Bu hafta yazımda sizlerle,şimdiye kadar çözmek için izlediğim bir konuyu paylaşacağım.

Zaman zaman çözüm üretmekte zorlansa da  beğendiğim, güzel bir yönetim şekli; Demokrasi. Okulda,köyde,mahallede,beldede,ilçede,ilde ülkede nihayetinde Cumhuru ilgilendiren her konuda, kendi kendimizi yönetme aracı.

Bazen çok başarılı örneklerini gördüğüm gibi, bazen de demokrasi ile seçilmiş insanların kendi köyüne, iline, memleketine, milletine, ülkesine zarar verdiğini gördüğüm ve görüyor olduğum bir yönetim şekli.

En kötü örnekleri beldelerde oldu. Çıkarılan yeni Büyük şehir yasası ile düzeltilmeye çalışılıyor.İnşallah zamanla aksaklıklar görülecek başarılı bir yönetim şekli gelişecek.

Beldelerde gördüğüm ilginç durum;herhangi bir kalabalık aile, veya aileler bir araya gelip ehliyeti olmayan,liyakatı olmayan birisini yönetime getirerek bir bölgeyi beldeyi ve kaynaklarını israf ederek farkına varmadan kötü şartlar içerisinde kalmasına sebep olabiliyor.

Ya da Doğu ve Güneydoğu'da son yıllarda yaşanan problemlerin de temelinde Osmanlıdan günümüze kadar süren aşiret düzeninin yattığını düşünüyorum. Çünkü, demokrasi adına yapılan seçimlerde bölgeyi genelde aşiretten devşirilen, onlarla siyaset mekanizması arasındaki görünmez anlaşma ile Belediyelerde,TBMM de halkın tamamı değil aşiretlerin vekilleri temsil hakkı bulabilmekte.Hal böyle olunca; Devletin bütçesinden bölgeye ayrılan kaynaklar da  gücün belirlendiği noktada bulunan aşiretlere gitmekte.Belirli güçler büyürken halk geri kalmışlığa terk edilmekte.Elbette çaresizliğin yoğun olduğu bir yerde,çarenin edebi ve şekli düşünülmeden yeni çıkış yolları aranmakta.Tabii bu durumu terör mekanizmaları çok iyi kullanmakta.

Son zamanlarda moda deyimle Arap baharıyla Kuzey Afrika ve Orta doğuda özgürlük gibi pazarlanan bazı hareketler meydana geldi. Milyonlarca insan öldü,katledildi. Hepsi modern dünyaya geçiş gibi pazarlandı.Ama geldiğimiz noktada gördük ki; sadece belirli güç noktaları el değiştirildi.Eskiyen kuklaların yerine yenileri kondu.Ama halkta bir değişim olmadı.Irakta devam eden vahşet; din adına, mezhep adına; Suriye'de mezhep ve kabile,din  çatışmaları ; Kuzey Afrika'da Sözüm ona devrilen diktatörler!Sonuçta asıl güç yerinde, değişen maşalar oluyor.Tabii bu ülkeler demokrasi ile tanışma mücadelesi adına bu sıkıntıları, vahşetleri yaşıyorlar.

Ama neden? Üstelik ülkemiz ve bu olayların cereyan ettiği  bölgeler Müslüman. Ve bu durum İslam fobisi olanlarca kullanılıyor.Neden hep İslam bölgesinde bunlar  oluyor?

Ve Filistin;1940  yıllarda % 1 toprağı İsrail'e verdi Bugün %10 bile toprağı yok. Demokrasi var seçim var ve üstelik anlaşamayan iki devlet görüntüsü!
Oysa İslam dini;insanlığı dil,ırk,kabile, aşiret olarak değerlendirmemiş.Takvayı ölçü olarak koymuş. Toplumsal iyilikler tavsiye etmiş kötülükleri men etmiş.Toplum düzeni ve insan refahı ile ilgili kurallar koymuş.Ebu Cehil ve Ebu Leheb Peygamberimize ben Habeşli Bilal ile aynı mı olacağım  derken ;evet cevabı ile statünün kabilecilikten değil takvadan oluşacağını bize bildirmiş.Hakkın güçten değil,gücün haktan kaynaklandığını bize bildirmiştir.

Modern dünya kendi toplumunu yönetirken; toplumsal uzlaşma adına anayasa denen kuralları koymuş, toplumun üzerinde anlaştığı yönetim biçimlerini uygulayarak modern ve uygar sıfatını kullanmıştır. Kullanmıştır diyorum çünkü dünya üzerinde en modern ve uygar ülkeler bile; uygulamaları ile kendi vatandaşlarına göstermiş olduğu tavrı başka ülkelere asla göstermemiş. Aksine menfaatleri ve ulusal çıkarları için vahşeti uygulayanlarla işbirliği yapmaktan çekinmemişlerdir. Onları yüreklendirmişler ve kullanmışlardır. Onlar da böylece modern dünyanın modern kabileciliğini yapmışlar, yapmaktadırlar.

Çünkü uygar dünya insanlığa yayılan bu zulümlere sadece faydacı gözle bakmış ve menfaatleri izin vermiyorsa insanlığın katledilmesine seyirci kalmışlardır.

Bizlere düşen, böyle bir dünyada şikayet etmek değildir. Sadece üzülmek değildir. Seyretmek hiç değildir. Yoksa vahşeti yapanları olumlamış oluruz. Yapmamız gereken, yapabileceğimiz bir şey olduğuna inanmamızdır. En cahilimizden en kültürlümüze kendimizi yeniden tanımlayıp, önce kendimizi daha bilgili hale getirmeliyiz. Birey birey cehaletimizle savaşıp, top yekün okumalı,öğrenmeli,anlamalı idrak etmeli yaşamımıza halimize yansıtmalıyız.

Ailecilik, aşiretçilik,kabileclik,particilik,dincilik,milliyetçilik,hemşehricilik yönetim için gerekli unsurlar değildir ve olmamalıdır. Bilimde,takvada,gelişmez isek derinleşmez standartları koyacak hale gelmez isek şu an acıdığımız Filistin'den beter oluruz. Çünkü kişisel faydacılık modern dünyanın çok iyi bildiği ve kullandığı bir yöntem ve yemdir. Bizi balık gibi avlarlar.

Demokrasi ancak bilinç düzeyimizi geliştirebilirsek bilgi ve düşüncede yol alabilirsek ve objektif kuralları yaygınlaştırabilirsek o zaman en güzel yönetim şekli olur.