Bir ekonomi  düşünün,büyüyor.Büyüyor da ihtiyacı olan en önemli kaynağı  çok zayıf.

Bir tarafta işçi arayan işletmeler,bir tarafta iş arayan insanlar.

İşsizlik mi var? Yoksa İşgücü fazlası mı?

Bir taraftan personel devir hızı,yani işe giriş çıkışlarda da bir artış var.

Peki sorun ne?Nasıl çözülmeli?

Tabii bir taraftan işveren çalıştırdığı işçiden memnun değil,İşçi de işverenden.

Ortada bir memnuniyetsizlik olduğu aşikar.Aynı zamanda iki tarafın bir birini anlamadığı da.Hatta buna anlamak istemediği de denebilir.

Ortada temel bir sorun memnuniyetsizlik.Çalışan, işletmelerde kendi kariyer planını yapamıyor.Geleceğini planlayamıyor.Her an işten ayrılma tedirginliği iş güvencesinden yoksun olma.Yeteneklerinin değerlendirilememesi.Hatta var olan ama kendisinin bile farkında olmadığı yeteneklerini ortaya çıkaracak ortamları bulamaması,çalışanın işe bağlılığını  zayıflatıyor.
Öbür tarafından işveren,işin gereği yeteneklere ulaşamama ,çalışanların işe gerekli ehemmiyeti  vermemesi,Üretilen mal ve hizmette kendini güvencede hissedememesi de işverenin mutsuz olmasını sağlıyor.

Belirli meslek kuruluşları Sanayi odası,Ticaret odası Borsalar,Belediye KOMEK ile değişik meslek edindirme,beceri geliştirme,yeni yeteneklerle donanma  için var güçleri ile uğraşıyorlar.Bu konudaki açığa katkı sağlamaya  çalışıyorlar,ama sorun çözülebilmiş değil.

Peki hala neden arzu edilen iş ortamına ulaşılamıyor?

Sorun nerede?

Bence herkes işin bir ucundan tutuyor ama olayın bütününü göremiyor,görmek istemiyor.Bunda geleneksel yönetim anlayışının devam etmesi,alışkanlıkların yeni durumu görmemizi engellemesi.İş Körlüğü.

Burada eksik olan en önemli nokta işverenin;ekonominin gelişen yapısına ayak uyduramaması , alışkanlıkları , yerel bakış açısı ve kendisini geliştirememesidir.

Önce iş sahibi işin gereğini çok iyi tanımlayacak.İşi iyi tanımlayacak ve işe göre ihtiyacını belirleyecek.
Verimliliği hesap edecek, İş ortamını,çalışma şartlarını ona göre oluşturacak.Ücreti de tabii ona göre belirleyecek.Eğer çalışanın verimliliği bir işyerinde hesap edilmiyorsa,O işyerinde çalışan kişiye ödenen ücretin az veya çokluğundan bahsedilemez.O zaman kişisel değerlendirmeler ortaya çıkar ki o da çalışanın huzurunu bozar.Tabi uzun dönemde işverenin de huzuru bozulur.

Ayrıca işe göre çalışan seçilirken, işinin adamını seçmek çok önemli.Biz de genelde  iş öncelikli gibi olsa da kendimizin adamı olmasını daha çok istiyoruz.Çoğu zaman da öyle olduğunu zannediyoruz.Görünürde öyle olmasına rağmen görünmeyen tarafında o kişi bilinmeyen verimsizlikler üretiyor oluyor.

Bunun yanında iş verenin hizmet içi eğitimlerle çalışanının yeteneklerini,becerilerini bilgilerini arttırarak o insanın işe daha bağlı olması sağlanabilir.Tabii artan beceri ve bilgi oranında ücret karşılığı da olmak kaydı ile.Tabi bu verimlilik esasına göre olmalı.Yoksa sadece ücret arttırmak işyerinin zararına olur.

İşveren ne istediğini de tanımlayabilir ise ;Sanayi Odaları,Ticaret Odası Ve Borsası,Komek  ve diğer meslek kuruluşlarından kaliteli taleplerde bulunabilirse; O zaman topyekün bir eğitim süreci geliştirilerek Ekonominin en önemli kaynağı doğru yönlendirilebilir.
Böylece kurumların ve işletmenin eğitimleri ile sadece bilgi beceri  değil iş ahlakı ,edebi de çalışanlara verilir.Çünkü çalışanlar çoğu zaman çalışma edebine ve kültürüne sahip olmadıklarından,Önce kendilerine,sonra işletmeye sonra ekonomiye zarar vermekteler.

Bu da istihdamda Karmaşa meydana getirmektedir.