Cosimo de' Medici 1440'larda Palazzo Me- Cosimo dici Rönesans sarayını yaptırdı. Burada hazineler, değerli taşlar ve madeni paraları topladı. Cosimo, başlangıçta yerel bölgesel bir antikacı idi. Etrusk ve Roma dönemi eser- lerini topluyordu. Daha sonra Floransa'daki Uffizi Müzesinde, antik döneme ait birçok eseri toplamaya başladı. 1574'te Toskana'nın ilk Büyük Dükü ve Floransa eyaletinin hü- kümdarı olan 1.Francesco da Medici için gizli bir stüdyo inşa ettirdi. Francesco'nun stud- yosu, devlet ziyaretçilerinin ağırlandığı bir yer oldu. XVI. Yüzyılda bu müzeleri başkaları izle- di, yüzyılın sonunda Avrupa saray çevrelerin- de bir müze kurma modası yaygındı. İnsan eli ile yapılmış eserlerle doldurulan bu depolara, pandechion, studiolo, gabinetto, wunder- kammer, galleria ve kunstkammer gibi adlar verilmişti. Tarihçi Paula Findlen, bu yapılan işi "Koleksiyonculuk" diye adlandırmıştır. Koleksiyonculuk olarak görülen bu dönem- de, eserlerin tam bir sınıflaması yapılmı- yordu. XIX. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde Danimarkalı Arkeolog Christian Jürgensen Thomsen (1788-1865) Kopenhag'daki görev yaptığı daha sonra Danimarka Milli Müzesi olacak "Kraliyet Antika Koleksiyoncuları'nın başına gelmişti, aslında kendisi de bir para koleksiyoncusu idi. Bir sergi içi eserleri tasnif ediyorken taş eserlerin maden eserlerden daha erken, tunç eserlerin de demir eser- lerden daha erken dönemde yapıldıklarını fark etti. Buradaki eserleri daha sonra "Üç Çağ Sistemi olarak adlandır; "Taş Dönemi, Tunç Dönemi ve Demir Dönemi" olarak üç döneme ayırdı(1816-1825]. Thomson'un Üç Çağ Sistemi denilen bu tasnifine Yeni Taş Ça- ğı(Neolitik), Ara Taş Çağı (Mezolitik) gibi yeni dönemler eklendi. Bu sınıflandırmalarda ar- keolojik kazıların yöntem olarak gelişmesinin payı büyük olacaktır.
XIX. yüzyılın bir başka özelliği daha vardı, eski Mısır yazıları Hiyeroglifler ve Sümer, Akad, Babil, Asur, Hititler ve en son Perslerin kul- lanmış olduğu çivi yazısının çözümü.

XIX. Mısır Hiyerogliflerinin, Mezopotamya Çivi Yazılarının çözümü ile Eski Yakın Doğu uygar- likların keşfi olmuştu.
Bu yönelişte Napolyon Bonapart'in 1798'deki Mısır seferinin etkileri büyük olacaktır. Mısır'ı ele geçirerek İngilizlerin Hindistan uzanan yolunu kesmeye çalışan Napolyon, Büyük İs- kender'i örnek alarak ordusuna yüzlerce bi- lim adamını dahil etmişti. Arapça, antik Grek ve Latin dillerini bilen, bölgedeki İslam dinini iyi öğrenen bu bilim heyetinin amacı, geçmişi olduğu kadar, dönemin Müslüman Mısır top- lumunu fethe hazırlık yapmıştı. Napolyan Mi- sır'a ayak bastığında Ehramlar önünde, "Sol- dats, songez que, du haut de ces pyramides, quarante siecles d'histoire vous contemp- lent, Askerler! Piramitlerin üstünden 40 asır size bakıyor" diye ünlü konuşmasını yapmıştı. Bu modaya daha sonra, sonra bölgeye gelen İngiliz casus Lawrence, Gertrude Bell, İngiliz devlet adamı Winston Churchill tarafından da yapılacaktır.
Napalyon'un Mısır işgali sırasında Rosetta [Reşit] Kalesinde askerlerinin bir çalışma- sında bulunan Rosetta adı verilen üçdil- li(Trilingual) bir kitabe Hiyeroglif yazılarının çözümünün anahtarı oldu. Bu taş, Napolyan Ingilizlerle Nil boyunda Ehramlar (Piramitler) Savaşında (1803) yenilerek İngilizlere savaş ganimeti olarak verilecektir. British Musem'a kaldırılan taşın çözümü için İngiliz Mısırbilim- ci Thomas Young ile Fransız Mısırbilimci Je- an-François Champollion aralarındaki yarışı 1822 yılında Champollion kazandı.


Rozetta taşı olarak bilinen bu taş Ptolema- ios kralı olan Epiphanesin MO. 196 yılında tapınaklardaki rahiplere gönderilen Hiye- roglif, Hiyeratik ve Demotik dilde yazılmış- ti. Champollion'un yaklaşık 22 yıllık uğraşı sonunda Mısır hiyeroglifinin çözümü, dünya tarihi için büyük bir uygarlığın ortaya kon- ması olmuştu.
Aynı tarihlerde İran'ın doğusunda Behus- tun'da Akameniş (Pers) kralı 1. Darius(MÖ. 522-486)'a ait olan, bir başka üç dilli Babil- ce, Elamca ve Persçe bir yazıtın okunması bölgede görev yapan İngiliz subay Sir Henry C. Rawlinson (1810-1895) tarafından 1835 ve 1843 yılında kopyalanarak İngiltere'de ça- lışmalara başladı. Önce Elamcayı 1838'de çözmeyi başaran Rawlinson'un kopyalarının parçaları çeşitli Asurologlar tarafından an- cak 1911 yılında tamamlandı?.
Antik öncelikle antik Grek ve Roma eserleri- ne yönelik gelişen hayranlık artık XIX. Yüzyıl- da Yakın Doğuya yapılan araştırma gezileri ile daha eskiye Doğu Akdeniz ve Mezopotamya eserlerine doğru yönlenecektir. Hiyeroglif ve çivi yazılı belgeler okundukça Tevrat ve İncil'de sözü edilen toprakların


gerçek olup olmadığını bu belgelerde sor- gulamaya başladılar. Rönesans'la başlayan antik eser toplayıcılar bu kez kil tablet ko- leksiyonları oluşturmanın yoluna gittiler. Bu tabletlerin çoğunun nereden nasıl geldiği bilinmiyordu.
İlk bilimsel kazıların başlangıcı görülen Schi- liemann'ın kazısı bile bir hazine avcılığı oldu- ğu daha sonra kaçırdığı hazinelerden ortaya çıkacaktır. Dokuz kültür tabakasından oluşan Truva bir höyüktür.

55634b14-b993-4a36-a8bb-3c40748ea45b
Troya'da 1863-1865 yılları arasında kazi ya- pan ilk kişi Frank Calvert'ti, kardeşi Frede- rick Truva'nın yeri olarak gördüğü Hisarlik çevresini 1847 yılında satın almıştı. Burası daha sonra Alman arkeolog Henry Schlie- mann'a satılacaktır. Burada Schliemann 1870-1890 yılları arasında kazılar yapmıştır. Arkeoloji biliminde Truva tabaka kazılarının yapıldığı ilk yerleşme olduğu kabul edilir. Schiliemann'ın ölümünden sonra çalışma arkadaşlarından Wilhelim Dörfeld 1893-1894 dönemleri kazıları yürütmüştür. Dörfeld Truva'yı alttan itibaren üste doğru dokuz ta- bakadan olduğunu ortaya koymuştur. Truva kazılarının yanı sıra çevredeki bazı höyük ve mezarlıklarda kazılar yapılmıştır: Paşatepe, Beşik-Sivritepe ve diğer mezar tepeleri, Hanaytepe ve Karaağaçtepe gibi yerleşim alanları da kazılmıştır.


ARKEOLOJİK TABAKALAŞMA VE HÖYÜKLER
Bir yerleşmede tabakaların belirlenmesi, maddesel kalıntıların öncelik, sonralık ve çağdaşlık ilişkilerine göre belirlenmesidir. Tabalardaki kültürel evrelerin, birbiriyle olan fiziksel konumları ve zaman ilişkilerinin çö- zümlenmesidir.
XIX. yüzyılın sonlarında arkeoloji, siyasal ve dinsel otoriteye bağlı, sarayların ve tapınak- ların araştırması şeklinde idi. Yeni keşfedilen filolojik belgeler bu konuya hizmet etmesi bakımından önem arz ediyordu. XX. yüzyılın başından itibaren höyükler üze- rine araştırmalar artmaya başladı. Mezo- potamya'da Ur, Uruk ve Babil gibi kentler üzerine yapılan araştırmalar, önemliydi. Tev- rat'ta Warka (Erek) olarak geçen Uruk'un bu- lunması, Ur'da Sir Leonard Wolley'in 1923'de Tufan tabakasını bulduğunu açıklaması büyük heyecan yarattı. Bu başarısından dolayı kendisine Sir'lük unvanı verildi.
Tabaka kazısı önemliydi ama arkeologların ne aradığı önemliydi. Yüzyılın ilk yarısı daha çok, tarihin yazı ile başladığından hareketle tablet aramaya yönelikti. Arkeolojik tabaka- lanmalar kültürel malzemelerden çok jeo- lojik biliminin doğal çevre tabakalanmasına bağlı bir seyir takip etmişti.
XX. yüzyılın başlarında Fransa'da ortaya çıkan Annales Okulunun da etkisi ile artık sıradan insanların, günübirlik sıradan hayatları da dikkate alınmaya başladı.
Günümüzde tarih ve arkeoloji sadece elitle- rin değil, sıradan insan yaşayışı ile ilgili hale gelmiştir.
Arkeolojik kayıtlardaki yaşı tahmin etmek, insan geçmişini anlamada birincil adımdır. Kronoloji, arkeoloji, paleontoloji ve jeolojiyi etnografya ve etnoloji disiplinlerinden ayıran zamansal bir boyut sağlar. Giderek daha iyi tanımlanmış tarihleme yöntemleri, kültürel değişimin yanı sıra kültürel kimlik ve etnik köken sorularını ele alma yeteneğimizi kökten geliştirdi; geçmişe dayanan birincil yön- temlerin anlaşılması, sosyal süreci yorumla- mak için hala kritik öneme sahiptir. Bunların başında stratigrafik teknikler, hayvan ve bitki kalıntılarına dayalı yaşlandırma, kimyasal birikim ve sıcaklık etkilerinin yanı sıra rad- yometrik ve radyasyon tarihlemesi. Çeşitli teknikler, belirli koşullar altında uygulanabi- lir ve bağlama ve tarihli malzemeye dayalı olarak değişken sonuçlar verir. Tüm bu ta- rihlendirme teknikleri, geçmişi anlamanın ilk adımı olarak mutlak veya göreli bir kronoloji oluşturmaya odaklanır.

6276021a-9633-43db-8142-abd029746846
Arkeolojik araştırmalarda ilk ve çoğu zaman en önemli adım, şeyleri bir sıraya koymayı veya birbirlerine göre tarihlendirmeyi içerir. Göreceli tarihleme yöntemleriyle arkeolog- lar, bir dizi olayın meydana gelme sırasını belirleyebilirler, ancak ne zaman meydana geldiklerini belirleyemezler. Stratigrafi, göre- celi tarihlendirmede kilit bir faktördür çünkü bir dizi kapalı tortu, göreceli bir kronolojinin oluşmasına neden olur. Göreceli tarihleme, tipoloji yoluyla da yapılabilir. Tipolojik sıra
lama, belirli bir zaman ve yerdeki eserlerin tanınabilir bir stile sahip olduğunu ve bu stildeki değişimin zaman içinde kademeli ve evrimsel olduğunu varsayar.
Karbon 14 Ölçümleri tabaka kazılarına bir ivme kazandırmıştır.
1946 yılında Willard Libby(1908-1980]'nin Rad- yokarbon (14 C] tarihleme yöntemi arkeolo- jiye yeni bir yaklaşım getirdi. Radyokarbon tarihleme olarak bilinen bu yöntem, canli organizmalardan kaynaklanan karbon bazlı nesneler için nesnel yaş tahminleri sağlar. Libby'nin keşfiyle mümkün olan 'radyokarbon devrimi", uygulayıcıların coğrafya ve kültürler arasında daha kesin tarihsel kronolojiler ge- liştirmelerine izin vererek arkeoloji ve jeoloji alanlarına büyük fayda sağladı
Radyokarbon yaş tayini ile kullanılan, bir parçacık hızlandırıcıda 14C'nin iyonlarını son derece yüksek kinetik enerjilere hızlandırdığı için bu süreç üzerine kuruludur.
Radyoaktif tarihleme yöntemlerinin ortaya çıkmasından önce, varves (yıllık tortu birikin- tileri) ve dendrokronoloji (ağaç halkası ana- lizi) mutlak tarihleme için en doğru araçları sağlıyordu. Ancak bugün, radyokarbon en yararlı tek tarihleme yöntemidir. Atmosferik radyokarbon tüm canlılara eşit olarak geçer, ancak bu radyokarbon alımı ölümle sona erdiğinden, izotop daha sonra sabit bir hız- da bozulmaya başlar. Bir numunede kalan radyokarbon miktarı, numunenin yaşını gösterir. Atmosferik radyokarbon seviyeleri her zaman sabit olmadığı için, gerçek bir takvim tarihine ulaşmak için bir radyokarbon tarihi kalibre edilmelidir.
Radyokarbon tarihlemesi için yaş sınırı yak- laşık 40.000 yıldır ve bu nedenle daha eski örnekler için başka yöntemlere başvurmak gerekir. Bunlar arasında luminesans tarihle- mesi, uranyum serisi tarihlemesi ve potas- yum-argon tarihlemesi yer alır.

a67d79d5-a98b-449c-9d96-ab055eae7538
Termoluminesans (TL) yaş tayini ilk olarak yaklaşık 30 yıl önce Oxford'da çanak çömlek tarihlemek için geliştirildi. Ancak, doğruluğu- nun genel olarak radyokarbon tarihlendir- meye göre daha zayıf olduğu görülmüştür. Luminesans tarihlemenin yakın tarihli önemli bir uzantısı, lüminesans 'saatinin' isitma ye- rine güneş ışığı tarafından sıfıra ayarlandığı yanmamış çökeltilerin optik tarihlemesinin geliştirilmesi olmuştur. Bu yaklaşımla, örnek- lem aralığı Hendek(Açma) dolgulan, kumullar ve los çökeltileri tarihlenebilecek verilerdir ve bu nedenle, tekniğin hem arkeologlar hem de kuaterner jeologlar için kullanışlılığı önemli ölçüde genişletilmiştir.
Luminesans yaş tayini için yaş sının tarih- lenen malzemeye bağlı olarak 100 000 ila 500 000 yıl arasında değişir. Uranyum serisi tarihleme için yaş sınırı da benzer şekilde 300.000 ila 500.000 yıl aralığındadır. Arkeometri, Fen Bilimleri ve Sosyal bilimleri ortak çalışmaya yönlendirmiştir. Amerikalı arkeolog Robert John Braidwood (1907-2003) 1947 yılında radyokarbon tarih- leme yöntemini öğrenmiş ve arkeolojik bu- luntulara uygulamıştır. Aynı yıl Irak'ta Jarmo kazısına başlamış, ekibinde, arkeologların yanı sıra biyologlar ve jeologlarla da çalı- şarak arkeolojide disiplinlerarası çalışmanın ilk örneğini vermiştir. Bu uygulamalarını ül- kemizde yaptığı Çayönü kazılarında da ger- çekleştirmiştir. Bu çalışmalar Yakın Doğu ve dünya arkeolojisinde çığır açmıştır.
1970'lerden sonra arkeoloji araştırmaları disiplinlerarası bir çalışma alanı olmuştur. Özellikle Arkeometri çalışmaları Fen bilimleri ile Sosyal bilimlerindeki uzmanları bir araya getirmiştir.
Arkeolojik bilimlerin bu gelişmesinde höyük- lerin önemi başta gelir.
Konya Ovası Höyükleri
Günümüzde kimi yerleri 975 m civarında çu- kurlukların olduğu Konya Gölü'nün yüksekliği 980 m. civarındadır. Bu nedenle Çatalhöyük yerleşmeleri 980 m civarında iken, batıdaki Konya çevresinde henüz gölden dolayı yer- leşime uygun olmadığı anlaşılıyor. Göl salı- nımları, sularının zaman içinde alçalıp yük- selmesi, iklime bağlı kuraklık ve yağışların artışına bağlı olduğu gibi, göl çevresindeki akarsuların göl tabanını doldurmasına bağlı suların yükselmesine bağlıdır.
13 bin yıl öncesinde Dervişin Hanı civarındaki göl kıyısına avcılık için gelmeleri ve göl su- larının çekilmesi ile 11500 yıl önce Boncuklu 
Höyüğü yerleşmesi Konya Gölü kıyısında olmalıdır. Bir süre sonra yerleşimi terk et- meleri büyük oranda göl sularının Çarşam- ba Suyunun getirdiği alüvyon yükselmesine bağlıdır.

b35cca5f-af1e-4732-8e94-ffc51cb03eac
Çatalhöyük 1006 m'dir, ilk yerleştiği zaman 1002 m. olmalıdır. (MO. 6800- 6500), ancak son kazılarda 2001 yılında ana toprağa inil- miştir, burada MO. 7400'lere inilmiştir. 30-40 cm. kadar yapılan bu derinlik düşünülürse, bu dönem yerleşmesinin 970-980 cm yük- seklikte yer aldığı düşünülebilir. Konya Karahüyük yerleşmesinin ilk kez gö- rüldüğü Kalkolitik Çağ'da göl seviyesinden yerleşmenin yüksekliğine bağlıdır. Erol ve Cohen'un verdiği rakamlarda Karahüyük'ün oturduğu birikinti yelpazesisin yüksekliği 100- 1006 m'de başlar.
Konya Gölü'nün 20 metre bir ortalama yük- sekliği kabul edilirse göl sularının yükseldiği dönemler 1020 m. yüksekliğin üzerinde bir yerleşim olmalıdır. 
ölü Çevresi Höyükleri
Karahüyük yükselti ölçümlerimizde 1052 m, höyük tepe noktası, çevresi taban yüksekliği 1032 m., kuzeye doğru 300 m'de 1030 m, 2000 m'de 1034, 400 m'de 1024 m, 6 km'de 1015 m, olduğu görülür, bu Meram Çayı birikintisinin batıdan doğuya doğru etkisinin 6 km'de 15 m. azaldığını göstermektedir.
Konya merkezin 10 km güneyinde Alakova, Çomaklı, Çarıklar ve Kaşınhan'a uzanan bir 1010 m yüksekliğinde bir kabarıklık vardır. Bu çevrede bulunan Çomaklı, Boruktolu ve Ça- rıklar gibi höyüklerde daha yoğunlukla MO. II. bin çanak çömleği görülür.
Gölün batı ve merkezi kesimi Çengelti, Tömek ve Zincirli kesimi 1001 m, Eğribayat 1010 m, Sarıcalar 1002, Karaömerler 1006, Eski Kon- ya Gölü çanağının güney ve batı kesiminde Tatlıcak, Saraçoğlu H., Aşkar H. ve İşgala- man (Çingen) H, doğu ve kuzeyinde Tömek H., Karakaya H., Sakyatan H. ve Göçü H. gibi höyükler saptanmıştır. Hava fotoğraflarına göre 2022 yılında aldığımız bazı modern yerleşmeler, höyükler ve göl tabanı ölçümleri şu şekildedir:
Konya Alaeddin Tepesi 1035, Alaattin Caddesi başlangıcı taban 1020 m., Musalla 1015 m, Ab- ditolu taban 1003, tepe 1022 m, Bu durumda Konya merkeze göre Karahüyük çevresinin 10 m. yükseklikte olduğu görülüyor. Karakaya H. - Göçü H. - 1000 m, Tömek H. 1015 m. Erler H. 975-1022 m.
Tatlıcak. 1004 m. Tatlıcak H. 1022m,, Mevlana Çevresi, 1014 m, Divanlar batı kesimi 969 m, Çengelti 977 m., Konya Sanayi 1015 m., Yayla- pinar 1018 m,
İçinde Konya Karahüyük'ün de yer aldığı bu yerleşmeler arasında Tatlıcak, Aşkar, İşga- laman ve Sille Parsana, Yaylapınar, Aşağı Pi- narbaşı, Karaman Tekintaş, Abditolu Domuz- boğazlayan, Kızılhöyük, Tömek ve Saraçoğlu Üzümlü gibi höyükler sayılabilir. Daha çok Geç Kalkolitik Çağda yerleşmeler görülen bu höyüklerin İlk Tunç Çağında İşgalaman, Sille Parsana ve Karahüyük'ta Orta Tunç Çağında yerleşmeler devam etmiştir.
Arkeolojik kazılar sonucunda 27 kültür ta- bakası bulunan Konya Karahüyük'ün Geç Kalkolitik ile Orta Tunç Çağının ortalarına ta- rihlenen Kültepe I b tabakası son evresi ola- rak belirtiliştir. Ancak yüzey araştırmaları ve dentrokronoloji incelemeleri daha erkene ve geç dönemlere giden bir tarihinin olduğunu gündeme getirmiştir.
Konya Karahüyük'ün dentrokronoloji incele- meleri Orta Kalkolitik Çağ'dan Geç Tunç Çağı- na uzanan kültür evrelerini ortaya koyarken, burada yapılan yüzey araştırmaları da bu du- rumu teyit etmektedir. 1990'lı yıllarda tarafı- mızdan yapılan yüzey araştırmalarda burada Geç Tunç çağa ait çanak çömlek parçaları tespit edilmiştir. 1952-53'lerde yapılan yüzey araştırmaları da benzer sonuçlar vermiştir. İklim Etkileri:
Akdeniz sularının Karadeniz'e aktığı G.Ö.(Gü- nümüzden Önce) 9100 yılları birçok pluvial göl çanağının tümden kurumasına yol aç- mıştı. O zamana kadar göllerin çevresinde avcı toplayıcı olan insanlar göllerin kuruma- sıyla bu ovalara yerleşmeye başlamışlardır. İsmil Dervişin Hanı çevresinde 13 000 yıl ön- cesine ait olduğu kabul edilen avcı toplayı- cı toplulukların Boncuklu ve Çatalhöyük'e yerleştiği kabul edilebilir.
Küresel ölçekte, Doğu Akdeniz'deki Tunç Çağı toplumlarına karşılık gelen iki bin yıl (MÖ III. ve II. binyıl), IV. binyıldan I. bine kadar uzanan bir iklim geçişine aittir.
Bu, M.Ö.8.- 4000 yıl boyunca, her bin yılın son 250-200 yılını ilgilendiren dört bin yıl ölçek
li sıcak evre meydana gelir. Bu sinyaller, (1) yaklaşık MÖ 3150-2950; (II) yaklaşık MÖ 2250- 2150; (III) yaklaşık MÖ 1350-1050; (IV) yaklaşık MÖ 200-0. MÖ 1250 (III) civarında ortalanan sıcak evre, bu dört RCC'nin en yoğun ve en uzunudur.

c3cd495b-8579-47f5-9e3a-6927299bae30
Eski Konya Gölü çevresinin güneyine yerle- şen Tatlıcak, Aşkar, İşgalaman, Saraçoğlu Ilbız, Taşrakaraslan Tekintaş, Domuzbo- ğazlıyan, Yaylapınar (Evdreşe), Sille Parsa- na, Karahüyük gibi yerleşmeler ortalama deniz seviyesinin 1020 metrenin üzerine yerleşmiş Geç kalkolitik Çağdan itibaren yerleşmelerdir, bu höyüklerden Karahüyük, İşgalaman, Domuzboğazlıyan, Sille Parsana ve Yaylapınar Höyüklerinde Orta Tunç Çağı yerleşmeleri görülür. Bu yerleşmelerde Orta Tunç Çağı'nı izleyen kültürlerin zayıflığı ya da yokluğu iklimsel değişikliklerin yanında dönemin siyasal gelişmeleriyle ilgili olmalıdır. MÖ. II. Bin yılın ortalarına ve sonlarına ait 
kültürler veren Alaeddin Tepesi, Hatip Hō- yük ve Kalesi, Çomaklı, Saksak, Sırçalı ve Alibey höyüğü yerleşmelerinde yoğunlaş- ması insanların daha yüksek alanlara ta- şınması iklime bağlı göl salınımları ve Orta Anadolu'da kurulan güçlü kent beylikleri ve devamındaki Hitit İmparatorluğu'nun geliş- mesine bağlı olabilir.
Bölgede MO. II. Bin yıla ait önemli yerleşme- ler, ovanın doğusuna doğru Alibeyhöyüğü, Çarşamba kıyısındaki Seyetihan, Çumra Sir- çalı Höyüktür. Güneyde Suğla Gölü kıyısında Orta Karaviran Büyük Höyük, Büyük Höyük ve Karaman'da Orta büyüklükte Değirmende ve Karaman'ın 15 km kuzeyindeki Büyükgünü, daha güneyde Göksu Geçidinde Karaman'ın 30 km güneyinde Kozlubucak, Maltepe gibi höyükler, bölgenin doğusunda Ereğli çevre- sinde Sincirli ve Ereğli Karahüyük M.Ö. II bin yıl çanak çömlekleri bulundurmakla birlikte Demirçağı yoğunluktadır.

2023'te 160 bin 273 kumar sitesi kapattırıldı 2023'te 160 bin 273 kumar sitesi kapattırıldı

d6ebbb50-9cf9-47a6-b8fd-e87af555280e
Konya kent merkezinde yer alan Alaeddin Te- pesi 37°52'22" kuzey enlemleri ve 32°29'31'doğu boylamları arasındadır. Tepenin mevcut bo- yutları; kuzey güney yönünde 450 m x doğu batı yönünde 350 m çapında, deniz seviye- sinden en yüksek noktası 1039 m yükseklik- tedir. Kuaterner'de oluşan Eski Konya Gölüne dökülen Meram Çayı birikinti konisi üzerinde kurulan yerleşmenin görünen yüksekliği 18 metredir. Meram Birikinti konisinin deniz se- viyesinden 1002 m -1006 metre yükseklikte oturduğu kabul edilmektedir(Şekil 1)?. 1941 yılında Alaeddin Tepesinde yapılan arke- olojik kazılarda -7 metre kodundan başlayan kazılar -18 metredeki bakir kum tabakaya kadar inilmiştir. Yerleşime sahne olmuş te- penin en yüksek noktası 1039 metredir. -17.50 -18 m arası MÖ. 2000 yıllarına ait çanak çöm- leğin bulunduğu kumla karışık bir tabakadır. Bu durumda tepede deniz seviyesinden 1010 metre civarında yükseklikte yaklaşık 25 m kalınlığında bir kültürel kalıntısı vardır. Bu en alt tabakadaki karışık kültürleri de dikkate aldığımızda yaklaşık dört bin yıllık bir tarihi vardır.
Konya Alaeddin Tepesi 1035, Alaeddin Caddesi başlangıcı taban 1020 m., Musalla 1015 m, Ab- ditolu taban 1003, tepe 1022 m, Bu durumda Konya merkeze göre Karahöyük çevresinin 10 m. yükseklikte olduğu görülüyor.

ffffffffffffffffffg
Karakaya H. - Göçü H. - 1000 m, Tömek H. 1015 m. Erler H. 975 - 1022 m.
Tatlıcak. 1004 m. Tatlıcak H. 1022m,, Mevlana Çevresi, 1014 m, Divanlar batı kesimi 969 m, Çengelti 977 m., Konya Sanayi 1015 m., Yayla- pinar 1018 m,
Çatalhöyük 1006 m'dir, ilk yerleştiği zaman 1002 m. olmalıdır(MO. 6800- 6500), ancak son kazılarda 2001 yılında ana toprağa inil- miştir, burada MÖ. 7400'lere inilmiştir. 30-40 cm. kadar yapılan bu derinlik düşünülürse, bu dönem yerleşmesinin 970-980 cm yük- seklikte yer aldığı düşünülebilir.
Gölün batı ve merkezi kesimi Çengelti, Tömek ve Zincirli kesimi 1001 m, Eğribayat 1010 m, Sarıcalar 1002, Karaömerler 1006, Eski Konya 
Gölü çanağının güney ve batı kesiminde yap- tığımız araştırmalarda Tatlıcak, Saraçoğlu H., Aşkar H. ve İşgalaman (Çingen] H, doğu ve kuzeyinde Tömek H., Karakaya H., Sakyatan H. ve Göçü H. gibi höyükler saptanmıştır. Konya-Karaman illeri sınırları içinde bin ci- varında höyük vardır. Tahmini olarak üçte ikisini gördüğümüz höyüklerin, üçte biri keş- fedilmeyi bekliyor. Son olarak Taşkent Balcı- lar Mahallesinde 2019 yılında Höyük Ardıç'ta Neolitik döneme ait bir höyük, 2 km güneyin- de Kalkolitik çağa ait bir başka höyük tespit ettik. Daha önce iklim koşulları nedeniyle Toroslarda Neolitik dönemde yerleşmenin olmadığı düşümülmekteydi. Buradaki höyük buluntusu bu görüşleri değiştirmiştir.
Diğer taraftan 2002 yılı tespit ettiğimiz Ka- ratay ilçesi Hayıroğlu-Boncuklu Höyük'te yapılan kazılar buranın 11500 yıllık olduğu- nu ortaya koymuştur. Kazıyı yapan arkeo- loglara göre Avrupa'ya göç eden tarımcı toplumcuların atası buradan gitmişlerdir. Görüldüğü üzere höyükler sadece bir bölge- nin değil dünya tarihinin değiştiği yerlerdir. Binlerce yıllık insanlığın bize bıraktığı mirası biz de binlerce yıl ileriye bırakmalıyız.