Hz. Pîrin gönlünden sızan bilmediklerimiz, bilmezden geldiklerimiz!

Semâ edenin muradı nefsânî arzuların harekete geçirilmesi, dünyalık temini ve fizikî zevk elde etmek ise bu semâ, oyun ve eğlence olur, bunun hükmü ise haramdır.
Âh efendim gel gör ki sema nice oldu, bir bilseniz nerelerde dönülür oldu, ayaklar haddini aştı talim tahtasından erkence taşar oldu!!!
Evet değerli dostlar bundan haftalar önce adını rahmetten alan güzel gözlü bir kızımız, bana kendisine Hz. Mevlana'yı anlatmamı istedi ve tasavvufî anlamda bazı tereddütleri olduğu için, Hz. Pîrin döneminde ki  Mevlevilik'le, bugünkü Mevleviği nasıl değerlendirirsiniz diye sordu.
Sözün sencidesiydi bu soru aslında, ama yürek burkan türdendi, ki bugün için cevabından ürktüğümüz ve kendimize dahi itiraf edemediğimiz gerçeklerin sorgusuydu bana göre bunlar.   
Gündemdeki, ama gün yüzüne men edilmiş bir sadetti bu aslında!
Şöyle ki;
Ne yazık ki Mevleviliğin artık bazı kesimlerce ne kadar şuursuzca yapıldığı ( bakın yaşandığı demiyorum ) malumunuzdur. Hele hele şu son Şebi Aruz törenlerine gelenlerin halinden, vehametinden çoğumuz haberdarız ve emin olun pek çok hadiseye de tanık olduk esefle?
Bizzat vakıf olduğumuz yada dostlardan duyduğumuz ve bizi kedere sevk eden öyle durumlar var ki emin olun, hakikaten bizleri Hz. Pîre karşı mahçup duruma düşürüyor. Bilemiyorum bu insanlar huzuru mahşerde nasıl hesap verecek ve Hakk'ın divanına hangi yüzle çıkacaklar merak ediyorum?
Mukayese ve vicdani muhasebeyi sizlere bırakıyorum değerli kardeşlerim, Hz. Mevlana dönemindeki Mevlevilik'le bugünkü Mevlevilik aynı satırda dahi zikredilebilir mi, yada böylesi ayıplar mazur görülebilir mi? Bakın satırlar bize ne söyler!
* Zamansız yani yeterlilik görülmeden ve hak etmeyen kişilere verilen icazetler. ( Kraldan çok kralcı olmak bu olsa gerek )
* Bazı Mevlevi dergahlarında devr-î veledi'nin ne olduğunu dahi bilmeden yapılan sözümona sema törenleri ( oynamadan hallice ),                
* Cuma vakti geldiğinde namaza gitmeyi reddeden ve ;
" bizim Cuma namazına gitmemize gerek yok, bizim Semamız bize yeter diyen gafil, cahil ama bir o kadar da zararlı zümreye gösterilen manasızca hoş görü !
* Ve en çok da haddini ve amacını aşan tapınma şekli ki, tahammül edilir gibi hani ;
La ilahe illallah ............................................... ? buradan sonrasında gelen kişinin adı malumunuzdur. ( Kendi mürşidinin adı )
Fakat bu böyle biline ki, bizim kitaplarda okuduğumuz, yazdığımız İslamiyet ve Mevlevilik'le, bugünkü Mevlevilik arasında temsilde hata olmasın, dibi görünmeyen uçurumlar var !
Yazık çok yazık !  Oysa Resulullah efendimizin ( s.a.v ) tavsiyesiyle ;
Benim soyumdan gelen değil, yolumdan gelen benim evladımdır' diyor yüce Pîr, Mevlevî erlerine, bu konuya gönül gezdirenlere ve bu cümleden hasıl olan mananın açılımını merak edenlere ve devam ediyor efendim aynı zerafetle ;
Diyorsun ki âşık oldum ; yalan ! Aşk ile yanmadan gelme kapıma.
Diyorsun ki yanıyorum ; tamam ama, " kül " olmadan gelme kapıma... demiş hazret, bugünkü Hz. Mevlana algısını aydınlatırcasına !
Çünkü Hz. Pîri ve O'nun dönemindeki Mevleviliği anlamak ve anlatabilmek için derûni bir ilime sahip olmak ve bunu da yine âşk-ı öğretence lisanı âşk ile lugata sığdırmak yada bu ilmi ehl-î gönülden dinlemek, dinlediğini harfini kaçırmaksızın anlamak, anladığını da yaşamak gerek öncelikle, Tahir Büyükkörükçü hocanın dediği gibi aşk eri Mevlana'yı anlamak için !
Yani zor iştir bu işler değerli dostlar, derin mevzular hassas konulardır, fakat bizim ne kadarına dilimiz döner lügatımız ne kadarına kifayet eder bilemiyorum ama, o deryanın gönlünden sızana hayran bir fakir olarak, görsellikten ziyade emredilene amade olmak lazım derim öncelikle acizane.
Öyle ki, Hz. Mevlana'yı anlamak için evvelinde O'nun da tabî olduğu makamların ve mertebelerin kûtsiyetini kavramak ve kadru kıymetini bilmek ve icabetini yerine getirmek gerek diye düşünmekteyim.
Keza Hz. Mevlana'mız da kendisini anlatırken bu değerlere hürmetini vurgulamış ve hissiyatını da şöyle dile getirmiştir.
" Ben kul oldum, ben kul oldum.. Ben zayıf bir kul olduğumu ve kulluğumun gereğini ifade edemediğim için utanıp başımı önüme eğdim. Her köle azat edilince sevinir. İlahi ! bense Sana kul-köle olduğum için seviniyorum. "    
"Allah ve Peygamberinin sözüne sarıl. Niçin Kur'ân'ın ilk harfi bâ, son harfi sîn'dir. Çünkü iki harften 'Bes' kelimesi oluşur. Bunun anlamı ise 'yeter' demektir. O halde Kur'ân sana yeter."
"Ben sağ olduğum müddetçe Kur'ân'ın kölesiyim. Ben Muhammed Muhtarın yolunun tozuyum. Benden bu sözden başkasını nakleden kimse benden uzak, ben de ondan uzağım.
Buradan sonrasında bir alıntıyla devam edersek ;
Hz. Mevlana, düşünce ve hayat anlayışını oluştururken Kur'ân ve Sünneti kendisine rehber edinmiş ve gücü nispetinde bu ölçülerde yaşamış bir insandır. Mevlana'yı Mevlana yapan İslam'dır, Kur'ân ve Sünnettir. Bu yüzden onun ünlü eseri Mesnevi için " Mağz-ı Kur'ân yani " ( Kur'ân'ın özü ) denmiştir. ( Prof Dr. Ali Akpınar )
Ve devam ediyor üstad ;
" Peygamberimiz, bir hadislerinde " Gerçek anlamda muhacir olun, muhacirlik taslamayın " buyurur. Buna göre erdem ve güzellikleri gerçek anlamda doğru bir şekilde anlamak ve onların gereğini layıkıyla yerine getirmek oldukça önemlidir. Bu yüzden, hangi iş olursa olsun içtenlikle yapılmıyorsa o işler için riya söz konusudur, riya ise bir çeşit şirktir. Burada Hz. Mevlanâ'nın “ Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol ” sözü tam da yerini bulmaktadır.
Fakat, sonra ekliyor;
Biz Müslümanlar kadar, kendi değerlerine yabancı olan yahut değerlerinin kıymetini bilmeyen ve yerli yerince onları kullanarak layıkıyla değerlendiremeyen toplum yoktur desek, yeridir. Bu gerçeğin tabii bir sonucu olarak pek çok değer gibi Hz. Mevlana da kimi çevrelerce istismar konusu yapılabilmektedir.
Şöyle ki onu doğru bir şekilde tanımama, onu ve mesajını anlayamama, onunla ilgili olmayan söylem ve davranışları ona mal etme sonucuna götürmüştür. Bu, ya ona ve söylemlerine bütüncül bir yaklaşımla yaklaşmamaktan kaynaklanmaktadır, yahut da herkes kendi bakış açısına göre ona bakıp kendi Mevlana'sını onda bulmaktadır.
        Sonuçta Mevlana'yı istismar eden, kendi emelleri doğrultusunda onu kullanan, Mevlana'daki ilahî aşkı aşk-ı hımarîye dönüştüren, onu ve mesajını buharlaştıran güruhlar zuhur etmiştir. ( Somuncu Baba )
Değerli okurlar diliyorum ki Allah, bu toplumu bu güruhların hayâsızlığından ve şerrinden muhafaza eylesin ve ilave etmek istiyorum ki, hemde bu mevzuyu buraya taşımama vesile olan kızımıza da mesaj olsun inşaallah ;
İyi bilesin ! ALLAH'ın sevgisine nâil olanı ; âlem sever !
Nitekim bizde O'nu çok sevdik, ama biz O'nu olduğu gibi sevdik !

( M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri, III- 163 )                                                  
 İbnü'l-Esîr, en-Nihâye, V, 245.
Kamil Yaylalı, Mevlana'da İnanç Sistemi, s, 158.
Tahirü'l-Mevlevî, Mesnevî Şerhi, VI, 46-47.
Nezahat  Bekleyiciler, Yolu Konya'dan Geçen Ulu Hatunlar .
Nezahat  Bekleyiciler, Âteşbâz-ı Velî.
-------------------------------------------------------------------------
Efendim, bu arada Konya Yazar Kadınlar Birliği olarak düzenlediğimiz rutin söyleşi programının bu ay ki konuğu, Konya'nın medar-ı iftiharı değerli hocam sayın Prof. Dr. Saim Sakaoğlu'dur. İnşaallah önümüzdeki hafta bu konuya değineceğiz.
Konya görsel ve yazılı basın camiasında yer alan bütün ( bayanlar ) araştırmacı, yazar ve muhabir kardeşlerimizde bu söyleşiye davetlidir.
 ( Tarih - 29.03.2014 Saat -13.00 )
 ( Yer - Hz. Pîrin yanıbaşındaki Gülbahçe Restoran, Horasan salonu )
Katılımınız bizi mutlu eder.
Allah'a emanet olunuz.