Günleri örüyorum birbirine, bir ters, bir düz diye… Sessizliği bir yorgan gibi örtmüştüm üzerime… Hüzne boğulan havanın uğultusu ile ürperiyordu düşler… Sarıp sarmalanıp hayallerin sıcaklığına adamıştımbenliğimi…

Baktım da ne çok zincir çekmişim günlerin arasında… Tecrübesiz ufak bir kız çocuğu gibi kördüğüm etmişim zaman çilesini… 

Mevlana’nın söylediği bir kelâmhafifçe gelen ney sesi gibi süzülüyor kulaklarıma: “Ayakta duracak hâlin yokken, hayatta duracak nedenlerin varsa, korkma düşmezsin…”

Karanlığın içinde bir gizem beliriyor…Ve ben yorgun bir savaşçı… Her mücadelem bana biraz daha güçlü olmayı öğretti. Savunmalarım, gizli çığlıklarımda saklı… Tüm acılarım bana yeni bir ders niteliğinde, anne gibi sahiplendim hepsini. Benim güçlü durduğumu gören hayat, alkış tuttu olgunluğuma… 

Zaten kim bilir ki, çayına kaç şeker attığını ya da hüznünü demleyip acı acı içtiğini… Gülünce yüzünde beliren burukluğu ya da şaşkınlığındaki uzun uzadıya daldığın geçmişi… 

Kim biliyor ki, gece nöbetlerini, acılara kurban giden hayallerini… Oysa ben de çok güzel gülerim! Hiçbir şeyi umursamayarak, gelişigüzel yaşayıp, takıntılara esir olmayarak. 

Saat sabahın beş buçuğu… Karanlığın içindeki gizemin tüm evrene tesir ettiği an. Çok güzel bir ses ve her şeyin ona adanmışlığını simgeleyen bir sessizlik… Hüzün ve acı demekten işte tam da şu vakitte utanıyorum. 

Hüzünden kim ölmüş ki zaten… Bu ses bana yaşadığımı hatırlatıyor. Ve yüreğimin sesini duyan bir Rabbin varlığını... 

Gün aymış; kimine günlük güneşlik kimine ise zifiri karanlık… Hayat işte tereddüt sarkacında sallanan bir imtihan silsilesi… 

İnsanlar çoğu zaman umutsuzluğa kapılıp, düşüncelere dalarak kendilerini buhrana sürüklüyorlar. Ama bilinmesi gereken ve sıkça karşımıza çıkan sıkıntılar karşısında; biri, bize her zaman bir kurtuluş ışığı oluyor. Bazen bir şeylerin yoluna girmesi için her şeyin alt üst olması gerekir ya hah işte öyle... 

Karanlığın içindeki gizemin ortaya çıkması için ise tamamengözlerin işlevsiz olması gerekiyor.Görmekten çok hissederek temas etmeli insanın yaşamına… Görünmeyen bir eli, zifiri karanlıktamum ile aramak gibi…Zor ve çetrefilli bir duruma girilmiş olsa dahi, bulabileceğin bir umut ışığı için arayışı bıkmadan usanmadan devam ettirmeli… Mutlu hiçbir insanın hikâyesi olmaz. 

Mesela:“Kadın frengi hastası, 8 çocuğu var. Bu çocukların üçü sağır, ikisi kör, birisi de zekâ engelli. Kadın hamile ve doğan çocuk; BEETHOVEN

Sarhoş baba, hasta anne, yatılı okullarda geçen yalnız bir çocukluk, bitmeyen depresyon ve sara hastalığıyla mücadele eden dahi; DOSTOYEVSKİ

6 çocuktan ilki o, iki erkek kardeşi bebekken ölüyor, üç kız kardeşi Nazi zulmünde ölüyor. Babası baskıcı, geçimsiz... O ise hep yalnız; Onun adı; KAFKA

11 yaşında babasını kaybediyor, dedesi sert kişilik. Onu evden gönderiyor. Yoksul aile, 11 yaşında tersanelerde çıraklığa başlıyor; GORKİ

Babasından sürekli kemerle dayak yiyen bir çocuk... Çoğu geceler sokakta yatıyor. Cildi hasta, karaciğerinden mustarip; BUKOWSKİ

13 yaşında annesi ölüyor, okula gidemiyor, hayatı boyunca ruhsal hastalığının tekrarlayan ataklarından mustarip. Bir kitap kurdu; VİRGİNİA WOOLF

Babası borçları yüzünden hapishaneye düşünce çalışarak borçları ödemek, ailesine bakmak zorunda kalan, okula gidemeyen küçük bir çocuk kendini yetiştiriyor; CHARLES DİCKENS 

Ve daha doğmadan babasın vefat eden, altı yaşında annesini kaybeden, savunduğu dinden dolayı akrabaları ve çevresi tarafından sürekli kötü muamele görüp bunlara sabreden Allah’ın en sevgilisi, elçisi; Hz. MUHAMMED (s.a.v.)”

Sizce sıkıntılara sevinmeli mi üzülmeli miyiz?“Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır.” (İnşirah Suresi, 5-6) Selam ve dua ile yazı dostlarım.