"Gözlerime mi inanayım yoksa sana mı?" sorusunu bütün saflığımızla sorduğumuz yıllar artık çok gerilerde kaldı. Hayat, eğer bir şey öğrenebiliyorsak yaşadıklarımızdan, bize görüntü ile gerçeğin birbirinden çok farklı olabileceğini öğretir zaman içinde.

Musa'nın asası da gerçekti, kâhinlerin ipleri de. Gözlerimize inanacaksak, onlarınkiler de birer ejderhaya dönüştüler attıklarında, Musa'nınki de. Ama Musa'nınki onların hepsini yuttu. Musa asasıyla yoluna devam ederken onların eli boş kaldı.

***

Belge fotoğrafçılığının önemli isimlerinden biri olan Henri Cartier-Bresson'un bir fotoğrafı alanında büyük öneme sahip. 12 Mayıs 1937'de İngiltere Kralı VI. George'un taç giydiği gün Londra'nın ünlü Trafalgar Meydanı'nda çekilmiş bu fotoğrafta töreni izleyen kalabalığın hemen önündeki duvarın dibinde, atılmış kâğıtlar arasında boylu boyunca uzanmış bir adam var. Hikâyeyi bilmiyor ama fotoğrafın sunduğu görüntüye bakarak konuşuyorsanız ayaklarının dibindeki ölmüş adama ilgisiz kalan bu kalabalığa duyarsızlıklarından dolayı lanet etmeniz işten bile değil.

Oysa birazcık zahmet edip hikâyeyi okursanız orada yatan bu adamın aynen o kalabalıktaki insanlar gibi taç giyme törenini izlemeye gelmiş ama uykusuna yenik düşmesi nedeniyle o "tarihi an"ı kaçıran bir İngiliz vatandaş olduğunu anlarsınız.

Henri Cartier-Bresson'un fotoğraf makinesini gözün bir uzantısı sayması boşuna değil. Göz yanılabildiği gibi fotoğraf makinesi de yanılabilir. Dahası, fotoğrafı çeken ya da çekilmiş bir fotoğrafı basında servis eden editör makineyi yanıltma amacıyla kullanabilir. 

***

Bunun ilginç örneklerinden birine birkaç yıl önce rastlamıştık. Suriye'de bir fırının önünde ekmek kuyruğunda bekleyen halka ateş açıldığını gösteren bir fotoğraf yer almıştı gazetelerde. Haberi okuyan, o fotoğrafı gören bizler bu alçaklığı yapanları nefretle kınıyorduk, ta ki bizi "kritik-analitik düşünme" ile tanıştıran psikiyatri profesörü Ali Savaş Çilli Hoca'nın uyarısına kadar. 

Ali Savaş Hoca bu işte bir bit yeniği olmasın diye araştırmış, fotoğrafın daha geniş açıyla çekilmiş bir versiyonunu bulmuştu. Orada olayın tamamen bir kurmaca olduğu, bombanın tesiriyle ekmeklerin yere falan saçılmadığı, aksine bir elin ekmekleri bilinçli bir biçimde yerlere attığı fark ediliyordu bu versiyonda.

***

Çağımız her geçen gün daha fazla görüntünün beynimizi adeta bombardıman ettiği bir çağ. Bunca görüntü içinden gerçek olanı ve olmayanı ayırt etmek kolay bir iş değil. Dolayısıyla her zamankinden daha sorgulayıcı olmak zorunda çağın insanı. 

Ne yazık ki sürekli sorgulamak da insanı inanmanın sütliman sahillerinden şüphenin fırtınalarla dolu okyanuslarına götürüyor.  Böyle bir insan şair Cemal Süreya'nın dediği gibi "bazen" değil sürekli yorgun oluyor. 

Alın size gittikçe yaygınlaşan "kronik yorgunluk sendromu" için bir sebep daha!

***

Bu dünya yapıp ettiklerimizin yankılanıp bize döneceği bir dağdır. (Mevlana)