Ramazan orucunun günlük hayatımıza kazandırdığı önemli güzelliklerden biri de sahura kalkmaktır.  Bu kalkıştan maksat, “bir yudum su ile de olsa” sahur yapmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), sahur yemeğinin “mübarek bir yemek” olduğunu ifade eder ve sahura kalkılmasını tavsiye buyurur.Enes radıyallahuanh‘den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Sahur yapınız, zira sahurda bolluk-bereket vardır.” 

Zeydİbni Sabit radıyallahuanh dedi ki: Biz Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte sahur yemeği yedik sonra da sabah namazını kıldık.Sahur yemeği ile sabah namazı arasında ne kadar zaman geçti? diye soruldu. ” Elli ayet okuyacak kadar” cevabını verdi.İbni Ömer radıyallahuanhümâ dedi ki, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem‘in iki müezzini vardı: Bilâl ve İbniÜmmüMektûm. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Bilal geceleyin erkence ezan okur. Siz İbniÜmmüMektum ezan okuyuncaya kadar yiyip içiniz.”İbni Ömer, “Bu ikisinin arasındaki zaman, biri inip diğeri çıkıncaya kadar geçen vakitten ibaretti” demiştir.  Amrİbnu’l As radıyallahuanh‘den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:“Bizim orucumuz ile Ehl-i kitabın orucu arasındaki en önemli fark sahur yemeğidir.”  Ramazan orucunun günlük hayatımıza kazandırdığı önemli güzelliklerden biri de hiç şüphesiz, halkımızın ifadesiyle söylersek,  sahura kalkmaktır.  Bu kalkıştan maksat, “bir yudum su ile de olsa” sahur yapmaktır. Gecenin sonunda yenilen  sahur yemeğinin “mübarek bir yemek” olduğunu ifade buyuran Peygamber Efendimiz, birinci hadiste görüldüğü gibi, bu yemeği teşvik ve tavsiye etmiştir. Gerekçe olarak da sahura kalkıp yemek yemekte bereket ve bolluk olduğunu bildirmiştir.  Tek kelime ile artış demek olan bereket, mümkündür ki, hem seher vaktinin bereketi, hem de sahura kalkan kimsenin yapacağı ibadet, zikir ve diğer güzel işlerin toplamından meydana gelen bir hayır ve sevap bereketidir. Hatta Peygamber tavsiyesine uymuş olmak da başlı başına bir bereket ve hayır vesilesidir.Ayrıca, sahurda alınacak gıdanın, tutulacak oruca yardımcı olması da bir bereket sayılır. Nitekim Hz. Peygamber bir başka hadiste (İbniMace, Sıyam 23; Hâkim, Müstedrek, I, 425 ) “Gündüz orucu için sahur yemeğinden, gece namazı için de öğle uykusundan (kaylule) yararlanın” buyurmuştur. Sahura kalkıp bir şeyler yiyip içmek farz ya da vâcip değildir. Bu konudaki emir tavsiye anlamındadır. Bu sebeple de  sahura kalkmak sünnettir. Yani sahura kalkmadan da oruç tutulabilir. Ancak, sahur yemeği ile ilgili hadislerinde Peygamber Efendimiz’in haber verdiği bereketten nasip alabilmek için kalkıp bir bardak su ile de olsa sahur yapmak lâzımdır. Peki sahur vakti ne zamandır?İşte bu soruya da ikinci ve üçüncü hadislerde cevap verilmektedir. Büyük sahabiZeydİbni Sabit, bir keresinde Hz. Peygamber ile sahur yemeği yediğini ve sonra kalkıp sabah namazını kıldıklarını haber vermektedir. Onun bu tecrübesini nakleden diğer sahabi Hz. Enes, kendisine sahur yemeği ile sabah namazı arasında ne kadar zaman geçtiğini sormuş, Zeyd de, ne çok uzun ne de çok kısa ayetlerden olmamak kaydıyla ve mutedil bir okuyuşla  elliayet okuyacak kadar bir sürenin geçtiğini bildirmiştir. Bunun dört dakikalık bir süre demek olduğuna işaret edilmişse de, günümüzde imsakten 18 dakika sonra sabah namazının ilk vakti girmiş, fecri sadık gerçekleşmiş  kabul edilmektedir. Sabah namazının efdal olan vakti, imsakten 50 dakika kadar sonradır. Geçmişte bu iki  durum (yani sabah namazının ilk ve efdal olan vakti) imsakiyelerde belirtilirdi. Şimdi ise sadece imsak ve güneşin doğuşu gösterilmektedir.İkinci hadiste, süre tayininde  beden hareketlerini esas almanın mümkün olduğu görülmektedir. Aslında Araplar zamanı genellikle “koyun sağımı” süresiyle tahmin ve takdir ederlerdi. Zeydİbni Sabit’in bu hadiste sahur yemeği ile sabah namazı arasında geçen zamanı, ayet okuma (kıraat) süresi ile  takdir etmesi, o vaktin ibadet vakti olmasından dolayıdır. Bu bir irfan ve inceliktir.Üçüncü hadiste, Peygamber Efendimiz’in sahur vakti ile ilgili bir uygulamasını görmekteyiz. İki müezzininden biri olan Bilali Habeşi, biraz erkence ezan okur, sahura kalkacakları uyandırırdı. İkinci müezzini İbniÜmmüMektum ise, sahur vaktinin bitip sabah namazı vaktinin girdiğini ilan etmek için ezan okurdu. Bu ikili uygulama, büyük ihtimalle, daha sonraları özellikle memleketimizde sahura başlama ve bitirme toplarının atılmasına ve bu iki top atımı arasında da ramazan davulu ile müslümanları sahura kaldırma uygulamasına esas teşkil etmiştir.

Ancak bu hadiste raviİbni Ömer’in, “İki müezzinin ezanı arasındaki süre, birinin inip diğerinin çıkacağı kadardı” sözü üzerinde durmak gerekmektedir. Söz doğrudur. Ancak, uygulama farklıdır. Bilindiği gibi Hz. Bilâl, gece vakitlice ezan okuduğu yüksekce yere çıkar, ezanı okur ve orada oturur, zikir ve dua ederek gökyüzünü gözetler, şafağın sökmesini beklerdi. Şafak sökmeye başlayınca iner ve âmâ olan İbniÜmmüMektum’a vaktin geldiğini haber verir, o da çıkar hem sahurun bittiğini hem de sabah namazı vaktinin girdiğini ilân eden ezanı okurdu. Böylece bu ikisinin ezanı arasında, kalkıp yıkanacak olanların yıkanacağı, sahur yemeği yiyebileceği ibadet ve zikir yapacakların bunu yerine getirebilecekleri kadar bir süre bulunurdu. Yoksa İbni Ömer’in sözünün zahirinden anlaşıldığı gibi Bilal’in inip İbniÜmmüMektum’un çıkacağı kadar bir süre ki bu, ikiüç dakikalık bir süredir söz konusu değildir. Bu iki hadisten anlaşıldığına göre sahuru mümkün olduğunca geciktirmek, maksada daha uygundur. Zaten bilindiği gibi Resul-i Ekrem Efendimiz, ümmetine en kolay gelecek uygulamaları yeğler ve tavsiye ederdi. Şimdi bir düşünelim; hiç sahur yapmasaydı, şüphesiz bu, müslümanlara zor gelirdi. Özellikle yaz mevsimi gibi uzun günlerde oruç tutmakta son derece zorluk çekilirdi. Yine gecenin yarısında sahur yapacak ve yaptıracak olsaydı, bu da beklenen kolaylığı sağlamaz ve uyku severlere o saatte kalkmak çok zor gelirdi. Netice itibariyle sahurun tamamen terkine sebep olabilirdi. O halde bu durumları dikkate alarak, sünnetteki uygulamaya uyum sağlamış olmak bakımından sahur yemeğini son vaktine kadar geciktirmek uygun olur.

Dördüncü hadis, sahur yemeği uygulamasının ümmet-i Muhammed’e has bir özellik olduğunu belirlemektedir. Ehli kitap yani yahudi ve hıristiyanlar ile biz müslümanlarınoruçları  arasında bir çeşit alameti farika, sahur sünnetidir. Böyle olunca, sahura kalkıp bir yudum su ile de olsa sahur yapmak ayrıca bir önem kazanmaktadır. Sahurun faziletinin bir yönü de onun müslümanlara has olmasıdır. Sahura kalkmak, bu açıdan bakıldığı zaman bize tanınmış olan bu ruhsata, bu bereketli nimete şükür anlamı taşır.

HADİSLERDEN ÖĞRENDİKLERİMİZ

1- Ramazan gecelerinde sahura kalkıp bir şeyler yiyip içmek sünnettir.

2- Sahur, ümmet-i Muhammed’in özelliklerindendir.

3- Sahur yemeğini sabah namazı vaktine kadar geciktirmek, maksada daha uygundur.

4- Sahur yemeği, geçmiş ümmetlerin orucu ile bizim orucumuz arasındaki en önemli farklılıktır.

5- Sahur yemeği, İslâm dininin kolaylaştırılmış olduğunu gösterir.

6- Sünnet-i seniyyeye uymak başlı başına bir berekettir.

Editör: TE Bilişim