Bu sene 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın Cuma gününe denk gelmesi sonrasında ‘’Cuma Hutbesi’’ üzerinden bir tartışma yürütüldü. Yürütülen bu tartışmanın geri planında diyanetin kurumsallığından, meşruiyetine kadar uzanan ve hatta ‘’Cumhuriyet’’ ve ‘’Cumhuriyet kadroları’’ ile bir kesimin hesaplaşmasına kadar derinleşen hadiseye değinmeden geçemezdim. Üzerinden bir hafta geçmesine rağmen hala devam eden bu konunun, bu kadar uzun gündemimizi meşgul etmesinin sebebi ise mevzunun zihinsel geri planıdır. Bu zihinsel geri planda kasıtlı bir tavrın olduğu düşüncesi, toplumun diğer bir kesimi tarafından ziyadesiyle rahatsız edicidir.

30 Ağustos günü çalışıyor olmam dolayısıyla vaaz kısmının sonuna doğru camiye yetişebildim. Dinleyebildiğim kısmında vaiz ‘’vatan, toprak ve bunların kutsallığı’’ üzerine konuşuyordu. O ana kadar Hutbe konusuyla alakalı hiç merakım oluşmamıştı. Ancak vaaz kısmında bu konulara değinilince ve 30 Ağustos gününün doğrudan Cuma gününe denk düşmesi dolayısıyla ‘’hutbe’’ ile ilgili bir merak oluştu. Daha sonra İmamın hutbeye çıkmasıyla birlikte aslında meraklanmama sebep olan şüphelerim gerçek oldu. Ağustos ayının Türkler açısından zafer ayı olmasından bahseden imam bir türlü 30 Ağustos’un ruhundan ve Mustafa Kemal Atatürk’ten bahsetmedi. Üstelik hutbenin bütününe bakıldığında 30 Ağustos’a değinilmesine rağmen kasıtlı bir tavırla o ruha ve Mustafa Kemal Atatürk’e değinilmediğini hissettiğimi ifade etmeliyim.

O anda caminin bahçesinde ağaçların altında bir gölgede Cumanın verdiği dinginliği ve huzuru yaşamaya çalışırken bir anda zihnimde fikirler dönmeye başladı. Rahatsız olmakla birlikte ‘’İmama Darılıp, Abdest Bozulmayacağını’’ söyledim, kendi kendime. Namaz sonrası işe döndüğümde uzun uzun düşündüm. Bu konunun yazılıp yazılmaması gerektiği hususunda bir muhasebe de yaptım. Ancak bu durumun muhakkak yazılması gerektiğini fark ettim.

Öncelikle, devletin parasıyla ayakta duran ve devletin bir kurumu olan Diyanetin böyle bir tavır sergileme hakkı söz konusu değildir. Devletin kurucu kadrosu ve devletin kendi meşruiyet söyleminde yer verdiği ruhu ile yine bir devletin kurumu hesaplaşamaz. Üstelik bu kurumu, hesaplaşmayı istediği kadrolar kurmuşsa.

Tabi ki bütün bir mücadelenin Mustafa Kemal üzerinden anlatılmasını makul bulmuyorum. Türkiye’de bulunan Kemalist zihniyetin yıllardır anlattığı hikayelerin tekrarlanmasından rahatsız oluyorum. Ancak devletin herhangi bir kurumunun da Atatürk ve kurucu kadroyu yok saymasını ya da kasıtlı olarak göz ardı ettiğini gösterme gayretini çok hatalı buluyorum.

Bu anlamda her mahallede, mahallenin yaptırdığı bir cami ve maaşını mahallenin ödediği bir imam olsa meseleye bu açıdan bakmayabilirdim. Bu durumda mahalleli 30 Ağustos günü Atatürk’ün hutbede anılmasından rahatsız değilse bir sorun yoktur. Yalnız eğer ki bu diyanet devletin bir kurumu ise böyle bir yaklaşımda bulunulmamalıdır.

Ne olursa olsun, yine de ‘’Cuma’nın Ruhuna’’ da zarar verecek sözlerden kaçınmak durumundayız. Netice de imama darılıp da abdest bozacak değiliz.

****** *******

Bu haftanın başka bir önemli konusu ise Cumhurbaşkanının Konya Ziyareti ve Ahmet Davutoğlu’nun ihracıdır. Konya’yı ziyaret eden ve birkaç programa katılan Cumhurbaşkanı açıklamalarında Ahmet Davutoğlu ve ekibinin ihracının gündeme geleceğini belli etmişti. Ancak bu zamana kadar Ahmet Davutoğlu ve ekibinin ihraç edilmesinin onların işine yarayacağı düşüncesiyle hareket edilmişti. Kendilerinin istifasının bekleneceği bir hava seziliyordu. Ama Ahmet Davutoğlu’nun çıkışları ve kongreye giden Ak Parti içerisindeki kimi çalışmaları ihraç sürecinin başlatılması adına önemli olmuştur.

Söylemlerini ‘’dava’’ üzerinden geliştirmeye çalışan Ahmet Davutoğlu ve ekibi bu açıdan ‘’partinin ilkelerinden saptırılması’’ eleştirileri ile bir rota çizmeyi hedefliyor. Bu bağlamda da istifadan ziyade ihraç edilmeyi bekliyorlardı, diye düşünüyorum.

Ak Parti ise bu duruma karşı ihraç işletmiyordu. Tabii, Ak Parti teşkilatları içerisinde Davutoğlu ekibinin kimi hamlelerine kadar.

Cumhurbaşkanı artık bir an önce partinin kurulmasını ve karşısında kimin olduğunu görmek istiyor.