Sıklıkla duyarız.

“Bu işin çözümü eğitim”, “eğitim şart”, “her işin başı eğitim”, “eğitimsiz bir toplumuz vesselam”, “eğitim olmadan olmaz…” v.s, v.s.

İyi de madem sorunların çözümü eğitimle sağlanır, o halde eğitimin sorunları ne ile sağlanacak?

Öyle ya, “eğitim, eğitim, eğitim” diye, toplumun her kesimi ahkâm keserken ve bu işi yapacak olanlar da “eğitimli” kimselerse neden odaklanıp da bu işi kökünden halletmezler acaba?

Yollara tükürenleri görüyoruz, “eğitimden” bahsediyoruz.

Sigara izmaritleriyle sokakları kirletiyor yine “eğitime” taş atıyoruz.

İçtiğimiz suyun şişesini aracımızın camından dışarı salıveriyoruz, “eğitimden” bahsediyoruz. Kapkaççılık, hırsızlık, gasp, cinayet, tecavüzler, trafik kurallarını ihlal, çarşı pazarda fiyatlarla oynamalar, iyi ürünlerin ön plana yığılıp, kötülerinin arka planda fahiş fiyata satılması, tezgâhlardaki malları mıncık mıncık ellemeler, ezmeler…

Öğrencinin öğretmenini öldürmesi, öğretmenin öğrencisini döğmesi, kocasının karısını aracıyla çiğnemesi, karısının kocasına sevgisizliği, saygısızlığı, oğulun babaya, babanın çocuğuna, annenin evlatlarına evlatların anaya yabancılaşması, kardeşin kardeşi katletmesi, siyasetçinin bir başka siyasetçiye ve vatandaşa uygun gördüğü muamele…

Televizyonlarda gençleri lükse, şaşaaya, cinayetlere, mafya tipi karakterlere özendirmesi, açık oturumlarda koca koca profesörlerin birisinin “ak” dediğine diğerinin “kara” demesi, ihtisaslarının peşinde koşacakları, ilimlerinin arkasında duracakları yerde, politik ihtirasların peşinde koşmaları… Milletin önünün aydınlatacak olan aydınların gerçekleri haykıracaklarına, maddenin, menfaatlerinin ve dünya görüşlerinin esiri olmaları ve düşüncelerine başkalarının etkileri ile yön vermeleri…

Zehri bal diye yutturmaya çalışan, balı zehirdir diye tanıtma gayreti içinde olan tıp adamları… Tarihine, örfüne, ülkesinin gerçeklerine yabancı, milli ve manevi değerleri değersizleştirmeye gayret eden algı mühendisleri…

Bu saydığımız konu ve konukların ezici çoğunluğu “eğitimli” insanlar değiller mi? Öyleyse “eğitimden” kastımız nedir?

“Eğitim” nedir?

Nasıl bir “eğitim?”

Benim “nasıl bir eğitim?” konusunda çok önemli bir önerim var. Başka yerlerde ve ortamlarda da değindim.

Ben Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her insanın doğumundan onbeş yaşına gelinceye kadar, sadece “Vatandaşlık ve İnsani Değerler Eğitimi” almasını öneriyorum. Bunların öğretilmesini öneriyorum.

Matematik, Fen Bilgisi v.b dersleri on beş yaşından sonra alması gerektiğini düşünüyor ve öneriyorum.

Her doğan vatandaş, bu dünyada öncelikle; adaletli olmayı, ahlaklı olmayı, sevgiyi, saygıyı, temizliği, yardım severliği öğrenecek sonra matematiği öğrenecek.

Hiç kimse özellikle de siz eğitimciler! Benim bu düşüncelerimden dolayı “cehaletimi” ortaya çıkarmaya kalkmayın lütfen. Zira sizler eğitimci iseniz eğer ben de size “madem eğitimcisiniz, geldiğimiz noktadan memnun musunuz?” diye sorarım.

Ve madem verdiğiniz eğitimden memnunsunuz, o halde neden  66 kez kurulan Cumhuriyet Hükumetlerinde 78 kez Milli Eğitim Bakanı değişmiştir?” diyerek, soruma bir başka soruyu daha ilave eder, noktayı koyuveririm. 

Albert Einstein noktayı koymuş aslında.

“Bir ülkenin geleceği, o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır.”