Geçen haftaki yazımızda hukukun ,yasa ile karıştırılmaması üzerine düşüncelerimi serdetmiştim,bu haftada devam etmek istiyorum.

Demiştik ya, hukuk; Hayatın yaşama biçimidir.

Şartıdır,saygıdır,hoşgörüdür,vefadır,sevgidir…..

Sosyal medyada bir video dönmekte.55-60 yaşlarında bir adamın dramı.

Çocuklarına eğriyi doğruyu kendi metodu içerisinde öğretmeye çalışan bir adam.İstanbul sözleşmesi mağduru.

İstanbul sözleşmesi aile içi dinamiklerini tek taraflı kadına pozitif ayrımcılık yaparak sarsan bir sözleşme.

Ben hukukçu değilim.Onun için, işin tekniğine girmeyeceğim.Yalnızca aile içi dinamiklerin nasıl erozyona uğradığını, yaşanmış olaylarda nasıl uygulandığını, görmeye çalışacağız.

Yukarıda bahse konu olan videoda adamcağız şöyle feryat ediyor.

“Ben çocuklarıma ve eşime bir tokat dahi atmadım. Gücüm yettiğince çalışıp eve ekmek getirdim. Bir baba olarak çocuklarımın yanlışlarını,eğrilerini düzeltmek için zaman zaman sert, zaman zaman lisanı hal ile ikaz ettim.Eşim çocuklarımı, sözde bana karşı korumak için karakola gidip yalan ifade vererek hakkımda uzaklaştırma kararı çıkarttı ve beni evden kovdular.Şimdi gördüğünüz gibi arabada yatıp kalkıyorum” diyor.

Sadece kadının beyanı üzerine uzaklaştırma kararı vermek mer-i yasalara göre uygunluk gösterebilir, lakin hukuka uygun mudur?

Her toplumun kendi örfüne göre aile yapısı vardır. Aile bireyleri kendi içlerinde görev taksimi yapmışlardır.Baba ailenin “reisidir” sırtınızı yaslayacağınız dağdır,dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikelere karşı ailenin paratoneridir. Anne ise, “vatandır,topraktır” toplumun mimarıdır,çocukların mürebbiyesidir,arkanızı toplayandır,yıkıldığınız yere duvardır.Bizim toplumumuzda aile böyle tarif edilir.

Siz; ailenin içindeki bu hukuku korumak yerine yasalarla müdahele etmeye kalkışırsanız,ailenin sırtını yaslayacağı dağı un ufak etmiş olursunuz!

Siz; ailede babanın otoritesini sarsıp onu yerle yeksan ederseniz “ne idüğü belirsiz” çocukların  yetiştişmesene vesile olursunuz!

Bir arkadaşım bahsetmişti. Herkesin bildiği, günümüz bayan sanatçılarından biri 15 yıl önce; “ne erkeğe benziyor, ne kadına! Böyle bir nesil geliyor işimiz zor” diye. Öngörü sahibi bu hanım sanatçımızı kutluyorum.15 sene önce bu tehlikeyi  görmüş.Üzerlerinden aile otoritesi kalkmış bir nesil gelmekte.

Hiçbir hayat gailesi olmayan,giyim kuşamları ile kadına benzeyen erkekler,erkeğe benzeyen kadınlar,onlara hayranlık duyan anneler,sümsük,mıymıntı babaların türediği sözde“modern” kuşaktayız.Rahmetli Münir Özkul ve Adile Naşit’in köşe taşı diyeceğimiz yapıtlarından bir replik günümüzü özetliyor.Babasından gizli iş çeviren kızlar yakalanınca da “babalık eve ekmek getirmekle olmuyor,o kadarını hayvanlar bile yapıyor” diye bağırıyordu kız, babasına.Ne acı ki annede kızlarını korumak için kırk yıllık kocasını karşısına alıyordu.

Şimdi adamcağız kızına,oğluna haddini bildirmeye kalksa, yasa karşısına dikilip, evden uzaklaştırma cezası. Evin reisi kendi evinden kovuluyor.

Aile yapısı bu olan toplum ne kadar ayakta kalabilir?

Yine hukuk sistemimiz içinde yazılı olmayan lakin cezası belli olan, herkes tarafından bilinen cezalar vardır. Siz bu cezaları sayılı gün ile yani şu kadar sene hapis cezası diye sınırlandırırsanız tartışmaya açmış olursunuz. Birileri de çıkar öyle değil böyle olmalı der. Örneğin,üst soyun  cinsel istismarda bulunmasının cezası yazılı olmamalıdır.Bunun cezası, kamu vicdanındaki karşılığı bellidir.Bunu yediden yetmişe herkes bilir.Siz bunun cezası şudur diye ceza yasası çıkartır yazarsanız biride sizin ödediğiniz vergilerden “CMUK” gereği savunma mekanizması oluşturur, adaleti tesis ediyorum der.

Birileri çıkar son yüzyılın vebası, insan neslinin devamını tehdit eden, eşcinsellik haklarını savunur.Önce dernekleşir sonra partileşir taraftar toplamak için özgürce propagandasını yapar.İnsanlar da “ne var canım bunda” demeye başlar.Onlarda insan, hakları var” diye savunma üretirler.Sapkınlığın,satanistliğin hoşgörü ile karşılandığı,yitik gençlerin arasında moda gibi yayıldığını maalesef müşahede etmekteyiz.  Bazı ülkelerde eşcinsel evliliklerin yasallaştığı, günümüzde,”atıyla”,”itiyle” evliliklerin olduğu haberler matbuatımıza yansımaktadır.

Sağlıklı bir toplum için ailenin temel dinamiklerini korumak devletin en yadsınmaz görevidir. Bunun için iki üniversite bitirip, doktora yapmaya ,süslü cümleler kurmaya gerek yoktur.Bu topraklarda 1000 yıldır nasıl bir düzende yaşadı isek yine aynı temel argümanlar etrafında yaşayabiliriz.Yeter ki birilerinin dayatması ile kendi iç hukukumuza müdahale edilmesine izin vermeyelim.

Her hukuk sisteminde olduğu gibi İslam hukukunda da bir konu hakkında, hüküm(fetva)verileceğinde o yörenin örf adetleri toplum yaşama biçimleri,dinamikleri göz önüne alınır. Bu dinamikleri ortadan kaldırarak hüküm veremezsiniz. Vermeniz için, İslam hukuk sistemine ilave etmeniz gerekir ki ,bu; bugün her köşe başını tutmuş din tüccarlarının önünü açar.Ekran maymunları din adına ahkam keserler.Din adına devletin kurum ve kuruluşları istismar edilir.Yine din adına mazlum insanlar sömürülür.Diplomasız cahillerin etrafında diplomalı cahiller diktatoryası , oluşunu  sağlarsınız.

Hukuk sistemimizi, kokuşmuş AB istediği için değil, toplumun ihtiyacı olduğu için düzenlemeliyiz.Tabi ki binyıllık “toplum feraset imbiğinden” geçirerek

Aksi küresel emperyalizmin oyuncağı olmaktır.

Küresel emperyalizmi Yusuf kaplan şöyle özetlemiş;

“Kapitalist sistemin iki putu var: * Para ve Libido. * Para'yla ülkeleri Libido'yla kitleleri kontrol ediyorlar! * Böyle gider mi? Gider... Uçuruma sadece!”