Bundan bir ay kadar önce 81 yaşında olan babamın rahatsızlığı ile ilgili bir haber aldım. Anında harekete geçip Konya’dan 75 kilometre uzaklıkta yaşamakta olduğu köyümüzden alıp Seydişehir Devlet Hastanesi’ne götürdüm. 

“Normal yollardan idrarını yapamama” şikâyetiyle gittiğimiz hastanede babama sonda taktılar ve “ertesi gün üroloji servisine gelmemizi” tembihleyip gönderdiler bizi. Ertesi gün üroloji servisine gittik. Doktor iki adet hap yazdı ve tekrar köye döndük. Ben de oradan Konya’ya döndüm. Akşam olunca babamın yeniden aynı şikâyetle rahatsızlandığını duyar duymaz bu defa ALO 182’yi arayıp durumun acil olmasından dolayı bir ambulans talep ettim ve kendim de Konya’dan yola çıktım. Babamı ambulansla alıp benden önce yetiştirmişler Seydişehir Devlet Hastanesine.  15 dakika kadar sonra ben de ulaştım. Yeniden sonda takıp bir gün önceki gibi “ertesi gün üroloji servisine getirmem”  tembihlenerek ger gönderdiler. 

Baktım ki bu kısır döngü devam edecek, ben de bu defa babamı alıp Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil servisine intikal ettirdim.

Acil serviste öyle güzel bir muamele ile karşılaştım ki duygularımı anlatmam mümkün değil. Babamın muayene edilmedik bir yanını bırakmadılar. En ince ayrıntıyı bile atlamadan, göstermiş oldukları ilgi gerçekten memnuniyet vericiydi.

Bir kez daha anladım ki özellikle sağlık konularında sürekli olarak eleştirilere maruz kalmış gözlerim, kulaklarım ve beynim olayı yaşadığı andan itibaren bir başka dünya ile karşı karşıya kalmıştı. Yine bir kez daha anladım ki, toplum olarak sadece negatif yüklemelerle farklı bir yana savrulmuşuz hep. Neyse bu konuya birkaç cümle ile tekrar dönmeyi umut ederek devam edelim.

Babamın tetkikleri ve teşhise yönelik çalışmalar o gün sabaha dek devam etti.  Sabahleyin, tetkiklerin kardiyoloji ile alakalı olan bilgileri onu gerektirmiş olacak ki kardiyoloji servisine babamın yatışını yaptılar.

“Neye niyet neye kısmet?” misali, “idrarını yapamama” şikâyetiyle başvurduğumuz hastane maceramız sonunda kardiyoloji servisine yatışımızla devam edecekti. Bu durumu doktorumuza sorduğumda, “biz hastanın şikâyet konularından ziyade ilmi verilere göre hareket eder ve elde ettiğimiz öncelikli konuların tedavisine odaklanırız” mealinde bir cevap verdi. Doktor doğruyu söylüyordu ama şikâyetimizde apaçık ortada duruyordu ve o sorunun da çözümlenmesi gerekiyordu.

Üç gün boyunca babamın tahlil sonuçlarının normal değerler seviyesine getirilmesi için uğraşıldı. Nihayetinde değerler normal seviyeye geldi ve doktorumuz bizi şikâyet konumuzla ilgili olan bölüme yani üroloji servisine yönlendirdi.

Orada da gerekenler yapıldı ve sonuçlara uygun ilaçlar yazılarak taburcu edildik.

“Anormal durumlar haricinde bir ay sonra kontrole gelmemiz” söylendi.

Bu bir ay süresince zaten prostat sorunu da bulunan babamın şikâyet konusu kısmen düzene girdi ancak yetmiş yıldır arkadaş olduğu sigara probleminden kaynaklı nefes darlığı ve iştahsızlığı devam ediyordu. Kardiyoloji doktorumuz babama; “amca bünyeni 70 sene boyunca sigara ile çok yıpratmışsın” demişti. İşte bu söz üzerine babam bir aydır sigara içmiyor. Bu defa kararlı gördüm, içmeyecek artık. 

Aylık kontrol için üç gün önce tekrar KAEH’e getirdim babamı. Kardiyoloji ve üroloji safhasını ilaç yazdırarak atladık ancak bu defa göğüs polikliniğine takıldık. 

Doktorlarıyla bir kez daha gururlandığım hastanemizde, göğüs hastalıkları doktoru babamı doğrudan muhatap alarak şikâyetlerini sordu ve onunla diyaloğa girdi. “Amca, aynı tedaviyi evde de yapabiliriz, hastanemize yatırıp burada da tedavi edebiliriz” dedi ve gözlerini babamdan ayırıp iki kız kardeşimle birlikte benim üzerime çevirdi. Demek ki bazı olumsuzluklar da yaşanıyor ki böyle bir tavrı sergiledi doktorumuz. Hani Allah muhafaza, refakat etmekten kaçınan evlatların da bulunduğunu anlatmaya çalışıyordu sanki bize…

Babam; “doktor bey ben evimde tedavi olmayı isterim” dedi. Anamı kast ederek “evdeki ebe bana bakar” dedi. Biz buna itiraz ederek “hayır hocam hastanede devam edelim biz burada gereken neyse yaparız” dedik hep birlikte… “Ev imkânlarıyla hastane imkânları bir olur mu?” diye de ilave ettik.

Bu defa doktorumuz babama dönerek, “hayır ben yatırmaya karar verdim, siz ana ve babalar, çocuklarımız rezillik çekmesin diye hep eve gitmeyi tercih ediyorsunuz, bak çocuklarının hepsi sana bakacaklarının sözünü verdiler” dedi ve kestirip attı. 

Babamın vücudu sigaradan mütevellit oksijensiz kalmış…

Şu an tedavisine devam ediliyor. Yanında gündüzleri kardeşlerim, geceleri de ben kalıyorum.

Ne yalan söyleyeyim; hastane yönetimi, doktoru, hemşiresi, hastabakıcısı, hizmetlisi, personeli, aşçısı, yemek dağıtıcısı, top yekûn hepsi şahsen beni m gözümde işlerini mükemmel bir şekilde yapıyorlar.

Akşam saat 18.00 sıralarında, koridorlarda naif bir ses yükseliyor; “akşam yemeği alacaklar lütfen koridora çıksınlar.” Aynı serviste hem diyet yemeği olanlara hem de normal yemek yiyenlere yemek servisi yapılıyor. Hem hastalara hem de refakatçilere…

Saat 19.30 sıralarında o naif ses tekrar duyuluyor. “İftar yemeği alacaklar koridora çıksınlar.”

Gece saat 02.30 gibi bu defa; “sahur yemeği alacakları bekliyoruz” şeklinde duyuluyor o ses.

Sabah 06.00 gibi o ses bir daha duyuluyor. “Diyet kahvaltısı ve normal kahvaltı alacaklar lütfen…”

Kötü hizmet için her türlü eleştiriyi yapalım düzeltilmesi için gayret edelim ama iyi hizmet karşısında da “yiğidi öldürelim ancak hakkını da teslim edelim.”

“Allah devletimize zeval vermesin.” 

Bu dua, biz Türklerin tarihinin derinliklerinden gelen duasıdır.

Bu ses, bizi ayakta dimdik tutan bir gücün sesidir.