aramasıyla ülkedeki tüm çocuklar için bir ihtimal olduğu anlaşılıyor. Üstelik karne intiharlarının sebepleri sıralandığında o dişliler arasında aileler de bulunuyor.

15 yaşındaki bir çocuk, takdiri 2 puanla kaçırdığı için kendini 4. kattan atıyor ve intihar notunda takdiri iki puanla kaçırdığını ve “anne babasının” buna çok üzüldüğü, yazıyor. Yine 2016 yılında 13 yaşındaki Seyfi Can, karne günü gelmeden bir gün önce intihar etti. Üstelik Seyfi Can'ın notları “orta derece”deydi.

Son yıllarda özellikle, okul çağı dönemi intiharlarının yoğunluğunun arttığı ve dahi bu intiharların sınav sonuç açıklanma ve karne zamanlarında yoğunlaştığını görüyoruz. Sadece intiharlar değil evden kaçmalar da buna ekleniyor. Karneye ve sınavlara yönelik yanlış tutumlarla, çocuk ve aile arasında telafi edilemez bir kopukluk oluşuyor.

Oysa bizler, anne-babalar olarak çocuklarımızın canlarından daha değerli bir şey görmüyoruz. Her zaman dediğim bir söz var, “Ne söylediğiniz değil, nasıl anlaşıldığınız önemlidir!”. İyi niyetlerimizi yanlış bir tutum içersinde sergilediğimiz müddetçe çocuklarımız bunu anlamayacak. Öyleyse karne günü geldiğinde çocuklarımıza karşı nasıl bir tutum sergilemeliyiz? Karne alan çocuğa nasıl davranmalıyız?

1. Öncelikle bilmeliyiz ki, bu karne, çocuğun, ailenin, okulun ve daha pek çok etkenin “karne”sidir. Nasıl ki evde huzursuzluk olduğunda iş performansımız düşebiliyorsa, nasıl ki uykusuz geçen bir gece bizi etkileyebiliyorsa, çocuğumuz için de durum aynı. Başarısızlığın tek sorumlusunun çocuğunuz olmadığını bilmeniz gerek. Sorunlar tespit edilmeli ve aile-okul-çocuk üçgeninde sağlıklı çözümler üretilmelidir. Gerekirse profesyonel destek alınmalıdır.

2. İyi ve kötü karne yoktur. Sonuçlar üzerinde konuşun. Çocuğunuzun potansiyeli üzerinde durun. Potansiyelini gerçekleştirebildi mi? Beraberce tartışın. Eksiklikler için çözüm yolları arayın. Bu notların bir telafisi olduğunu vurgulayın. Somut ve gerçekçi çözüm önerileri sunun. Örneğin “İnternete günde 2 saat değil de, 1 saat girmen daha iyi olabilir.” ya da “Matematiğini geliştirecek oyunlar bulabiliriz.”

3. Karne amaca giden yolda bir araçtır ve amaç çocuğunuzun gelecekte mutlu olmasıdır. Bu amaç için yetersiz gördüğünüz araçlar üzerinden çocuğuna bağırıp onu azarlamayın. Karne ne övünç ne de utanç kaynağıdır.; karne günü ve karneye olması gerekenden fazla anlam yüklemeyin. Düşük ya da yüksek notların nihai bir son olmadığını, iyi notların sadece onu bekleyen hayata dair yardımcı birer anahtar olabileceğini hem kendinize, hem çocuğunuza vurgulayın.

4. En büyük hatalardan biri çocuğunuzu olumlu ya da olumsuz diğer çocuklarla karşılaştırmaktır. “Şu arkadaşından daha iyi yapmışsın.” ya da “Bu arkadaşın senden çok daha başarılı.” gibi karşılaştırmalar çocuğunuzun başarı algısını bozacak ve bundan sonra sınav sonuçlarını olduğu gibi değerlendirmek yerine arkadaşlarıyla kıyaslayarak değerlendirmek gibi yanlış bir bakış açısına yol açacaktır. Unutmayın, çocuğunuz doğrusu ve yanlışıyla biriciktir; onu kimseyle kıyaslamayın.

5. Her çocuğun farklı alanlara yeteneği vardır. Onu gözlemleyin, onunla konuşun ve ilgi alanlarına saygı gösterin. Aşağılayıp, değersizleştirmeyin. Bunun yanında dersleri için neler yapabileceğinizi tartışın. Doğru zaman planlamasını yapın.

6. Çocuğunuzun belki de bambaşka bir sorunu olabileceğini unutmayın. Okulda onu sürekli sıkıştıran bir başka öğrenci, depresyon, bazen madde kullanımı, psikolojik başka rahatsızlıklar, anlaşamadığı ve rahatsız olduğu bir öğretmen, aşamadığı bir ders. Size söylemekten çekindiği pek çok sorunu olabilir. Bunun için çocuğunuza dostça davranın. Size sıkıntılarını açabilmesine olanak tanıyın.

7. Başarıyı yok saymayın. Çocuğunuzun başarısına karşı kayıtsız kalmayın, ancak fazla anlam yükleyerek de abartmayın. Ona sarılın, takdir edin ve destekleyici sözler söyleyin. Unutmayın, “iyi” karneye ne kadar maddi ve büyük ödüller verirseniz, başarısızlık durumunda çocuğunuz o derece kötü hissedecektir.

Hepimiz çocuklarımızı seviyoruz. Bütün kavgamız onların gelecekte başarılı ve mutlu bireyler olması için! Ancak söz konusu kavganın çocuklarımız üzerinde, bizim niyetimizin tam tersi yönde sonuçlar doğurabileceğini görüyoruz. Bu yüzden ebeveynler olarak, onların okul başarısından önce “hayat başarısını” önemsemek ve desteklemek, bu yüzden de başarılarında ve başarısızlıklarında yanlarında olmamız gerek.
Bir çocuğun başarısızlığı yok yere ortaya çıkan bir durum değildir. Mutlaka, okul başarısızlığının altında yatan nedenler vardır ve bu nedenlerin tanımlanıp çözüm üretilmesi, çocuklarımızın mutluluğu için yapabileceğimiz en yetişkin, en düşünceli ve en yapıcı davranış olacaktır.