İMAM-I RABBANİ DE Mİ 'HOŞGÖRÜSÜZ'MÜŞ?

Bugünkü sütunumuzu da bir başka mektuba ayırıyoruz. Bu mektup da İmam-ı Rabbani'ye ait. Aynı mevzuya dair. Bugün birçok zihni meşgul eden hoşgörü, bir arada yaşam, demokrasi, insan hakları, medeniyetler ittifakı vesair kavramlar etrafında insanların kafaları bulandırılmış durumda. Günümüzde İslâm adına beyanat verme mevkiine oturtulmuşlardan sahih bir söz beklemek de saflık olur. Bize bugünün dünyasının kanırtılmış beyin yapısından uzak sesler lazım. İmam-ı Rabbani'nin bu hususa müteallik mektubunun tercümesini aynen naklediyorum:

Mektubat, 163. Mektup

SeyyidNakîb Şeyh Ferid'e göndermiştir.

İslâm ve Küfür Birbirlerine Zıttır. İkisini bir araya getirmek imkânsızdır.

Birine Değer Vermek, Diğerini Küçültmektir.

Bizi ni'metlendiren ve İslâm'a hidayet eden, Aleyhissalâtuvesselâm'ın ümmeti kılan Allah'a hamd olsun.

Bil ki iki cihan saadetini kazanmak, yalnızca iki cihanın efendisi Aleyhissalâtuvesselam'a tâbi olmaya bağlıdır. O'na tabi olmak, İslâm'ın hükümlerini yerine getirmek ve insanlar arasında uygulamaktır. Küfrün adet ve uygulamalarını, genel ve özel herkesten kaldırmak iptal etmektir.  Hiç şüphesiz küfür ve İslâm iki zıttır. Kıyamete kadar, hatta kıyamette dâhil bir araya gelmeyeceklerdir. Birini değerli kabul etmek, diğerini değersiz kabul etmeyi gerektirir.

Şânı Yüce Allah, Peygamberine hitaben şöyle buyurmuştur; Ey Peygamber,  kâfirlerle ve münafıklarla cihâd et, onlara sert davran (287) Şanı yüce Allah, en güzel ahlakla vasıflanmış olan Peygamberine, kâfirlerle mücadele etmesini ve onlara katı davranmasını emretmiş ise, bu emirden, kâfirlere ve münafıklara katı davranmanın güzel ahlakın gereği olduğu anlaşılır. İslâm'ın izzeti, küfrün zelîl düşmesiyle gerçekleşir. Bu nedenle kâfirlere değer vermek, Müslümanları zelîl düşürmek olur. Kâfirleri izzetli kılmak, sadece onlara saygı duymaktan ve başköşede ağırlamaktan ibaret değildir.  Aynı zamanda onların meclislere alınması, onlarla birlikte bulunulması ve onların diliyle onlarla konuşulmasıdır. Bunların tamamı kâfirleri izzetlendirmek, üstün tutmak demektir. Onlar hakkında yakışan tavır, onları köpekler gibi kovmak ve uzaklaştırmaktır.

Şayet kâfirlerle ilişki kurmayı gerektiren bir dünyevî zorunluluk doğar ve onlarla ilişkiye girilmediği takdirde bu zorunluluk giderilemeyecek olursa, ancak o zaman, iltifat ve itibar göstermeden onlarla zaruret miktarında görüşmek caiz olur. İslâm'ın kemâli, bu tür amaçları tamamen terk etmek, onlara asla iltifat etmemek ve onlara katılmamaktır. Şânı Yüce Allah, Kitab-ı Mecîd'inde, onları 'düşman' olarak isimlendirmiştir. Bu nedenle, Allah ve Peygamber düşmanlarıyla bir arada bulunmak, cinayetlerin en büyüğüdür. Bu düşmanlarla bir araya gelmek ve onlarla sohbet etmenin verebileceği en az zarar, şeriat hükümlerini uygulamada vehin ve zafiyet oluşturmasıdır. Onlarla oluşan samimiyet nedeniyle, küfrün adet ve geleneklerini kaldırmaya utanmak olacaktır. Bu ise çok büyük bir zarardır. Hiç şüphesiz Allah düşmanlarıyla kurulacak sevgi ve ülfet, Azîz ve Celîl Allah'a ve Rasûlüne (s.a.) düşmanlığa sürükler. Öyle ki, insan kendisini Müslümanlardan, Allah'a ve Peygamberine inananlardan zanneder, fakat bu tür çirkin davranışlar nedeniyle İslâm devletini kaybettiğinden haberi olmaz! Nefisleri-şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden Allah'a sığınırız.

Düşmanlarımı seviyorsun! Sonra da seni sevmemi bekliyorsun!

Akıl senden ne de uzaktır!

Bu melun din düşmanları, İslâm'la alay eder, Müslümanları küçümser, bizi İslâm dininden döndürmek ya da hepimizi öldürmek için fırsat kollarlar. Müslümanların hayâ etmesi ve izzet sahibi olması gerekir. Hiç şüphesiz hayâ imandandır, İslâmî hamiyet/duyarlılık ve hassasiyet zorunludur. Müslümanların liderine yakışan, bu değersiz kâfirlerin zillet içerisinde boyun eğmelerini sağlamaktır. Hind bölgesinde kâfirlerden alınan cizye kaldırılmıştır. Bu durum, bunların bizzat sultanlarla kurdukları arkadaşlığın uğursuzluğudur. Onlardan cizye alınmasının temel amacı, zilletle boyun eğmeleri içindir. Bu zelil kılınmaları öyle olmalı ki, cizye vergisi alınır diye güzel elbise giymeye ve süslenmeye çekinmeliler. Bilakis sürekli mallarının alınması endişesiyle korku içerisinde kalmalılar. Sultanlar cizyeyi kaldırmaya nasıl cesaret edebilir? Onlara zillet olması için cizyeyi emreden Şanı Yüce Hak'tır. Onlardan cizye alınmasının amacı kâfirlerin hor ve hakir düşmeleridir. Müslümanların üstün ve izzetli olmalarıdır.

Küfrü zelil kılmak, İslâm'ın izzetidir!

İslâm devletinin oluşmasının alameti, kâfirlere buğzetmek ve onları çirkin görmektir.

Şânı Yüce Allah onları bir âyette 'necis/pislik'(288); diğer bir âyette de 'rics/murdar'(289) olarak isimlendirmiştir. Bu nedenle Müslümanların gözünde kâfirler, pis ve murdar olarak görünmelidir. Müslümanlar şayet onlara bu gözle bakarlarsa, onlarla sohbet etmekten sakınır ve onlara benzemekten tiksinirler. Herhangi bir hususta bu düşmanlara müracaat etmek ve görüşleri doğrultusunda hüküm vermek, tam anlamıyla onları izzetlendirmek demektir. O halde bunlardan yardım talep edenlerin ve onları bir takım şeylere vesile kılanların durumu ne olur? Şanı Yüce Allah, Kelamı Mecîd'inde şöyle buyurmuştur; 'Kâfirlerin çağrısı ancak sapıklıktır! (290) Bu düşmanların çağrısı batıl ve utançtan ibarettir. Bu durumda onların çağrısına nasıl icabet edilebilir? Buna icabet büyük bir fesat ve bozgunluğa, bu köpeklerin onurlanmasına sebep olur. Bu değersizler, bir çağrıda bulunacakları zaman putlarını aracı kılarlar. İşin sonucunun nereye varacağını, iyi düşünmek gerek! Böyle bir durumda İslâm'ın kokusu bile kalmaz. Azizlerden biri der ki; 'Hiç biriniz delilik sınırına ulaşmadıkça, İslâm'a ulaşmaz!' Buradaki delilik, nefse fayda ve zarar veren hiçbir şeye iltifat etmeyip, İslâm kelimesinin ve Müslümanların yücelmesi uğrunda kazanma ya da kaybetmeye aldırmamaktır. İslâm elde edilirse, Yüce Hakk'ın ve Peygamberinin (s.a.) rızası da elde edilmiş olur. Şanı Yüce Mevlâ'nın rızasından daha büyük bir devlet yoktur. 'Rab olarak Allah'a, din olarak İslâm'a, peygamber ve rasûl olarak Muhammed'e (s.a.) razı ve hoşnut olduk.' Ey Rabbimiz! Bizi bu söz üzere ihya et! Ona ve ehlibeytine en âli salavâtlar ve en mükemmel selâmlar olsun. Öncesinde de, sonrasında da selâm olsun...

(Mektubat-ı Rabbani, Yeni Şafak Kültür Armağanı, 2006)

------------------------------------------------------------------------------------

 

287, Tevbe, 73

288, Tevbe, 28

289, Tevbe, 95

290, Ra'd, 14