Artık zamanı geldi. Tahsil tamam. Erişilmesi gereken menzile varıldı. Hemen ikinci hamleye geçmek lazım. Eş bulma zamanı çoktan gelmiş geçiyor. Kim kaldı akranlarımızdan? Herkes ev bucak, yurt ocak sahibi oldu.

        Bu iş için en liyakatli insan elbette anneler. Eh! Bizim annemizde başkalarının annesinden geri kalmadı hani. O da sıvadı kolları. İlk hamle demirci dilberi.  Dilber deyip geçmemek lazım. O kız kardeşimin tam üç yıllık yavuklusu. Oda unutmamış abisini, kimden geri kalır ki bizimkiler…

       Taşındık ailecek bu dilberin bulunduğu komşu şehre. Pusudayız…  Tam siper…Bekliyoruz… 

Ben hala havalardayım. Daha zamanı var. Henüz tanınmadık. Hele anımız şanımız yayılsın dört bir yana o zaman gireriz şu evlilik müessesine. Fakat nafile, artık dinlenmiyoruz. Herkese boyun eğecek cinsten olamadığımızı göstermenin zamanı geldi…

          Bekliyoruz pusuda tam siper. Hele görelim şu dilberi, icabına bakar bir oyun yaparız. Bunca yıllık tahsil boşuna değil elbet…

           Yalnız durum biraz kritikleşti, beklediğimiz kuş düşmedi tuzağa.

           Aracı  arandı, durum aydınlandı. Metodun tutmadığı öğrenildi. Kızcağız bir türlü dışarı çıkmayı becerememiş… Açıkçası üzüldüm.

            Bir yolunu bulur, ipini kırar diye düşünüyordum. Doğrusu değeriz bu zahmete. 

Bence bu kızın hiç şansı yok. Beni bir görse, ayrılamaz. Belki de ondan nasıl kurtulacağımın hesabını şimdiden yapmalıyım. 

Hatta kızın gelmeyişine oturup sevinmeliyim…

 Yinede üzüldüm bu duruma. İşten kovulmuş beş çocuklu baba gibi evin yolunu tuttuk. Dayak atmaya gidip de dayak yiyen külhanbeyi gibi külahımızı kaşlarımızın üzerine eğdik. Annem, kız kardeşlerim ve âbim hiç konuşmadan geçtik arka sokaklardan sessiz ve dalgın. Kız kardeşimin oturduğu ahşap evin önündeki yaşlanmış tut ağacı bile sallamadı dallarını bizi görünce. Nede olsa oda bu gün kız eviydi…Evin içinde sükûnet çocukların cıvıltısıyla bozuldu. Bulanık hava yerini, yılların kan davasını yeni bitirmiş ezeli düşmanların  ısınma hareketleri gibi başlayan küçük kısa sözcüklere bıraktı. Ve yeniden başladı atışmalar, planlar, yeni girişim yolları. Uzun münakaşalar sonucunda nihayet yeni karar çıktı. Yarın kız kardeşlerim ve annem gidip görecekler kızı evinde. Sonra da bize gördüklerini bir bir anlatacaklar. Bizde bu anlatılanlar üzerine ya evet ya da hayır diyeceğiz.

        Yâni tam demokrasi.  Evet, bana sormadan seni nişanladık, ya da evlendirdik diyebilirlerdi de.  Bu hususta âbimin ilk evliliğinde ağızları  yanmış olacak ki ayranı üfleyerek içiyorlar. Fazla da ısrarlı  değiller. Çünkü âbimin evliliği görmeze pazarlık usulüyle olmuş, arada bir çocuktan sonra çökmüştü... 

        Sessizliğimi bozmuyorum ama yinede kararımı verdim. Bir yolunu bulur kızla görüşürsem, evliliği belki düşünebilirim. Beklide bu kararım, asıl mesleğime başlamadan önce vereceğim ilk karar olacak. -Sosyal hayata atıldıktan sonra kendi hayatım ve başkalarının hayatları konusunda vereceğim yüzlerce karardan önce-. Nihai karar uygulamaya konuldu. 

Kız kardeşim ve annem dilberin evine gittiler. Akabinde görüşlerini serdettiler. Kaybedilmeyecek, hatta eşi ve benzerine bir daha rastlamayacağımız bir dilber. Sen onu benim külahıma anlat… Aşık Veysel boşuna mı  demiş “ben güzele güzel demem, güzel benim olmayınca”  diye. Onların kararına karşı karar: HAYIR…

          Cevabi karar ise;  OLMAZ... 

          İlle de kızı bir görmeliymişim. 

          Son pişmanlık fayda vermez…

          Evet, kurallar şimdilik işliyor. 

          Hem de Türk ekonomisinden daha da istikrarlı…