Geçen hafta hızdan bahsetmiştik. Sıra geldi bir süredir ikiz kardeşi imiş gibi takdim edilen hazza.

Haz sözlüklerde “bir şeyin insana verdiği hoşa giden tatlı duygu, zevk” olarak tanımlanıyor. Rahmetli ninemin “hezetmek” diye ses uyumuna uygun hale getirdiği hazzetmek ise hoşlanmak, zevk almak anlamına geliyor.

Hazzın hızla ilişkisi su götürür. Asıl hazlar yavaş yavaş yapılan işlerden, “tadını çıkara çıkara” deriz ya, o tür etmelerden eylemelerden alınır. Ancak insanoğlu kendisi için “şunu yapamaz”, “bundan haz almaz” diyemeyeceğimiz bir varlık. Acıdan, hüzünden haz alanlar gibi hızdan haz alanlar da olacaktır.

***

İnsanı doyuma ulaştıran, coşku oluşturan bir duygudur haz. Hırsa yol açmadıkça sorun olmayacak belki de. Ancak kontrol altına alınamazsa uyuşturucu müptelalarının her defasında daha yüksek doza ihtiyaç duydukları gibi haz da her tatmin edilişte daha fazlasını istetebilir insana. Bu türden bir doyumsuzluk ise insanı “fahşa”ya, yani hoşgörülebilir sınırların dışına çıkmaya, haddi aşmaya götürür.

***

Haz karşıtlığı Müslüman dünyasından ziyade Hıristiyan çileciliğinin çağdaş bir versiyonuna benziyor!

Hazzı lanetleyenler onun yerine bitmez tükenmez bir hüznü empoze etmeye çalışırlar. “Gözyaşı medeniyeti” dillerden düşürülmez. Allahaşkına niye bu hüzün düşkünlüğü? Gözyaşı değil “tebessüm medeniyeti” niye demiyorsunuz? Neden sürekli bir hüznü yakıştırıyorsunuz bu coğrafyanın insanına?

Kuşkusuz bizim insanımız duyarlıdır. Dünyanın neresinde ve kime karşı olursa olsun adaletsizlik karşısında hüzünlenir. Ancak bu kitlesel hüzün gösterilerine, bir tür “hüzünde yarış”a değil, içten içten hissedilen, belki tenhalarda kendi kendisiyle ve Rabbıyla kalınca gözden damla damla süzülen yaşlara dönüşebilir. Halk içinde, sürekli bir dinamizm ve adaletsizliği ortadan kaldırmaya azmeden bir parıltıdan başkasını göremezsiniz onların gözünde.

***

Biliyorsunuz felsefede “hazcılık” denilen bir ekol var. Frenkler hedonizmdiyorlar, eskiden istilzâziyediye bilinirmiş ilim ehli arasında. Devrimci Marksistinden muhafazkar İslamcısına neredeyse herkesin yüzeysel bir bakışla eleştirdiği bu ekolün görüşleri “hayatın anlamını hazda bulmak” olarak özetlenebilir.  Tabii ki hazcıların da kendi içinde şubeleri var. Örneğin bir bölüğü anlık ve duygusal hazlara değer verirken başka bir bölüğü sürekli ve ruhsal hazları öne çıkartıyor.

Hazcılıktan söz edildiğinde bizde ilk akla gelen isim Epikür'dür. Birçoğumuzun gözünde baştan çıkarıcı çıplak bedenlerden ve aklı devre dışı bırakıcı içkilerden ibaret bir dünyada maddi zevklerin verdiği esriklik içinde yaşayan bu adama kanaatimce büyük bir haksızlık yapılıyor. Aslında o sürekli ve ruhsal hazları öne çıkaran bölüğe mensup. Entelektüel hazların ve ruh dinginliğinin peşinde olan bu bölük şahsen olumlayabileceğim bir kulvarda yol alsa da hazcılığın haz veren şeyleri iyi, haz vermeyenleri ise kötü ittihaz etmesi benim kabul edebileceğim bir görüş değil. İster anlık ve duygusal olsun, isterse sürekli ve ruhsal olsun insanların haz alma merkezlerinin iyiliği ve kötülüğü değerlendirme merkezlerinden ayrı olduğunu düşünüyorum; çünkü haz alma insanın bilinci olmadığı zaman da devam eden bir olgu iken iyiliği ya da kötülüğü takdir ve tefrik edebilmek yüksek bir bilinci gerektiriyor. 

***

Haz, nasıl ve nereden alındığına bağlı olarak kimilerinin küfrünü kimilerinin şükrünü arttırabilecek bir duygudur. Dolayısıyla hazza değil hazcılığa, hıza değil hızcılığa karşı olmaktır esas olan.

Orucun hazzını yaşadığınız bir Ramazan'da hayırlarınızın hız kesmemesi dileğiyle!

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)