Kazancına haram karışanın, ameli ve ahlakı da bozulur. Gönlünde feyzi ilahi, ibadetlerinde ise huşu olmaz. Zira helaller; kula zindelik, ibadet vecdi, salih amel gayreti, Allah yolunda hizmet iştiyakı verirken, bunun zıddına haram ve şüpheliler ise gaflet, atalet ve taşkınlık hali verir.

Yunus Emre Hazretleri buyurur: İşitin ey ulular, ahir zaman olusar, Sağ müselman seyrektir, ol da güman olusar…Acep mahluk erişti, göz yumuban dürişti Helal haram karıştı, assı ziyan olusar… Cenabı Hak, her insana bir ömür tayin ettiği gibi, fani Dünya’ya da bir ömür tayin etmiştir. Dünya hayatının son devresi, yani ahir zamanda, kıyametin adeta ayak sesleri sayılan birtakım alametler ortaya çıkacaktır. Bunların bir kısmı; Deccalin zuhuru, Güneş’in batıdan doğması gibi maddi aleme dair iken; diğer kısmı ise, iman, ihlas, takva ve dindarlığın azalıp ahlaksızlık ve günahların yaygınlaşması gibi, manevi hayata dair alametlerdir. İçinde bulunduğumuz ahir zamanda yaşanan huzursuzlukların en mühim sebeplerinden biri de; bilhassa helal haram hassasiyetinin kaybolmasıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu hakikate işaret ederek şöyle buyurmuşlardır: “Öyle bir zaman gelir ki, kişi malını helalden mi, haramdan mı kazandığına hiç aldırış etmez.” Halbuki kazancın helal mi, şüpheli mi, yoksa haram mı olduğu; ibadetlerin dahi kabul veya reddine sebep teşkil etmektedir. Nitekim hadisi şerifte, haram parayla hacca giden bir kimse; “Lebbeyk!” dediğinde kendisine; “Sana ne lebbeyk ne de sadeyk! Çünkü senin kazancın haram, azığın haram, bineğin haramdır. Hiçbir sevap almadan, günahkar olarak dön! Hoşlanmayacağın şeyle karşılaşacağından dolayı üzül!” şeklinde karşılık verileceği beyan buyrulmaktadır. (Heysemi, III, 209-210)

Ayrıca kazancına haram karışanın, ameli ve ahlakı da bozulur. Gönlünde feyzi ilahi, ibadetlerinde ise huşu olmaz. Zira helaller; kula zindelik, ibadet vecdi, salih amel gayreti, Allah yolunda hizmet iştiyakı verirken, bunun zıddına haram ve şüpheliler ise gaflet, atalet ve taşkınlık hali verir. Bundan dolayıdır ki Hak dostları, helal gıda üzerinde çok durmuşlardır. Sevenlerine evvela helâlden kazanıp helâl lokma yemelerini tavsiye etmişlerdir. Nitekim Süfyanı Sevri Hazretleri’ne: “Efendim! Namazı birinci safta kılmanın faziletini anlatır mısınız?” dediklerinde, Hazret helal lokmaya dikkat çekerek: “Kardeşim! Sen ekmeğini nereden kazanıyorsun, önce ona bak! Kazancın helal olduktan sonra, hangi safta dilersen orada namazını kılabilirsin; bu hususta sana güçlük yoktur.” cevabını vermiştir. Yani namazı ilk safta kılmanın büyük faziletine rağmen, şayet kişinin kazancı helal değilse, ehemmiyet bakımından bundan daha alt kademedeki faziletlere sarılmasının, kişiye fayda vermeyeceğine işaret etmiştir. Bir başka vesileyle de: “Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helalliği nisbetindedir.” buyurmuştur. Yine bu hakikati teyid sadedinde Ali Ramiteni Hazretleri de şöyle demiştir: “«İbadetler on cüz olup, dokuzu helali taleb etmektir. Geri kalan bütün ibadetler, bir cüzdür.» buyrulmuştur. Helal yemeyen kişi, kendinde Allah’a itaat etme gücü bulamaz, hep isyana meyleder. Helal yiyen kişi de Allah’a isyankar olamaz…” Gönüllerdeki feyz ve ruhaniyetin ilk amilinin helâl lokma olduğuna işareten, Mevlana Hazretleri de şöyle buyurmuştur: “Bu seher benden ilham kesildi. Anladım ki vücuduma şüpheli birkaç lokma girdi! Bilgi de hikmet de helal lokmadan doğar. Aşk da merhamet de helal lokmadan doğar. Eğer bir lokmadan gaflet meydana gelirse, bil ki o lokma, şüpheli veya haramdır. Nur ve kemâli artıran lokma, helal kazançtan elde edilen lokmadır.” Abdülkadir Geylani Hazretleri de, yenilen lokmaların, insanın iç âlemi üzerinde ne kadar hayati bir tesir icra ettiğini, şöyle ifade etmiştir:

“Haram yemek, kalbi öldürür; helal ise ihya eder. Lokma vardır, kalbini nurlandırır; lokma vardır, onu karanlığa boğar. Yine lokma vardır, seni dünya ile meşgul eder; lokma vardır ukba ile meşgul eder. Lokma vardır, seni her iki dünyanın da zahidi yapar, seni dünya ve ahiretin Halıkına yöneltir.” Dolayısıyla yenilen lokmaların, giyilen elbiselerin, sahip olunan eşyaların; maneviyatımız üzerinde mühim bir tesiri bulunduğunu, hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamalıyız. Onları Rabbimizin razı olduğu yoldan kazanıp, yine razı olduğu şekilde sarf etmeliyiz ki kulluk imtihanımızda muvaffak olabilelim.