Konuya tam geçmeden önce ABD başkanı Trump’ın küresel ekonomi politiği yönlendirme ve kızıştırma sürecinde, şu ana kadar neler yaptığını kısaca hatırlayalım ve ana başlıklar üzerinden devam edelim. 

  • ABD, Meksika sınırı ile ilk hamlesini yaptı ve sonrasında Kanada’ya göstermiş olduğu aba altında sopa ile NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Anlaşmasını) koz olarak kullandı.
  • ABD, AB ile Serbest Ticaret Anlaşmalarının ötesinde olan TTIP (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı) müzakere sürecini bitirdiğini açıkladı
  • ABD, Trans Pasifik Ortaklığı sürecinden çıktı 
  • Demir Çelik Sektöründe Çin ve ABD özelinde başlayan korumacılık politikaları ile TİCARET SAVAŞLARI başlamış oldu. 
  • Sonrasında ABD, HUAWEİ firması ile Çin’in teknoloji şirketine yönelik spesifik ve firma özelinde Ticaret savaşlarını farklılaştırdı.
  • İran ile Nükleer Anlaşmayı tek taraflı olarak iptal eden ABD, İran’a yönelik yaptırımları başlattı ve İran ile ticaret yapacak ülke ve firmalara tehditleri saydırmaya başladı
  • Venezuela’ya darbe yaptırma sürecini girdi, muhalifleri destekledi (Dünyanın en önemli petrol üreticilerinden olan bir ülke) ABD girişimleri şu an için başarıya ulaşmış gözükmüyor. 

Tüm bu süreçlerden anladığımız, yıllardır Küreselleşme ve Serbest Piyasa savunuculuğunu yapan ABD’nin hem küreselleşmenin hem de serbest piyasanın nimetlerinden bolca faydalandıktan sonra artık faydalanmaya diğer ülkelerin başlaması ve pastaya ortak olması hatta önünden alması ile rota değiştirme sürecinin en bariz örnekleridir. 

Olaya Ülkemiz açısından bakarsak; 

  • ABD, Suriye meselesinde tırnak içerisinde müttefiki olan ve dünyanın en güçlü ordularından birisine sahip olan Türkiye ile hareket etmek yerine, teröristlerle hareket etme kararı aldı.
  • Rahip Brunson olayında net bir şekilde ülkemize gerçekleştirilen “Döviz Saldırılarının” tetikleyicisi konumda oldu
  • Terör örgütü liderlerini himaye eden ülke konumuna geçti.
  • Suriye’den asker çıkarma sürecinde yine Trump, tweetleri ile ülkemizi ekonomik açıdan tehdit etti
  • S-400 meselesi ile süreç farklı bir boyuta girdi yine tehdit mesajları ve mektupları ile ülkemize tehdit etmeye devam ediyor 
  • Türkiye F35 sürecinin partneri iken (müşterisi değil partneri) bizi çıkarmak ve uçakları vermemekle tehdit etmeleri devam ediyor. 
  • Taşeron Kredi Derecelendirme kuruluşları ile ülke ekonomisini itibarsızlaştırma girişimleri.  Örneğin geçen hafta Moddys, Ülkemizin kredi notunu hem düşürdü hem de negatif hale getirdi. Gerekçelerine baktığımızda ise, iki temel gerekçe var. Birincisi;  ödemeler dengesi krizinin artmaya devam etmesi şeklinde ifade ediyor. (İşte burası kendilerini ele verdikleri yer. Çünkü en son açıklanan ödemeler dengesine baktığımızda bile cari açık ve alt kalemi olan dış ticaret açığı hızlı bir şekilde düşmeye devam ediyor. Aslında ödemeler dengesinde bir sorun yok.  İkincisi ise,   “Türkiye uzun süreli ekonomik ve finansal oynaklık dönemine karşı kırılgan olmaya devam ediyor” Buradaki oynaklıktaki kasıt, finansal piyasalardaki döviz kuru oynaklığı ve buna bağlı olacak ekonomik etkiler ise burada haklılar. Bu ikinci madde ile alınabilecek tedbirleri yazımın son kısmında paylaşacağım. 

İran’a Gelirsek

Burada boyut biraz daha farklılaşıyor. ABD’nin, İran’a yaptığı haksızlık ve yaptırım kararlar.İran, Nükleer anlaşmada yükümlülüklerini yerine getirirken, ABD tek taraflı olarak bu süreçten ayrıldı. Yani kendini ele verdi. 

İran’da bu süreçte ticaret bağlamında en büyük kozu olan Ticaret yolları üzerindeki Hürmüz boğazını koz olarak kullanacağını önceden ifade etmişti. Geçen hafta ise Hürmüz Boğazında iki petrol tankerine saldırılar yapıldı. İran bunu reddetti ama ABD İran’ı suçluyor. Biz esas konumuza gelirsek, Hürmüz boğazı kapatılırsa ne olur? Sorusunun cevabını bulmaya, dünyada ve tabi ki de ülke ekonomimize etkisi ne olur? Konusunu ayrıca konuşmak isterim. 

Öncesinde Hürmüz Boğazının önemine değinelim; 

Sadece 2 tankere yapılan saldırıdan sonra petrol fiyatları kısa süre içerisinde % 2 oranında artışla tepki verdi dedikten sonra önemine gelelim.

  • Küresel ölçekte günlük petrol ihtiyacı yaklaşık 100 milyon varil. Dünyadaki petrol transferinin yaklaşık beşte biri ise Hürmüz Boğazı üzerinden gerçekleşiyor.
  • Günlük olarak değerlendirirsek yaklaşık 20 milyon varil petrol bu boğaz üzerindeki ticaret yolunda gerçekleşiyor 
  • Hürmüz boğazı haricindeki diğer güzergâhlara bakarsak, Malaka körfezinden yaklaşık günlük 16 milyon varil, Süveyş kanalından ise günlük 5,5 milyon varil petrol bu güzergâhlardan geçmekte.
  • Petrol ticaretindeki farklı güzergâhlara geçiş olma ihtimali,  petrol fiyatlarını yükseltirken, aynı zamanda petrol ile bağlantılı tüm sektörleri olumsuz etkiler 
  • Hürmüz boğazının bir yanında ABD müttefiki ARAP ülkeleri yer alırken, (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri vb.) Diğer tarafta ise İran bulunmakta 
  • Maalesef ABD burada kendisi girmeden İran- Arap (Araplardan kasıt, S. Arabistan - BAE vd.) savaşı başlatmak niyetinde olabilir. 

Salt Ekonomik Bağlamda, Olası Hürmüz Boğazı Krizinde Ülke Ekonomisi Nasıl Etkilenir? 

  • Küresel ölçekte böyle bir durumun gerçekleşmesi, petrol fiyatlarını oldukça yükseltir. Ve küresel ticarette taşıma maliyetlerinin artması ile birlikte küresel ticaret hacminde daralma meydana gelir SONUCUNDA ülkemizde bu daralmadan nasibini alır. 
  • Petrol fiyatlarının çıkması aynı zamanda petrol ithalatçısı ülkemizin dış ticaret dolayısıyla cari açığını artırır
  • Petrol fiyatlarının artması ile birlikte benzin fiyatlarından artış Enflasyonu tetikler 
  • Artan petrol fiyatları hem ulaşımı (hava ve kara olumsuz etkilerken)  hem de tatil destinasyonlarına olan ulaşımı dönemsel olarak olumsuz etkiler. Özellikle yabancı turist bağlamında 
  • Düşen otomotiv satışlarına, benzin fiyatlarındaki artışlar ile birlikte daha da düşüş yaşanır ve sektör durgunluk dönemine geçiş yapar. 

Genel olarak kısaca söylemek gerekirse, Petrol fiyatlarının artış, Cari açığı artırır ve Enflasyonu azdırır. 

Bu Konjonktürde Ülkemiz Neler Yapmalı?

Benim kendi şahsi görüşüm, şu an ülke ekonomisinin en büyük problemi döviz kurlarındaki oynaklık ve öngörülemez bir durum içerisinde olması. Dikkat ederseniz dövizin yükselmesi veya düşmesi demiyorum. Çünkü yükseliş ve artış bazı ekonomik birimler için fayda sağlarken, diğerleri için zarar sağlar AMA döviz kurlarının öngörülemez olması herkese zarar vermekte. 

Dolayısıyla ülke olarak, ekonomik saldırılara karşı en zayıf yerimiz ve hedefte olan kısım “Döviz kurlarının TL karşısındaki değeri” Şimdi S-400 kapsamında, ABD açık bir ekonomik yaptırım veya bel altından çalışarak ekonomiye zarar verme sürecine girerse, ilk etkilenecek kısım Döviz kurları olacaktır. Birde üzerine Petrol fiyatlarının artma riski de eklenirse VEYA bizzat artarsa ekonomik olarak oldukça sıkıntı yaşarız ve maalesef ki böyle bir süreçte, Merkez Bankası araçları bu saldırıları ve sıkıntılı durumu püskürtmeye yetmez. 

Küreselleşme karşıtı, serbest piyasayı bozucu, korumacı politikalarla kazan kaybet kuralını misyon edinen ve tüm bunları ekonomik bağlamda gerçekleştirirken, Dünya Ticaret Kurallarını yok sayan bir ABD varken… Kimse serbest piyasadan bahsetmesin. Özellikle ABD Ekonomi doktrini haricinde ekonomi politikası benimsememiş iktisat hocalarımız ve büyüklerimizin, önce ABD’nin dış ekonomi politikalarına bakmalarında fayda görüyorum. 

Mademki en yumuşak yerimiz Döviz kurları o zaman daha öncesinden onlarca kere yazılarımda belirtiğim üzere, ülkemiz hızlı bir şekilde GEÇİCİ OLARAK SABİT KUR REJİMİNE GEÇMELİDİR. Örneğin hükümet bir yıl boyunca tüm döviz kurları için bir fiyat belirler ve herkes planını, belirlenen kura göre yapar. Saldırı ve riskler azaldığında hızlı bir şekilde TEKRAR SERBEST KUR REJİMİNE GEÇİLİR. 

SONUÇ: Ticaret savaşlarının olduğu ve ülke ekonomisinin yabancı güçlerle tehdit edilme sürecinde, serbest piyasayı tümüyle savunacak kadar serbest olmadığımızı bilmekte fayda var.