Hukuk

Eskilerin;bir dostundan, arkadaşından yahut uzaktan da olsa bir tanışından bahsederken “bizim onunla hukukumuz var” diye başlarlardı söze. Yani, ”hukuk” çok geniş anlamlı kelime. Hukukla yasayı birbirinden ayırmalıyız. Hukuku oluşturan olgular, toplumsal aidiyetlerdir, örflerdir, gelenek ve göreneklerdir. Yasa ise hukuku düzenleyen hükümlerdir.

Son yıllarda artan kadın cinayetleri, çocuk katliamları, türlü hırsızlık ve yolsuzluklar toplumumuzun “cinnet hali”nde olduğunu göstermektedir. Toplum bireylerinin hak ve hukuku tanımaması, başkalarının hukukunu kendi karanlık ihtiraslarının kulu olarak görmesinden bu olaylar cereyan etmektedir.

Maalesef yasalar, Türk toplum hukukunun feraset imbiğinden süzülüp geçirilmediğinden kamu vicdanında karşılık bulmamaktadır. Hak ihlali yapan suçluları cezalandırmak yerine, mağdur kesimin ödediği vergilerle konforlu cezaevlerinde ömür doldurmaktadırlar.

Dahası  bunların cezaevi şartları iyimi kötümü diye birtakım isimlerini bilmediğimiz örgütler feveran ediyorlar  “mahkumların insan hakları ihlal ediliyor” diye. Yönetimimizi sigaya çekmek istiyorlar. Peki mağdurun insan hakları ne oluyor? Siz onun en tabii hakkı olan yaşama ve bedenine dokunulmaz hakkını ihlal etmişsiniz. Geleceğini, umudunu çalmışsınız.

Özge Can Aslan, Ceren Özdemir, Emine Bulut, Fatma Şengül, Rabia Tümkaya … VE DAHA NİCELERİ vahşice ve canavarca ruhla katledilenlerden birkaçı. Dahası hafızamızda kalanlardan.

 2019 yılında 474 kadın öldürüldü. En az 166 kadın cinsel saldırıya uğradı ve yine en az 96 çocuk istismar edildi. Bunların, temel hakkı olan yaşama ve beden özgürlüğü ne olacak?

Yasa koyucularımız, bu canavarlara verilebilecek en ağır cezanın “ağırlaştırılmış müebbet” olduğunu söylüyor. Yani çocuklarının çıplak bedenlerini buz gibi soğuk toprakta üşüyeceği düşüncesi ile  kabre vermiş olanların vergileri ile 24 yıl “kele”gibi besleyeceksiniz, bunun da, hukuk olduğunu diyeceksiniz öylemi?

Meydanlarda halk yığınlarının “İDAM İSTERİZ” diye hançeri yırtılırcasına bağırmasının nedeni nedir?

Ben söyleyeyim:

YASALARIN, HUKUKUN ÖNÜNE GEÇMESİNDENDİR!

VERİLEN BU CEZALARIN İLERİDE SANIK LEHİNE BİRTAKIM İYİLEŞTİRİLMELERLE İYİ HALDEN SALIVERİLECEĞİ KORKUSUNDANDIR.

Nitekim matbuat marifetiyle bu uygulamaları okumaktayız. Sanık mahkemede “kravat taktı” ,”efendim dedi”, ”pişmanlık duyuyorum” dedi gibi gerekçelerle, verilen cezanın infazdan faydalandırılarak yüzde ellisini indirip son beş yılını açık cezaevinde son iki yılını da adli kontrol şartı ile bırakıldığını maalesef görmekteyiz. Şimdi yüreği yanık ananın adına hukuk dediğiniz, bizim ise yasa dediğimiz kavrama inancı kalır mı?

Aslında bu canavarlara ölüm cezası bile vermek mağdura haksızlık, katile mükafattır! Ölüm onlar için kurtuluştur.

O vakit benim bir önerim var!

Civa madeni gibi çalışanlarının sağlığını bozan ömürlerini kısaltan birtakım maden ocakları var. Yerin yüzlerce metre aşağısında insanlarımız ekmek parası kazanıyorlar. Onları daha iyi işlerde istihdam ederek bu canavar insanları oralarda gün yüzü görmeden çalıştırmalıyız..

“Çalışır üretirse yemek yemeyi hak eder, yok çalışmazsa aç kalır” kuralı ile cezasını yerin 50-100 mt altında hiç kimse ile görüştürülmeden ömrünün sonuna kadar çektirilebilir,

Hem bu mağdurların akınlarının ödedikler vergiler daha verimli yerde kullanılır, hem de bu soysuzlar bedavadan beslenmemiş olurlar.

Bu fiili yapmak isteyenler, akibetlerini peşinen görecekleri için bir değil bin kere düşünmek zorunda kalırlar.

Hülasa hukukun tesisi de kamu vicdanında da karşılık bulmuş olur.