İlkel diye tabir edilen topluluklarda kişi topluluğun bir organı durumunda: Bezen eli, bazen ayağı, bazen de başı... Ama öyle bir el ki o el kopsa yerine başka bir el konuyor ve öncekinin kaldığı yerden, sanki bir önceki el hiç kopmamış gibi yapmaya etmeye başlıyor; öyle bir ayak ki o ayak yürüyemez duruma gelse onun yerine başka bir ayak geçip yürüyüşü devam ettirebiliyor ve öyle bir baş ki o baş kesilse yerine hemen bir baş konuyor ve birliği-beraberliği ve böylesi topluluklara mahsus üst aklı temsil etmeyi sürdürüyor.  

Böyle bir anlayış ortamında bir kabile mensubu diğer kabileye mensup birini öldürürse onun intikamı öldüren kişinin cezalandırılması şeklinde değil, onun kabilesinden herhangi birinin cezalandırılması da tabii ki normal karşılanıyor.

Bunları okuduğunuzda dudaklarınızdan "cehalet işte..." cümlesi dökülmüştür herhalde.

Tabii ki cehalet. Ancak cehalet sadece ilkel kabilelere mahsus değil ne yazık ki. "Tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır" sözü boşa söylenmemiş. İleri sayılan, eğitimli insanların oluşturduğu topluluklarda da insanlığa sığmayan cahilane işlere ve işlemlere maalesef rastlanabiliyor.

*** 

Bizim toplumuzun hem okur-yazarlık bakımından, hem Müslümanlık bakımından hem de hurafelerden kurtulup bilimi "en hakiki mürşit" edinme bakımından cehaleti yenmiştir. Dolayısıyla bu toplum için reşit bir insanı hâlâ anasının-babasının, abisinin-kardeşinin, amcasının-dayısının, halasının-teyzesinin, sülalesinin-aşiretinin bir uzantısı saymaktan vazgeçmenin sırası çoktan gelmiş, hatta geçmiştir bile. 

***

İnsan kendini ne kadar izole etmeye çabalasa da yazılısıyla, görseliyle basından uzak kalamıyor. Falanın oğlu şunu yaptı, filanın yeğeni bunu haltı işledi, feşmekân katilin ailesinden biri meclise girdi türü haberleri duydukça insanın sadece basından değil sosyal hayatın tamamından uzak kalası geliyor.

Bu tür haberleri hiç bir ilke tanımayan, hadi bir adım daha ileri gidelim, din-diyanet bilmeyen insanlar yapsa ve yaysa cahillerdir deyip geçersiniz. Ama ağzından Allah'ı, Kitab'ı, Peygamber'i düşürmeyen, dindar şairlerden mısralar döktürürken gözleri yaşaran, badem bıyıklı, hacı yağı kokulu, helal gıda ve faizsiz bankacılık teorisyeni kimseleri insanları reşit olan hısım ya da akrabalarının yaptıkları uygunsuz işler dolayısıyla aşağılarken, damgalarken, suçlu gibi gösterirken duyduğum zaman kan beynime sıçrıyor.

Arkadaş, dur ve düşün! Titre ve kendine dön! Bir adım daha ileri gidersen isyankâr oğlu nedeniyle Nuh Peygamberi de suçlu ilan etmek durumunda kalacağının farkında mısın?

***

Tabii ki bu durum sadece yukarıda andığım kişilere mahsus değil. Ağzını açtığında aydınlanmadan, bilimden, insan haklarından, birey olmaktan, özgürlükten, tüzeden, ustan ve usçuluktan dem vuranların haline ne demeli? Bu cenahın temsilciliğine, sözcülüğüne ve dahi önderliğine soyunmuş kocaman kocaman gazeteciler bilmem hangi siyasetçinin oğlu üzerinden yaptıkları yayınlardan utanacakları sıkılacakları yerde şimdi de yeğeni ile ilgili haberleri servis ediyorlar. 

*** 

Al birini vur öbürüne!

Vuralım vuralım da korkulur ki vura vura geriye adam kalmayacak.

Ne Diyojen gibi gündüz vakti elimize lamba alıp sokak sokak adam arayacak kadar "kinik"iz, ne de bildiğimiz doğruyu söyleyemeyecek kadar "sinik"iz elhamdülillah.

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)