Devletleri ayakta tutan en önemli faktör adaletin doğru bir şekilde uygulanmasıdır. Adaletin olmadığı toplumda çözülmeler baş gösterir.

İnsanların birbiriyle, devletin fert, toplum ve kurumlar arasındaki münasebetlerini düzenleyen hukuk kuralları devlete ve bireye bazı hak ve sorumluluklar yüklemektedir. Bu vazifelerin aksamadan yürütülmesi güçlü bir adalet siteminin uygulanmasıyla mümkündür.

Hukuk kuralları ve adalet sisteminin dengeli bir şekilde yürütülmesi bir devletin var olmasının temel ilkelerindendir. Bu sistemde kimsenin kimseye ayrıcalığı ve üstünlüğü yoktur. Bu sistemde bey de olsa kul da olsa aynı şekilde yargılanmalıdır. Bir kimsenin malı zorla gasp edilmemeli, elinden alınmamalıdır. Dillere destan olmuş Nuşin Revan'ın adaleti gibi, Hz. Ömer'in adaleti gibi uygulamalar bulunduğu toplumda refah seviyesini yükseltmiş, anarşi ve kaosu ortadan kaldırmıştır. Nuşin Revanadaletin yerini bulması için kendi oğlunu dahi şehrin kapısında sallandırmaktan çekinmemiştir. Aynı şekilde Hz. Ömer'in Nuşin Revanın adaletini hatırlatan bir mektubu Sa'd. EbiVakkas'ı yanlış kararından döndürmüş, cami yaptırmak için zorla kamulaştırdığı araziyi sahibine geri vermiştir.

Adaletin olmadığı yerde devletin varlığından, güvenirliğinden söz edilemez.Görünüşte devlet vardır; ama içi kof bir ağaç gibidir.

Şimdi gelelim kendi memleketimize. Biz yıllardan beri Türk-İslam kültürüyle yoğrulmuş, bu medeniyeti en güzel şekilde temsil etmiş bir milletin çocuklarıyız. Fatih'i, mimarbaşının parmaklarını kestirdi diye koca sultana kısas hükmü veren bir Türk Devletinin temsilcileriyiz. Ne oldu bize de koskoca imparatorluk gözlerimizin önünde tarih sahnesinden çekilirken biz bir şeyler yapamadık.

Bunun cevabı çoktur. Fakat bence en önemli sebebi adaletin terazisinin şaşması, ibresinin güçlüden yana kaymasıdır.  Kutadgu Bilig'in şairi, Yusuf Has Hacip mensubu bulunduğu Türk milletinin ve devletinin ilelebet devam etmesi için hükümdarın adil olmasını, töreyi; yani kanunu doğru uygulamasını tavsiye etmiştir. Yusuf Has Hacip'inKündoğdu adını verdiği ve töreyi uygulamakla vazifeli hükümdar; “Ben işleri doğrulukla hallederim.  İnsanları bey veya kul olarak ayırmam! Gerek oğlum, gerek yakınım, gerek yolcu ve konuk olsun. Kanun karşısında hepsi birdir. Hüküm verirken hepsi farklı bulmaz.”(1)diyor.

Zannedersem aradığımız cevap buradadır. Türk devletleri adaleti doğrulukla uyguladıkları zaman devrin en medeni ve refah seviyesi en yüksek devletleri olmuşlardır. Memleketleri abad, şehirleri tüccar, esnaf, âlim ve sanatkârlarla dolmuş, birer ilim ve kültür yuvaları olmuştur.

1918'de Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra dört yıl süren bir Milli mücadele'nin ardından Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu. Allah ilelebet payidar etsin. Bu payidar olmanın yolu da adalet sisteminin en doğru bir şekilde uygulanmasından geçer. Haksız kazanç ve gasp için nasıl şahıslar cezalandırılıyorsa, kurumların da vatandaşın malını gasp etmesinin önüne geçilmelidir.  Şahsın bin bir güçlükle elde ettiği mülkünden 18. Madde geçirerek devletin o mülkü gasp etmesi doğru bir yol değildir. Belediye illaki bir yer hizmet götürüyorsa kamulaştırdığı mülkün bedelini vatandaşa ödemek zorundadır.

Keza kanunun güçlüye göre uygulanması da adalet sisteminin bozulmasına, kişinin devlete olan güveninin sarsılmasına yol açar. Günümüzdeki uygulamaların devletle vatandaş arasında güvensizlik yaratmaktadır. Bu gün vergi sisteminde bile bir adaletsizlik bir dengesizlik kimlerini zengin ederken kimilerini de gittikçe fakirleştiriyor.  Asgari ücretten gelir sahibi olan bir insanın vergi ödemesi kadar abes bir şey olamaz. Asgari ücretle çalışan birisi zaten ekonomik olarak, moral olarak çökmüş vaziyettedir. Hane halkını geçindirmek için ikinci, üçüncü iş yakmak mecburiyetinde kalıyorlar. Ya da bir evden en az üç kişi çalışırsa 5 kişilik bir aile biraz rahat bir nefes alabiliyor. Bu insanların pek çoğunun evleri kira! Onun için asgari ücret yerine devletin bu insanlara ailelerinibaşkalarına muhtaç etmeden geçindirebilecek bir ücret ödemek zorundadır. Bir toplumda hukuk sistemi bozuldu mu kimsenin kimseye güveni kalmaz.

Hukuk sistemine devamlı yapılan müdahaleler kanunda boşluk yaratır. Herkes yaptığı davranışı kendi açından haklı görmeye başlar. Başkalarının haklarına saygı ortadan kalkar. Kendisi gibi düşünmeyeni taciz etmeye kalkar; hata başka partiye oy vereni tekfir eder.

Hâlbuki her insan doğuştan hür olarak dünyaya gelir. Allah ona bir akıl, irade ve seçme hürriyeti vermiştir. İnsan yaşadığı toplumda da devlete ve kanunlarına karşı gelmediği sürece bu haklarından mahrum edilemez. İstediğini giyer, kuşanır. Giyiminden kuşamından dolayı onu taciz edemezsin, farklı düşünüyor diye “kâfirlikle” itham edemezsin. “Vay efendim, sen niye böyle giyiniyorsun?” diye insanlar otobüste veya açık alanlarda tekme tokat birilerini dövmeye kendinde hak buluyorlar. Hak buluyorlar; çünkü bu insanları dizginleyecek, frenleyecek cezai müeyyiden yeterli değil. Suç işleyen kişi, eğer varlıklıysa en kısa yoldan yakayı kurtarmayı beceriyor! Kanunlar herkese göre değil de sadece güçsüzlere karşı uygulandığı için aç kaldığı için fırından ekmek çalan çocuk ya da yetişkin yıllarca hapis yatarken, birçok kişinin canına kıymış kişiler çıkarılan af kanunundan yararlanarak daha az hapis yatmaktadır. Ya da aileler adli makamlara baskı yaparak caza almalarını engellemektedir. Karı koca boşanmış, ararlında hiçbir hukukî bağ kalmamış bey efendi hâlâ eski hanımı üzerinde tasarruf hakkı iddia etmekte, hatta onu öldürme yetkisini kendinde bulabilmektedir. Ya da adam her türlü dalavereyi, dolandırıcılığı yapıyor, tutuklanıyor; fakat iki gün sonra “delil yetersizliği” bahanesiyle elini kolunu sallayarak dışarı çıkıyor, ne kadar güçlü olduğunu, adaleti bile esaret altına aldığını göstermek için kameraların karşısına geçerek pis pis sırıtıyor. Önceden insan suç işleyince utanır, insanların içine çıkamazdı. Şimdi kameraların önüne çıkıyor ve milyonların karşısında pervasıca günü kullanmaktan çekinmiyor.

Herkes yaptığı suçtan dolayı ceza görüyor; ama bir bakansan veya bakanın oğluysan ceza almıyorsun. Dosya bile hazırlanmıyor. Bu gün insanlar toplum karşısında haysiyeti rencide edilerek tutuklanıyor, bu insanların dava açma yetkileri, haklarını savunmaları dahi elinden alınmış durumda. Gün gelir bu tutuklanan kişilerin suçsuz olduğu, birkaç sene yattıktan sonra “pardon yanılmışız, bizi de yanılttılar” derlerse bu insanları tahliye ettiklerinde adil mi davranmış oluyorlar.

Yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi kanun herkese uygulanmalı, kişiye göre kanun çıkartılmamalıdır. Bazı insanları A kanununa göre bazılarını da B kanuna göre yargılamak son derce yanlıştır. Kanun karşısında hükümdar da halk da eşit olmalıdır.

Mutlu ve refah seviyesi yüksek bir Türkiye Devleti'nin ilelebet payidar olması dileğiyle!

Esen kalın.

Dipnot

1)Arat, Reşit Rahmeti, Kutadgu Bilig, B:809 v.d, s.223, Kabalcı yay.2008/İST