Kasım ayı geldi çattı. Üstadın dediği gibi “Beni bu havalar mahvetti.”

Genlerimize kodlanmışlığın kanıksaması mı, gök kubbeyi siyah bir tül gibi kaplayan bulutların içimize sıçrattığı kasvet mi bilinmez evcil hüzünlerin depreşmesi; bir acayip muammadır içinden çıkabilene aşk olsun.

Öte yandan hep İstanbul’da mı güzeldir sonbahar? Tabiat orada renkli diğer yerlerde siyah beyaz mı?

Tabii ki hayır belki neşriyatın çoğu orada yazan da yayımlayan da o manzara içinde sürdürmekte hayatını; keza bilumum şarkı sözü yazanlar aynı şekilde bir İstanbul portresi seyretmekte her mevsim. Ziyanı yok varsın seyreyleyip yaz(n)sınlar. 

Akşama doğru azalırsa yağmur, kız kulesi ve adalar. Ah burada olsan çok güzel hala İstanbul’da sonbahar… 

Dizeleri terennüm edilsin dudaklarda s(g)özümüz yok. Fakat Güneş yeryüzündeki her zerreye cömertçe yaydığı gibi ışığını; iki bahar dahi esirgemez hükmünü diğer coğrafyalardan. Demem o ki baharı ayrı güzel hazanı ayrı canım şehrimin. Misal kızaran yapraklarıyla sarmaşıklar haykırır sonbaharın yalnızca sarıdan ibaret olmadığını. Sıra sıra ağaç kümeleri yol boyu sizi altın sarısı küpeleriyle karşılarken aynı sırada boy vermiş başka bir ağaç kızıl kahve tonlarında donuyla şaşırtır sizi. Havada ayaz, yağmur, ıslak yaprak ve bir miktar is kokusu haber verir sessizce yaklaşmakta olan kışı. Kuşlar daha bir telaşlıdır sanki. Erkenden kararan havanın farkına varmış; bazı günler şöyle bir göz kırpıp geçen güneşin selamını kaçırmamak ister gibi. Bazılarını gruplar halinde uzak ülkelere göçmeye hazırlanırken uçuş pozisyonu almış görürsünüz. Yanağınızı okşayan asırlık Anadolu bozkırının haşin rüzgârıdır. 

İnsan gökyüzünün gönüldeşi kesilir bazı bazı sebepli sebepsiz gözyaşı dökmeye hazırdır. Bu ağlayışa sebep ne hacet; yiten yazın kıyısına az biraz kaybettiklerinizin yasından eklediniz mi tamam alın size sulu sepken.

Yürek kanamayınca göz yaşarmaz. Taşıdığı yaranın derinliğidir seni ağlatan. O yara ara sıra yeniden kanamaya başlayınca yürekten coşar gözden taşar acının kekremsi tadı.  

Sonbahar hüznün, hazanın mevsimidir azizim ne dersen de.  Yağmuruyla ağlar ağaçlar bir bir döktükleri yaprağa. Yemyeşilken sararan sonra mat bir kahverengine bürünen yapraklar ömrün hazanını çağrıştırır da içini bir huş eder çoğu zaman.

Yalancı dünyâya aldanma yâ hû,
Bu dernek dağılır dîvân eğlenmez.
İki kapılı bir virânedir bu,
Bunda konan göçer, konuk eğlenmez.

Aziz Mahmut Hüdai

Nereden nereye geldik.   Anadolu’da sonbahar derken insanın sonbaharına kaydırdık mevzuyu. Fazla konudan sapmadan bitirmek zamanıdır. 

Gören göze, hisseden kalbe sonbahar nerede olursa olsun bir şeyler fısıldar.  Bunun için ille de “bir tepeden Aziz İstanbul’a” bakmak şart değildir kanaatindeyim ne dersiniz?

 İyi hafta sonları.