Toplum hayatının düzenini sağlamak için bir takım kuralların olması ve bu kurallara uyulması gerekir. Aksi halde mesela hırsızlıkta kimin elinin kimin cebinde olduğu, belli olmaz. Ya da kimin malının kime ait olduğu gibi bir sahiplik hakkı bulunmaz.  Yani mülkiyet hakkı diye bir haktan bahsedilemez.

İnsan hakları; “tüm insanların hiçbir ayrım gözetmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olmasıdır. Herkes, cinsiyet, ırk, renk, din, dil, yaş, tabiiyet, düşünce farkı, ulusal veya toplumsal köken, zenginlik gibi fark olmaksızın kanun karşısında eşittir” şeklinde tanımlanmış. Bu hakların kullanılması, kuralsız bir toplumda asla mümkün değildir. Bu hakların kullanmasını engellemeye teşebbüs edenlere de hukuk çerçevesinde olmak üzere ceza-i müeyyideler konulmuştur.

Ben bir hukukçu olmadığım için bu konuların içine girip de kendimi ve siz okuyucularımı hukuki terimlerin içinde boğmaya niyetli değilim.

Ancak, benim ve benim gibi milyarlarca insanın bu dünyada huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşama haklarının önüne engel koyup, bu haklarımı gasp etmeye tevessül edenlerin, onlara hayatı zindan etmek için her türlü yolu deneyen ve uygulayanların da ister hukuk kuralları olsun, ister ahlak kuralları olsun, ister din, isterse dinsizlikle alakalı kurallar olsun bir şekilde onların bu eylemlerini def edecek yaptırımların olmasını isterim.

Son zamanlarda; bebe yaşındaki çocukların, kızların, oğlanların, kadınların ya da erkeklerin, gençlerin, yaşlıların velhasıl insanların yaşama haklarını acımasızca ellerinden alan, toplum düzenine kafa tutan, huzuru bozan, insanların psikolojilerini alt-üst eden, insan görünümlü mahlûkların aramızda dolaşmalarına da asla gönlüm razı gelmiyor.

Ben şahsen birkaç konuda idam cezasının var olmasını isteyenlerin tarafındayım. “İdamsız nizam olmaz” diyenlerdenim.

Nasıl ki yetiştirmek için çaba gösterdiğimiz bitkilerin içerisinde hastalıklı olanları, diğer sağlam bitkilere hastalığını bulaştırmasın ve gürbüz bir ürün elde edelim diye, gerek köklerinden sökerek, gerekse ilaç ve sair yöntemlerle onları yok ediyor ve öldürüyor isek, toplumun hastalanmasına yol açan, hastalıklı bir nesil yetişmesine neden olan ve toplum düzenine kafa tutarak insan hak ve hukukunu yok eden ya da etmeye meyilli insanları madem ıslah edemiyoruz, o halde idamın da kanunlarla desteklenecek biçimde hukuk içerisinde yer ayırılmasının elzem olduğunu düşünüyorum.

Yoksa; sağlıksız, ahlaksız, insan hak ve hürriyetlerinden mahrum edilmiş, gelişmeye kapalı, tembel, insanlık değerlerinden bihaber bir toplum meydana getirmemiz kaçınılmazdır.

Toplumun düzenini bozan ve suçüstü yapılmış yani suçu yüzde yüz sabit olanların mutlaka ölümle cezalandırmaları temiz toplum için elzemdir.

Evet, “duygusallıklarla kanun yapılmaz” diyorlar. “Öldürmektense yaşatmaya yönelik tedbirler alınmalı” diyorlar. Kesinlikle yanlış söylüyorlar. Zaten ıslah edemiyorsunuz, besliyorsunuz sonra salıveriyorsunuz ve onlar da kaldıkları yerden devam ediyorlar ahlaksızlıklarına ve cinayetlerine... Sen öldürmeyi değil yaşatmayı tercih ettikçe onlar zaten önüne geleni, üstelik kirleterek öldürüyorlar.

O masum bebelerin, çocukların vebali, bu ahlaksızlara gerekli cezaların verilmeye başlamasına kadar siz yetkililerin üzerinde olacaktır bilesiniz.

İdam, bu olayların tamamen önüne geçemeyebilir, haklısınız. Geçmesine geçmeyebilir ama hiç değilse bebeleri öldürülen, kirletilen ana ve babaların yüreklerine su serpilir. Bu sonuç bile adaletin bir nebze olsun işlevini ortaya koymuş olur.

Daha kaç tane Ecrin Bebek öldürülmeli ki, akıllar başa gelsin, “keşkeler” feryat eylesin?