Bundan 15-20 yıl öncesine kadar vatandaşın arzuhalini yazmakla yetiştiremeyen arzuhalciler, bugün eski günleri arar, eski hatıraları anar ve daktilo sesini özler oldu. 

Arzuhalcinin vatandaşın ihtilafa düştüğü konularda devlet kurumlarına veya bir avukata dilekçe yazmak istediği zaman aranır olduğunu söyleyen Arzuhalci Ali Aydoğan, “Ben, mesleğe 1975 yılında başladım. Mesleğe sonradan başlayanlar arasındayım. Daktiloyu hızlı kullanma ve hızlı yazı yazma yeteneğim vardı. Bu yeteneğimi işe dönüştürmek istedim ve arzuhalcilik işine başladım” dedi. 

Arzuhalcilerin vatandaşın dilekçe ve benzeri resmi evrak yazım işlerini halletmek için var olduklarını ancak son zamanlarda bu mesleğin pek bir esprisinin kalmadığını dile getiren Ali Aydoğan, “Benim mesleğe başladığım ilk yıllarda çok yoğun çalışırdık. Öyle zamanlar gelirdi ki, dilekçe yazdırmak için iş yerimizin önünde sıraya girip bekleyenler oldu. Kayalıpark civarında bulunan PTT binasının yanındaki sokakta 17 kulübe vardı. Bu kulübelerin hepsinde de arzuhalciler vardı. O sokakta sabahtan akşama kadar şıkır şıkır daktilo sesleri duyulurdu. Sonradan bu kulübeler dağıldı. Bizim de sayımız giderek azaldı. Vatandaşın arzuhalciye talebinin daha az olması nedeniyle şimdilerde Konya’daki arzuhalci sayısı bir elin parmak sayısını geçmez” diye konuştu. 

ARZUHALCİLİK BİLGİ VE GENEL KÜLTÜR İSTEYEN BİR İŞ

Dışarıdan bakıldığında basit bir şekilde yazı yazma işi gibi görünse de arzuhalciliğin mesleki doygunluk gerektiren bir iş olduğuna dikkat çeken Ali Aydoğan, “Arzuhalcilik, öyle herkesin yapabileceği bir iş değildi. Bir kere daktiloyu çok iyi kullanıp, hızlı bir şekilde yazı yazmak gerekir. Buraya kadar tamam ama ne yazdığınız da çok önemli. Vatandaş geliyor, bir derdi var. Derdini sizinle paylaşıyor. Gittiği kurumdan, dilekçe yaz, getir, teslim et diye göndermişler. Adam geliyor, dilekçe yazdıracağım diyor. Ama konunun ne olduğunu, ne istediğini bilmiyoruz. Sonrasında sohbet eder gibi soruyoruz ne yapacaksın, nereye vereceksin, derdin nedir diye… Sohbet esnasında çözüyorduk dilekçe yazmak isteyen kişinin derdini. 

Anladığımızı da anladığımız dilde yazamıyoruz tabii ki. Sonuçta resmi bir kuruma gidecek ve resmi evrak hüviyeti kazanacak. Her şeyden önce imla, noktalama, kullandığınız dil, kelime dağarcığınız, cümlelerin bütünlüğü, anlaşılır ve açık olması ile yazdığınız dilekçe öyle bir dilekçe olacak ki, muhatabını etki altında bırakabilsin. Muhatap, okuduğunu iyi bir şekilde anlayıp, o sorunun ne olduğunu en doğru şekliyle kavrayabilsin. Bu manada mesleğimiz bilgi, birikim ve genel kültür gerektiren bir iş. Bilgi ise sürekli kendisini yeniliyor. Bu durumda biz arzuhalciler de geride kalmamak için kendimizi sürekli geliştirmek durumundaydık. O dönem imkanlar çerçevesinde sürekli gazete, dergi ve kitap okuyor; hem güncel gelişmelerden haberdar olmaya; hem de kelime haznemizi en üst seviyeye çıkarmaya çalışıyorduk. Tabi şimdilerde eskisi kadar hükmü kalmadı” ifadelerini kullandı.

SİBEL CANDAN

Editör: TE Bilişim