Zekat, belli bir miktarın üzerinde mala sahip olan zenginlerin, mallarından %2,5 nisbetinde fakirlere, yoksullara, zekât toplayan memurlara, gönülleri İslâm’a ısındırılacak olanlara, hürriyetlerini satın almaya çalışan kölelere, borçlulara, Allah yolunda cihad edenlere, yolda kalanlara vermesidir. (Tevbe, 60)Hayvanlar ve toprak mahsulleri de zekata tabidir. Her birinin hesapları farklı farklı yapılır. Toprak mahsullerinin zekatına “öşür” denir. Sadaka ve infak kelimeleri ise, her ne kadar bazen zekat manasına kullanılsalar da daha çok nafile olarak muhtaçlara yapılan yardımları ifade ederler.

Güçlü-zayıf, sıhhatli-hasta, bilgili-cahil, zengin-fakir gibi fertler arasındaki farklılaşma ve kademeleşme, toplum nizamının tesisi ve ahengini temin için gereklidir. Ancak zenginlik bir izzet, fakirlik de bir zillet değil, taksim-i ilahidir; mukadderatın hikmet ve maslahat tezahürüdür. Hepsi de insan için imtihan vasıtasıdır. Mühim olan kalbin Allah’a bağlılığıdır. İnsanlar arasındaki taksimat farklı olduğu gibi mükellefiyetler de ona göre tanzim edilerek ictimai denge en mükemmel bir şekilde tesis edilmiştir. Bu içtimai dengeyi sağlamada en mühim rolü zekat, sadaka ve infak gibi mali ibadetler oynamaktadır.Zekat ve infak, varlıklı insanların servetlerine aldanarak azgınlaşmasını ve muhtaçların zenginlere karşı kin ve hased gibi menfi temayüllere kapılmasını engelleyerek ictimai hayatı korur, fertleri birbirine kardeşlik ve muhabbetle bağlar. Zenginlerle fakirler arasındaki mesafeyi asgarîye indirir. Fakirlerin sayısını yok denecek kadar azaltarak, bu sebeple meydana gelen birçok tatsız hâdisenin önüne geçer. Nitekim Halife Ömer bin Abdülaziz , zekât memurunu Afrika ülkelerine göndermişti. Memur, malları dağıtamadan geri getirdi. Çünkü zekat alacak kimse bulamamıştı. Bunun üzerine Halife de bu paralarla pek çok köle alıp azad etti.

Zekat, farklı seviyelerdeki insanlar arasında kurulan ve cemiyeti bütünleştiren bir köprüdür. Bu sebeple Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:“Zekat, İslâm’ın köprüsüdür.” (Beyhaki, Şuab, III, 20, 195; Heysemi, III, 62)Bu hadis-i şerif, zekatın aynı zamanda ahirette kurulan bir köprü olduğunu da beyan etmektedir. Nitekim Katade Hazretleri’nin nakline göre:“Zekat, cehennem ile cennet arasında bir köprüdür. Kim zekatını öderse köprüyü geçerek cennete nail olur.” (Abdurrazzak, Musannef, IV, 108)İnfakın, toplumdaki farklı insanlar arasında nasıl bir köprü olduğunu gösteren şu misale bakalım:

Hz. Ömer (r.a) yolda giderken bir kapının önünde yaşlı ve ama bir yoksulun dilendiğini gördü. Arkasından yaklaşıp koluna dokundu ve:“Sen ehli kitabın hangi sınıfındansın?” diye sordu. Yaşlı zat yahudi olduğunu söyledi. Hz. Ömer:“Seni bu hâle düşüren sebep nedir?” dedi. Amayahudi:“Benden cizye alınması, bir de ihtiyaç sahibi ve yaşlı olmam beni bu hallere düşürdü” dedi.

Ömer (r.a) amayahudinin elinden tuttu ve onu kendi evine götürdü. Evinde bulabildiği bazı şeyleri yahudiye verdi. Sonra Beytülmal memurunu çağırdı ve ona şu talimatı verdi:“Bu ve bunun gibi olanlara dikkat et! Allah’a yemin ederim ki eğer biz gençliğinin verimli çağında ondan istifade edip de yaşlanıp çöktüğünde böyle sefil bırakırsak, hiç de insaflı davranmış olmayız…”

Bu hadiseden sonra Hz. Ömer (r.a), o ve benzerlerinden cizyeyi kaldırdı.

Kazanılan fazla mallar, bu şekilde kısım kısım, derece derece cemiyetin mağdurlarına intikal ettirilir. Böylece toplumda muvazene, adalet ve ictimaiahenk meydana gelir. Zenginin serveti temizlenir. Mal, sahibine bütünüyle helal olur.Cemiyetin mağdur insanlarını sevindiren zekatın, aslında verenlere sağladığı kazanç daha büyüktür. Zira “temizlik, safiyet, artış, bereket” manalarını ifade eden “zekat”, insanı bazı kalbi hastalık ve kötülüklerden arındırır, malın temizlenip bereketlenmesini sağlar.Zekat ve sadaka, servet sahiplerinin nail oldukları ilahi nimetlere karşı ifa etmeleri gereken şükrün bir ifadesidir. Cenabı Hak, şükredildiği takdirde nimetlerini artıracağını, nankörlük edildiğinde ise azabının şiddetli olduğunu haber verir.Hadisi şerifte, her sene malının zekatını gönül hoşluğuyla veren ve bunun için malının kötüsünden değil, orta hallisinden ayıran kimselerin, imanın tadını alacağı ifade edilmiştir. (Ebu Davud, Zekât, 5/1582)

Zekat ibadeti insanın sahip olma ve menfaat duygularını terbiye eder.Bir zamanların gerçeklerinden olan kölelik zincirini, insanın boynundan çıkaran yine İslam olmuştur. Hiç şüphesiz ki İslam’ın, köleleri hürriyete kavuşturmak, onlara ihsan ve ikramda bulunmak için ortaya koyduğu hal çarelerinin en müessirlerinden biri, yine zekat ve infak müessesesidir.Zekatın, milli servetin sürekli dolaştırılması, işleyip verimli hale gelmesi, piyasanın hareketlenmesi, alışverişin canlanması gibi çok anlamlı ekonomik faydaları da mevcuttur.Yine zekat sayesinde Allah yolunda gayret eden pek çok insana destek verilerek hayırlı işlerin yapılmasına öncülük edilir. İlim talebelerinin okumasına yardımcı olunarak ilmin ve fennin gelişmesine zemin hazırlanır.

Zekatı almak değil, vermek teşvik edilir. Allah Rasulü (s.a.v):“Veren el alan elden daha hayırlıdır. Yardım etmeye, geçimini üstlendiğin kimselerden başla! Sadakanın hayırlısı, ihtiyaç fazlası maldan verilendir. Kim insanlardan bir şey istemezse, Allah onu kimseye muhtaç etmez. Kim de tokgözlü olursa, Allah onu zengin kılar” buyurmuştur. (Buhari, Zekat 18; Müslim, Zekat 94-97, 106, 124)Bundan dolayı, daha hayırlı duruma yükselmek isteyen müslümanlar, büyük bir şevkle çalışıp kazanarak veren el olmaya gayret ederler. Neticede insanlar tembellik ve miskinlikten kurtularak çalışma ve kazanma azmi elde eder.Zekat verilmediğinde ise bütün bu faydalar tersine dönerek, fert ve toplum aleyhine büyük zararlar meydana gelir.Allah’ın, lutfundan verdiği malı yine Allah’tan kıskanarak cimrilik yapan ve neticede ahlaki zaafa mübtela olan insanın, ne dünyada ne de ahirette huzur bulması mümkün değildir. Zekat ve sadakalarla tedavi edilmeyen cimrilik hastalığı, insanı dünyada sıkıntı içinde bıraktığı gibi, ahirette de yılanların zehrine duçar eder. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurur:“Bir kimseye Allah Teala mal verir, o da zekâtını ödemezse, bu mal kıyamet günü oldukça zehirli büyük bir yılan halinde karşısına çıkarılır. Yanaklarının üzerinde (gazap ve zehirinin şiddetini gösteren) iki siyah nokta vardır. O gün bu azgın yılan, mal sahibinin boynuna dolanıp (ağzını kapatacak şekilde) iki yanağından şiddetle ısırır ve:«Ben senin (dünyada çok sevdiğin) malınım, ben senin hazinenim!» der.”

Rasulullah (s.a.v), sözlerine delil olarak şu ayet-i kerimeyi okudu:“Allah’ın fazlından kendilerine verdiği nimetleri infak hususunda cimrilik edenler, sakın bunu kendileri için hayır sanmasınlar; bilakis bu, onlar için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Al-i İmran, 180) (Buhari, Zekat, 3; Tirmizi, Tefsir, 3/3012)Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, zekatın toplumda ağır bir yük olarak görülmeye başlandığı ve zamanla tamamen ihmal edildiğinde, insanların başına bir kısım belaların geleceğini haber vermiştir. Bir defasında da şöyle buyurmuştur:“Mallarının zekatını vermekten kaçınan her millet, mutlaka yağmurdan mahrum bırakılır ve hayvanları olmasa, onlara yağmur yağdırılmaz.” (İbn-i Mace, Fiten, 22; Hakim, IV, 583/8623)Yani zekat terk edildiğinde, toplumdan bolluk ve bereket kaldırılır. Yağan yağmur ve verilen rızıklar da ibadette beli bükülmüş kullar, masumlar ve hayvanlar hürmetine ihsan edilir. Zamanla toplum düzeni sarsılarak zenginle fakir arasında derin uçurumlar meydana gelir. Bu durum pek çok muhtaç insanı kötülüklere sevkeder. Neticede ne zenginin ne de fakirin huzuru kalır.

Editör: TE Bilişim