Son günlerde artan tartışmalar insanın içini yakıyor. Nureddin Yıldız hocanın, İhsan Şenocak hocanın verdiği fetvalar üzerinden tahmin edemeyeceğimizden de öte bir algı yönetimi yapılmakta. Aynı şekilde Kadir Mısırlıoğlu da topun ucundaki isimlerden. Bu hocalarımızın verdiği fetvalar üzerinden yola çıkarak birçok konuyu akılla izah etmeye çalışan ahmak ve kendini bilmez, bir o kadar da cahil haber spikeri ve yazar var. Bu kişiler yani akılcı kesim bizi akılla ve mantıkla ikna etmeye çalışarak subliminal bir yöntemle yön vermeye, inançlarımızdan ve inandığımız kıymetli hocalarımızdan uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Akıl bize itidali tavsiye eder. Bunlar iyi niyetli değillerdir. Çünkü iyi niyetli olan kişi itiraz ettiği fikrin doğrusunu ispat etmekle mükelleftir. Bu kişilerin arasında Akılcı geçinen sünnet inkârcısı güruh da yok değil tabi.

Bu haberleri yapanların en büyük amaçlarından biri de bizi âlimlerimizden uzaklaştırarak cahil bırakmak. Kuran-ı Kerim'i kendi başımıza Türkçesinden de okuyabileceğimizi, İslam'ı bu şekilde de öğrenebileceğimizi söyleyenler acaba ne kadar samimiler? Bizi âlimlerimizden dolayısıyla İslâm'dan uzaklaştırdıklarının farkında mıyız?

 İlk Öğretimde neden okula gidiyoruz? Oysa Millî Eğitim Bakanlığı'nın tavsiye ettiği kitapları evimizde fevkalade okuyabiliriz değil mi? Hatta yetmiyor ek dersler alıyoruz, özel hocalar tutuyoruz. Veyahut herhangi bir sanat veya zanaat öğrenecek bir kişi neden bir ustaya, bir üstada ihtiyaç duyar. Açsın kitabı okusun. Bu mantıkla daha kolay ve daha güzel öğrenir değil mi? Peygamberi, alimleri ve hocalarımızı karalamaya çalışan bu güruh acaba kitap okuyarak mı kendileri Prof., doçent, araştırmacı-yazar gibi ünvanları aldılar? Ve kendileri neden insanlara ders vermeye çalışıyorlar? Madem samimiler insanlara sadece kitaplardan her şeyi öğrenebileceklerini söylesinler. Hoş! Kitapları da insanlar yazıyor ya.

Âlimlerimiz toplumun ışık kaynağıdırlar. Art niyetli güruhun, istismarcıların her dediğine hemen inanarak önyargılı tutumlarımızdan vazgeçelim. Kaldı ki âlimlerimiz bir insan ve onlar da elbette hata yapabilir. Onların hatasını bize göstermeye çalışanlar bizi yüce dinimizden soğutmaya çalışıyorlar apaçık şekilde.

           Akıl olmayan kişi iman etmekle mükellef değil elbet. Yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de bir çok ayet “Ey akıl sahipleri” nidasıyla Rabbimiz bize seslenir. Bazı ayetlerin sonunda da ‘’hâlâ akletmezmisiniz? Sorusuyla biter. Lâkin iman etmenin yani iyi bir Mü’min olmanın yolu da kalpten geçer.

        

           En büyük sadakat örneğimiz Sıddık lakaplı Hazreti Ebubekir Efendimize müşrikler gelip sorarlar. Rasülullah Efendimizin Miraca çıktığını, o kadar hadiseyi kısa bir sürede yaşadığını anlattığını kendisine aktardıklarında hiç düşünmeden şu cevabı verir: “O diyorsa doğrudur”.

            

           Efendimiz Aleyhissâlatü Vesselam’ın yaşadığı Miraç hadisesine akılla bakarsak olan olayların birçoğu bize göre akıldışıdır. Lâkin biz bu olanlara İman ederiz. Asla şüphe duymayız. Allah Azze ve Celle ayetlerle de bize Miraç’ı ve olanları anlatmıştır.

           Yine Kur-an’da bahsedilen gökten Musa Aleyhisselâm’ın kavmine gökten her gün bıldırcın eti ve kudret helvası yağması, Musa Aleyhisselâm’ın asasının ejderhaya dönüşmesi ve asasıyla denize vurarak denizin ikiye ayrılıp yol açılması akılla bakıldığında izahı mümkün değildir ama biz iman ederiz elbette.

            Salih Peygamber kavmini iman etmeye çağırdığında kavmi mucize olarak dağın arasından gelecek bir deve istedi. Salih Aleyhisselâm Rabbine niyazda bulundu. Allah Semud kavmine bir deve gönderdi. Ve asıl imtihan başladı. O bölgedeki nehirden haftanın altı günü halk faydalanacak, balık tutacak ve hayvanlarını sulayacaktı. Yalnız Cumartesi günü nehir sadece deveye aitti. Önce iman ettiler ve bu buyruğu sorgulamadan uyguladılar. Ama bir müddet sonra şeytan onları bunun mantıksız olduğunu, akıl dışı olduğunu anlatarak kandırdı. Onların büyük bir kısmı bunun mantıksız olduğunu bahane ederek deveyi kestiler. Kuran-ı Kerim'de bu olay şöyle anlatılır;

       Emrimiz gelince Salih’i ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak, helâk olmaktan ve o günün zilletinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin kuvvetlidir, üstündür. Zulmedenleri de o korkunç ses yakaladı, yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar. Sanki orada hiç oturmamışlardı. İşte böyle, Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. Vay Semûd’un haline! (Hud 66-68)

     

          Daha nice örnekler var ki küçücük aklımızla izah edemeyeceğiz fakat şüphesiz iman ettiğimiz. Bu tür akılcı akımlara karsı uyanık olmalıyız. Zaten bu güruhun bu haberleri iyi niyetle yapmadığını biraz dikkat edersek anlarız. Bunların derdi üzüm yemek asla değildir.

     

          Yunus Emre ne güzel de söylemiş  “İlim ilim bilmektir,  ilim kendini bilmektir;  sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır." 

Rabbim bizi önce haddini sonra kendini bilenlerden eylesin. Amin

   

                                        Selâm ve dua ile…