İki elin nesi var? Üçüncü elin beğenisi (like) var.

Yaşadığımız ve yaşayacağımız dünyadan hariç başka bir âlemin daha kıskaçlarına takıldık, kurtulamıyoruz. Bedenen yokuz fakat düşünce ve harf olarak aktif olarak yaşıyoruz. Herkes birbirine ahkâm kesiyor ve popüler olma yolunda eylemler gerçekleştiriyor.

Eskilerin tabiri ile bu gâvur icadını pek çok sevdik. Bunu kullanırken hiç ayıplamadık birbirimizi, kınamadık. Üstüne üstlük kullanmayana en süslü ve abartılı cümleler ile tavsiye ettik.

İnsanlar gerçekte yaşadığı hayattan memnun olmamaya başladıklarından beri popüler olmaya ya da yaşamak istedikleri hayatın görünen hayali ile oyalanmaya başladı. İçimi en çok acıtan kısmı ise, edebiyatımızın da bu alanlarda sergilenmesi (yergilenmesi)… Edebiyat adı altında bir takım menfaatlerin esir aldığı yazıların ortaya çıkması…

Geçtiğimiz hafta sonu Yazarlar Birliğinde düzenlenen “Popüler Kültürün Doğal Yazmaya Etkisi” konulu konferansta konuşmacı olan yazar Ayşe Ünüvar konuşması arasında şöyle bir cümle söyledi: “Beni üzen nokta, okumayı seven yazarların da o tarafa yönelmeye, popüler kültürün etkisinde kalarak çok satan eserler tarzında kitap yazmaya başlamalarıdır.”

Hakkıyla yazmaya çalışan ve bu yolda alın teri döken insanlar için en üzücü nokta da bu oluyor. Ve yazan, okuyan insanlar;  diğerleri için örnek birey, onun okuduğu kitap okunmalı olarak görülüyor. Hayatın bir kısmında örnek alınan kişilerin “ki bu kişisel gelişim olarak önem teşkil eden bir nokta” bu tür ortamlarda bulunması, popüler kültürün kollarına sarılması hiç hoş değil. 

Ayşe Ünüvar yine konuşmasının içinde şöyle kısa bir anısını anlattı; “Bir gün elime Cengiz Aytmatov’un kitabını aldım, okuyorum. Kısa bir süre sonra birkaç öğrencimin elinde de Cengiz Aytmatov’un kitaplarını gördüm. ‘Bu kitapları neden okuyorsunuz çocuklar?’ dedim. ‘Hocam siz okuyorsanız demek ki bu kitaplarda bir şeyler var.’ dediler. İçim cız etti. Türklerin, Müslümanların ne kadar acı çektiğini biz onlara öğretmemişiz. Demek ki onlara en çok okunan, en çok satan ve onlara zarar veren kitapları önermişiz. Nereye savrulduğumuzu bilemeyecek bir noktaya gelmeden bir yerlerden başlamalıyız.”

Bu anlatımı bana okuduğum kısa bir bilgiyi hatırlattı. Bir zamanlar 1958 yılına kadar, bugünkü medeni dediğimiz, her icadını bir numaralı araç olarak benimsediğimiz Avrupa ve Amerika’da, Afrika’dan getirilen siyahi kardeşlerimizi çırılçıplak, anadan üryan, hayvan kafesi gibi kafeslerde sergiliyorlarmış. Bunun adı da İnsanat Bahçesi imiş. 

Şimdilerde ise bu İnsanat Bahçeleri; insanların saf, temiz düşüncelerini sosyal medyaya hapsederek bizlerin gözleri önünde sergileniyor. Kimilerinin mutluluğu, üzüntüsü, öfkesi yazı ile kelimelerin gücünü kullanarak hikâyelerle, öykülerle ya da yaşanmak istenen hayat hikâyelerinin yayınlanması ile ortaya çıkıyor. Bir bakıma kültürümüzü hapsediyor demir parmaklıklar ardına… Gençliğimizin hayallerini o yönde kurmasına ve en acısı ise popüler olma yolunda ilerlemek için çabalamalarına sebep oluyor.

Ne uğruna peki? Çok tıklanmak, beğenilmek, like almak için!..

Ve yine Ayşe Ünüvar’ın konuşmasındaki bir sözü beni çok etkiledi; “Ne kadar az tıklanırsa tıklansın kendi kültürümüzden, edebiyatımızdan, dinimizden taviz vermeden kalemimi oynatmak istiyorum. Bundan sonra da bu yolda devam edeceğim. Biz yazarlar bir başka yazarı okurken dua ediyoruz, ölmüşse arkasından Fatiha okuyoruz. Ben arkamdan Fatiha okunan bir yazar olmak istiyorum. Popüler kültür bizi kıskançları arasına alıp tüketmesin.” dedi. 

O anda bu yolda daha yeni yeni emeklemeye çalışan bir kalem talebesi olarak, bu sözünü benimsedim ve bu yolda ilerlemenin en doğru olduğu kanaatine vardım. Ayşe Ünüvar’ın öğretmen olması münasebeti ve yaşımın küçük olmasından dolayı kendime epey ders çıkardım bu konferanstan.

Umarım şimdilerin İnsanat Bahçesine kelimelerimi, cümlelerimi hapsetmeden, popüler kültürün kıskaçlarına takılmadan, beğeni alma uğruna anadan üryan düşüncelerimi kurban etmeden yoluma devam ederim.

Benim için bu ders niteliğinde olan konuşmasından, seçtiği konunun muazzamlığı ve sunduğu düşünceleri ile gönlüme hitap ettiğinden dolayı Ayşe Ünüvar’a çok teşekkür ederim.

Selam ve dua ile…