Biz çok yanlış anlamışız özgürlüğü. Kalmanın değil, gitmenin özgürlük olduğunu düşünüp hep gitmişiz. Vazgeçmenin değil, seçmenin özgürlük olduğunu düşünüp hata etmişiz. Arkamıza bakmadan terk edişlerimizde arkamızda bıraktıklarımızdan bihabermişiz. Kapıyı çekmek kolaymış, oysa duvarlar titrermiş. Titreyişleri pervâsızca kilitlermişiz. Soluğu kilitlerin ardındaki akışta alırmışız. Hatta aldığımızı sanırmışız. Akışın seyrine dalarak unutmuşuz duruşu. Dalmak zulümmüş fikre. Durmak da gerekirmiş. Durup da düşünmek... Düşünüp de yaşamak... Çırpındıkça yaşarız sanmışız. Meğer hayat tümüyle gökyüzünde değilmiş. Bir kere, başlangıç kafesteymiş. Başlangıcı göz ardı edip akışa dalgıç olmuşuz her seferinde. Fikir kafesteymiş. Kapı kafesteymiş. Duruş da düşünüş de kafesteymiş. Aslında hayat kafesteymiş.

"Ama"lar yüzünden çıktığımız yolun başında besmeleyi es geçmişiz. Besmele kafesteymiş. Kafesi es geçerek esmişiz. Esip de gürlemişiz. Gürleyişlerimiz korku olmuş içimize. Sığınışlarımız kafesteymiş. Ağlayışlarımız kafesteymiş. Dönüşlerimizin, geri gelişlerimizin yurdu kafesmiş. Nankörlük etmişiz.

"Keşke"lerimiz nefesimizi keserken seçişlere doyamamış ve boğulmuşuz. Vazgeçişlerin hatrı varmış hâlbuki, onların âhı tutmuş. Bir âhın sonu bir acı "keşke" ve binlerce iç çekiş...İç çekişlerimizin kahrını kafes çekmiş. Kafesin duvarları boşuna titremezmiş.

"Gerek"lerimiz gerçekten gerek miymiş? Gerek mi sanmışız? Gerek sandıklarımız mı kilit vurmuş "hayat sandığı"mıza? Evet, hatta üzerini de bir kırışık örtü ile mühürlemiş. Tozlu sandıklarımızın kırışık bahaneleri... Kırışık bahanelerin kafaları ütülediği bir dünya... Gel gör ki yine de kırışıktır alınlar... Buhar buhar, buram buram çelişki... Çelişkinin kilidi kafesteymiş. Tozu dumana katan çırpınışlarımız yüzünden kilidi görememişiz. Bir dursak ve bir düşünsek; hakikât kafesin tam ortasında, düzlükteymiş.

Bolluk için düşmüşüz yollara. Kafesin bahtına darlık düşmüş. Yollarda aramışız iyiliği de kafesin hâlini hiç sormamışız.

Anlata anlata bitirememişiz, fakat hiç dinlememişiz. O sessizlik hayra âlâmet değilmiş, o yutkunuş öylesine değilmiş. Kafesten dile bir yol, yol üzerinde birkaç düğüm varmış. Kilidi vurmuşuz düğüme ve kaçmışız. Söylemek isteyip de söyleyememiş kafes. Bundanmış yutkunuşlarımız.

Bu kez çok başka yanılmışız. Özgürlük, ayakkabı bağcığında değilmiş. Özgürlük, araba anahtarında değilmiş. Özgürlük, uçak biletinde değilmiş. Özgürlüğü gidişlerde aramışız; meğer özgürlük, dönüşteymiş. İçe, en içe dönüşteymiş. Özgürlük, kafesteymiş; göğüs kafesinde...