Geçen hafta ekonominin hayatımızda ve insanlık tarihinde ne kadar önemli olduğunu ve bu anlamda finansal okuryazarlığın daha erken yaşlardan başlayarak öğretilmesi gerektiğine değinmiştik. Ancak finansal okuryazarlık eğitimleri esnasında liseli katılımcılardan aldığımız geri dönüşlerin vahimliğinden bahsetmiştik. Çünkü artık günlük hayatımızda bizim kavramlarımıza neredeyse hiç yer kalmadığını fark ettik. Mesela ‘’bereket’’ yalnızca kasada hesap ödedikten sonra orta yaşlıların kullandığı bir klişeden ibaret hale gelmiştir. Oysa maddeye yüklenen anlamın aslında toplumsal ilişkiler ve toplumsal yapı açısından ne kadar önemli olduğu ortadadır.

Buradan hareketle, bahsi geçen yazıda da belirttiğimiz üzere bu hafta değişen bu kavramların ’evlilik’ ve ‘’aile’’ kurumlarına bakışı nasıl değiştirdiğine değineceğiz.  Öyle ki, ailenin ve aile içi ilişkilerin aslında dönüşümlerin asli unsuru olduğunu söyleyebiliriz. Aile kurumuna yüklenen anlam bütün bir toplumun ilişkilerinin kodlarını ifade edebilir. Hatta evlilik ve evlilik süreçleri yine bir toplumdaki en önemli meselelerdendir. Üstelik bizim toplumumuz açısından çok daha kıymetli ve kritik bir konu olarak düşünülebilir.

Bütün dinlerde ve toplumlarda aile ya da evlilik meselesi temel konulardan olmuştur. Çünkü buradaki ilişkiler ve yapı hem bugünü hem de yarını belirleyecektir. Dolayısıyla evlilik meselesi her zaman hemen hemen bütün toplumlarda çok önemli olmuştur.

Peki, bu durumda ‘’bereketi’’ unutan bir toplumun evliliğe bakışının değişmemesi mümkün mü? Zannediyorum ki mümkün değil. Hatta biraz baktığımızda çoktan değiştiğini ve değişmeye devam ettiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Aile kurumunun kutsallığı üzerine en çok konuşan ve evliliğin erkenden olması adına fetva verenlerin de bu konuda hangi durumda olduklarına bir göz atmak yeterli olacaktır. ‘’Yuva kurma’’ lafzının bugün ‘’mobilya alma’’ ile eşdeğer hale geldiği asıl grupları görünce, insanın şaşırmaması mümkün mü?

Ağızlarından ailenin kutsallığı ve erken evliliği düşürmeyenlerin, evlilik ile ilgili ilk baktıkları şeyin ‘’maaş’’ olmasını nasıl izah edeceğiz ki? Para denen şeyin bereketini unutmayı bırakın, yarına dair hüküm vererek ‘’nasibi’’ unutmayı nasıl anlayacağız? Düğünde çalgı-çengi olmasın günahtır diye konuşanların ‘’bilmem ne kadar gram altın olmadan, olmaz’’ demelerini nereye koyacağız?

Hele hele evlenmenin ‘’varaklı mobilya’’ ile aynı anlama gelmesini bu toplumda nasıl sindirebildiğimizi anlayamıyorum.  Nasip öyle ağızda alelade gevelenen bir hal aldığı zaman bu toplumun ‘’Tanrı Tasavvuru’’ beni ürkütür hale geldi.

Yalnız konuyla ilgili şunu söyleyebiliriz ki, bu mesele bizim tarihimizde hemen hemen 200 yıllık bir yere sahip. Hatta konuyla ilgili olarak çıkarılmış fermanlar ve kanunlar bulunmakta. Evliliğin önüne engel olan ve evliliğin amacını unutan yaklaşımlara hem Osmanlı’da hem de Cumhuriyet’in ilk yıllarında devlet tarafından müdahale edildiğini görmekteyiz.

İlk olarak düğünlerde israfın 19.yüzyılda Osmanlı’da sosyal bir sorun olarak büyüdüğünü görüyoruz. Buna karşı 1831’de Harput Sancağından, İstanbul’a bir şikayet dilekçesi yazıldığını biliyoruz. Bu dilekçe evliliklerin artık çok zorlaştığı ve evlilik sayısının düştüğü, bundan kaynaklı olarak da sosyal ve ahlaki konularda sorunlar ortaya çıktığı yazmaktadır. Çözüm olarak ise ‘’başlık parasının’’ yasaklanması ve ‘’mehir’’ ile ilgili çalışma yapılması talep edilmektedir.

1844’te ise Padişah Abdülmecid’in doğrudan bir ferman yayınladığını görmekteyiz. Abdülmecid, evlilik aşamasında aile reisinin istediği maddi külfetten ısrar yöntemiyle vazgeçirilmeye çalışılmasını istemiştir. Ancak buna rağmen kabul etmiyorsa direk aile reisinin cezalandırması emrini vermiştir.

1872 yılına gelindiğinde konuyla ilgili bir yasa çıkarıldığıyla karşılaşıyoruz.

İlk meclisinde bu konuyla ilgili olarak bir yasa çıkardığını söylemeliyiz. 25 Kasım 1920 yılında ‘’Düğünlerde Men’i İsrafat Kanunu’’ meclis tarafından çıkarılmıştır. Yine düğün masraflarının artmasıyla evliliklerin azalması ve borçlanarak evlenmenin yarattığı sosyal ve ekonomik sorunlar dolayısıyla kanun çıkarılmıştır. Kanunun uygulanmasında sorunlar yaşansa da kanun 1967 yılına kadar yürürlükte kalmıştır. CHP’nin anayasaya aykırı iddiasıyla yasa kaldırılmıştır.

Sonraki yazılardan bir tanesinde de ‘’Men-i Müskirat Kanunu ve İçki Yasağını’’ yazabiliriz.