Çay rengi bir gecenin onulmaz karasına bakıp, evimin selamlık kapısında asılı duran kilide, sana baktığım en son şey ile yine sende gördüğüm en son şeye bakıyorum. 

Gümüş bir kaleme, saman kâğıtlarına, bir türlü bitmeyen kitaba, henüz hatmedilmeyen bir Mushaf'a bakıyorum. Durmuş kapıda süt bekleyen kara bir kediye, pencerede buğday gözleyen serçeye, sayfada noktalanmayı bekleyen heceye! Bir minareye bakıyorum, Nun gibi secdeye kapanmış kubbeye, seccadeye, nokta nokta sıralanmış sedef tespihe. Neydi bu gördüğüm seyran? Gözlerin değil mi?

Kucağıma aldığımda canhıraş bir telaş ile kokladığım toprak kokusu, ilk göz ağrım, göklerden gelen bir emir ile başım gözüm üstüne düşen selâmım, gözümü daha on dördümde sen diye açtığım. 

Kapılar açıp, kapılar kapatan, bir göz mesafesinde hasreti utandıran mahpuslar. Gözden gönle düşüp de ülkeler yıkan devrimler. Karanlıkta içimde düğüm düğüm nefes ile göze alamadığım gaddarlıklar. Derimin altında kan pıhtısı anılar.

Gözlerin değil miydi bunca lakırdının, bahis hesabı?

Dünyalık üç arşın kumaşta iken gözüm, savaşlar çıkarıp fitne ile uyuyan, bağrıma yasladığım ellerimle sildiğim gözyaşlarım. Hani ağlasam asırlarca, azap nehri gözyaşım ile dolsa. Şahit olsan gözümden akan yaşa, şahit olsan yaş diye toprağa ektiğim cüzzama.

Gözlerim gittiğinde deniz aşırı bir ülkeye, seyre çıktığında gözlerim gözlerinde. Ben suçlu isem de vebal gözlerinde, ille de gözlerinde değil miydi?

 Hal böyleydi benden gizleme!

Ne vakit ki karıştığı zaman insanoğlu gülün rengine, nergisin kokusuna. Ne vakit daha canını almadan elde ettiyse bir yılanın zehrini! Gördüyse gözlerin kıyametin ilk işaretini, görüp de göz yumdun ise. Tüm bu kirliliğin arasında, onca savaşın içinde gözün gibi baktın ise bir bebeğe. Tepeden tırnağa merhametle!

Hasret, bir alacakaranlık türküsü. Bilip de hatırlayamadığımız kişinin Belâ zamanından kalma cennet kokusu. Gözün ısırmadı mı beni, sol yanağımdaki cennet mühründen tanımadın mı? Bu yüzden mi boş bakışların? Bu yüzden mi asırlık bir tanıdıklığa rağmen yabancısın?

Dünya körler ehli mekânı. Dünya gözü ile görmek değildi maksat. Menzil-i maksutta görüp, göz hakkını ödemek idi niyet edilen. İhanet değil ise de riayetsizlik değil miydi, gözlerini gözlerimden kaçırman.

Ve bu devran, bakışın bakışa eklendiği yerde sol omzuna ferman yazıldığı yer. Gözlerin günahı büyükken bu kadar, göze bir yazı yazılmadan geçilmediği yer. Gün aydınlığında gözlerini kapadığında dünyaya, aslın asılsızdan ayrılıp, gerçeğin zahirden uzaklaştığı mekânda ve gözlerken uzaktan birinin gelmesini, gözlerin açık kaldığında, tüm yarımların tamam olduğu yer.