Bir çok sohbette,  medyada iş adamlarının serzenişlerine şahit oluyoruz.

Kalifiye eleman  bulamıyoruz.

Hatta  bu durumu gelişmenin önündeki engel olarak ilan etmeye kadar götürenler var.

Ben de bunun böyle olduğuna inanıyorum. Gelişmenin önündeki en büyük engel, kalifiye insan kaynaklarına ulaşamamadır.

Ancak iş adamları ile benim gerekçelerim farklı.

İş adamları kalifiye eleman bulamadıklarından şikayet ediyorlar.

Ben iş adamlarının kalifiye elemanı değerlendiremediklerini düşünüyorum.

Bu konuda merak ettiğim bazı sorular var. Özellikle Anadolu'da.

İş adamaları gerçekten işlerine uygun eleman mı arıyorlar?

Bunun için işi tanımlamışlar mı?

Yenibiris.com, kariyer net, gazeteler gibi mecralara verilen iş ilanlarında;

Bir genel müdür,  müdür, işletme müdürü, ticaret müdürü, muhasebe, satış, satın alma için aranan niteliklerde öyle ilanlar var ki;

Sanki bir pozisyonda aranan özellikler için, akıllarına gelen her şeyi yazmışlar.

Mesela, yükleyebilecekleri her türlü sorumlulukları saymışlar. Bu pozisyon için gerekli ortamı sağlayıp sağlayamama ya da gerekli yetkileri verip verememeyi hiç hesap etmeden.

Tabir caizse, at verip meydan vermeme ya da meydan verip at vermeme.

Bir muhasebe  müdürü için pazarlamanın görevlerini, pazarlamacı için her türlü inisiyatifi kullanabilme, satın alma, idari işler, gibi bütün görevleri, işletmenin büyüklüğü ile orantısız bir şekilde saymışlar. Pazarlama departmanı yeni pazarlar bulma, satış, tahsilat gibi konularda, pazarı analiz etme kabiliyetinde işletmenin en başarısız bölümü oluyor.

Çoğu zaman bu ilanları kelli felli işletmeler veriyor.

Gerçekten, merak ediyorum  ve soruyorum?

Çok çalışan , dürüst, işini gerçekten bilen, bilgili birini kaç işletme çalıştırabilir?

Mesela Konya, Gaziantep, Kayseri gibi gelişmekte olan sanayi bölgelerimizde kaç tane kurumsal şirketimiz var?

Kaç şirketimiz profesyonel yönetici çalıştırabilir ya da çalıştırıyor?

Mesela kaç şirketimiz gerçekten gider ve gelir bütçesi ile yönetiliyor?

Kaç şirket gerçek maliyet  muhasebesi uyguluyor?

Kaç şirketimiz muhasebeyi ve istatistiklerini yönetim aracı olarak kullanabiliyor?

Teknoloji ile maliyet arasındaki ilişkiyi  başımıza bir şey gelmeden analizle kaç işletme tespit edebilir?

Şirket ekip ruhu ile çalışmaya uygun mu, yoksa kurulan sistem insanlar arasında çatışmaya mı sebep oluyor?

Kaç şirket insan kaynakları gerçek manada yönetebiliyor?

İnsan kaynakları yönetimi ile personel özlük haklarının takibi arasındaki farkı ortaya koyabilmiştir?

Şirketlerin kaçında analitik performans değerlemesi yapılıyor?

Şirketlerin kaçında çalışanlar ben bu şirkette dürüst çalışırsam, bilgimi ortaya koyarsam , şirketime kazandırırsam ben burada  orta ya da üst düzey yönetici olabilirim diye kariyer planı yapabilir?

Ruhen çalışma ile mecburen çalışma arasındaki farkı ortaya koyan, insanlara kalben çalışabilecekleri bir ortamı kaç şirket hazırlayabilir?

Daha bir çok soru sıralayabiliriz.

Burada amacım bir farkındalık meydana getirmek. Farklı bir bakış açısı ile bakabilmek için bir nebze de olsa soruları birlikte tartışabilmek.

Çünkü gelişmekte olan ülkemizin gelişmiş ülkeler düzeyinde işletmeleri olması için hepimizin yapabileceği bir şeyler var, olduğuna inanıyorum.

Mesela marka, marka diye çok konuşup bir türlü stratejik önemde marka üretemememizin temelin, doğru insan kaynaklarına ulaşamama yatmaktadır.

Global düzeyde, stratejik şirketlerimiz olabilmesi için geleneksel yönetim biçimimizi, gelişmiş iş ortamına uygun hale getirmemiz gerektiğine inanıyorum. Kopya yapmadan, taklit etmeden. Kendi analizimiz, sentezimizle sonuçlara ulaşarak.

Böyle olursa arkasında durabileceğimiz markalarımız olur diye düşünüyorum.

Binbir zahmetle, yılların zorlukları ile kurulmuş belli seviyelere gelmiş işletmelerimizin lokomotif olabilmesinin önünün açılması için mevcut durumumuzu yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini düşündüğüm için.

Yılların birikimi; tecrübe, sermaye, deneyim bilginin çok daha fazla katma değer üreten işletmeler haline gelebilmesi için,

Ünlü markalara fason üretim yapan değil, ünlü markaların  çözüm ortağı olmak isteyeceği, stratejik ortağı olarak görebileceği işletmelerimizin olması için,

İnsan kaynaklarına farklı bir açıdan bakarak sorgulamak istedim.

Belki önce kendimizi sorgulamamız gerekecek.

Bazen işletme sahibi işletmenin önündeki en büyük engel olabilir.

Neden?

Onun izin vermeyeceği hiç bir karar o işletmede uygulanamaz. Onun için önce işletme sahiplerinin en geniş  bakış açısına sahip olması gerekir.  Belki de farkında olmadan işletme içinde en çok sorgulanması gereken kişi kendisi olabilir.

Özellikle ben olmazsam olmaz noktasında olan herkes için bu durum geçerli. Profesyonel yöneticiler için de.

Bildiklerini, tecrübelerini en doğru pozisyon olarak kabul edenler, bilmediklerini öğrenme konusunda ikna edilmeleri çok zordur. Hatta  bu durumu kullanarak kendi çalışanı ile çatışma haline olan çok işletme sahibi gördüm.

Halbuki, gelişme, yenilik, güç bilmediklerimizin arasında saklıdır.

Bazen düşünüyorum da kaç işletme dürüst insan çalıştırabilir?

Bilgili, tecrübeli insan çalıştırabilir?

Ya da insan yönetenlerin akıllarındaki bilgi, dürüstlük  beceri tanımı nedir?

Öyle ki, bir sistem kurarsın, çalışanların bilgi, deneyimini en verimli şekilde kullanmasını, potansiyelinin açığa çıkmasını sağlar.Çalışan bile bu kadar başarılı olacağına inanamaz.

Ama öyle sistem var ki, Aklı,bilgi, tecrübe ve yeteneği değirmen gibi öğütür. 

Deneme yanılma sistemi ile çalışan işletmeler bu tip işletmelerdir. Öngörü kabiliyetleri yoktur. İşi projelendiremezler ya da projeyi sadece teknik bir çizim zannederler.

Veya kurumsallaşmak onlar için teferruat olarak kabul edilir, başkalarının yaptığı işleri ,fikirleri kopya etmenin kolaylığından faydalanmak isterler.

Artık kurumsallaşma zamanı geldi geçiyor. Hergün daha fazla firmamız dünya devletlerinin arasında kendisine yer arıyor. Buluyor da. Bu yolculuğun ağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için kaliteli insan kaynağına ihtiyaç var.

Bu insanların çoğu işverenlerin yanı başında.

Kaliteli insanlar kaliteli insanlarla çalışır. Hiç bir başarı tesadüf değildir